19 Haziran 2018, Salı (Amsterdam)
Kahvaltının ardından ilk iş olarak Sloterdijk’daki oy kullanma alanına gittik. Defne oyunu kullandıktan sonra, “ben de kullanabiliyor muyum acaba?” diye kısa süreli bir gel-git yaşadıktan sonra “ne gerek var” diyerek trene atladık ve Ömer Abimin sipariş ettiği ve İlker’in netten bulduğu pikabı teslim almak için Zaandam merkeze gittik.
Yazıyı hazırlarken oldukça renkli ve ilginç bir mimarisi olan Zaandam’a ait çok iyi fotoğraflar çekemediğimi fark ettim. Bu yüzden ilk günlerden çektiğim bir fotoyu koyuyorum buraya.
Zaandam’da bir süre dolaştıktan ve oldukça güzel bir evde yaşayan pikap sahibinden pikabı teslim alıp Amsterdam merkeze gittik.
Saatten ötürü ilk iş olarak Japon lokanta zinciri olan Sumo’ya oturduk.
Öğlen 19,95 ve akşam 25 Euro ödeyerek açık büfe yemek siparişi verebiliyordunuz. Garson yanımıza geldi ve bize bir touchpad bırakıp gitti. Touchpadi kullanarak her bir kişi, her bir sette 5 tane olmak üzere toplam 25 tane yiyecek sipariş edebiliyordu.
Defne rekorlarının 4 set olduğunu vurguladıktan sonra, “bugün rekor kıracağız değil mi?” diye sorup güldü. “Önce porsiyonları görelim” diye politik bir cevap verdim.
Menüde ilgimizi çeken şeyleri seçip sipariş veriyor, masamıza geldiklerinde de afiyetle yiyorduk. Çeşit çeşit sushiler, kırmızı etli yiyecekler, Japon mantısı, mürekkep balığı derken 3. seti yani 15×2 = 30 çeşit yiyeceği büyük bir hazla tükettikten sonra dayanamayıp “pes!” dedim. Defne güldü ve “o zaman 4. sette Hindistan cevizi sütlü meyve ve kızarmış muz söyleyelim” dedi. Son lokmaları büyük bir istekle ama patlamak üzere olduğum için zorlanarak ağzıma doğru götürürken aklıma Ömer Abimle Gaziantep’te dönüş uçağına gitmeden önce nefes alamaz bir halde tabaktaki o son parça küşlemeyle olan uzun süreli bakışmalarımız geliyordu!
Dolu mideyle otobüse atlayıp Defne’nin evinin yakınlarındaki popüler turistlik yerlerden biri olan Zaanse Schans’a gittik.
İlk gözüme çarpan şey tüm bölgenin çikolata kokmasını sağlayan çikolata fabrikasıydı. Heyecanla dükkânına doğru ilerleyelim desek de kapanmıştı.
İlk gelişimde Heval ve Özgür’ün götürdüğü Giethoorn’a benzettiğim Zaanse Schans’ın herhalde en büyük farklı daha büyük su alanlarına sahip olması
ve su değirmenleriydi.
Önünden kanallar akan biririnden güzel bahçelere sahip nefis evler,
oldukça komiğime giden ve bana fena halde Matrix’in son sahnesinde The One’ın telefon kulübesinden çıktıktan sonra kolunu havaya kaldırıp uçuşunu anımsatan heykel,
Defne’nin “hala giyiyorlar” dediği tahta Hollanda ayakkabıları,
bir evin önünü süsleyen ve bir şey istermişcesine size bakan, bugüne kadar gördüğüm en güzel köpek heykeli,
Uzakdoğulu turistlere özenerek fotoğraf çektirdiğim tahta ayakkabı heykeli
ve içime kaçan Uzakdoğulunun hızını alamayıp Defne’nin video çekmesini istediğim ve içine uzanıp çıkmak için seslenmesini beklediğim bir başka ayakkabı heykeli.
Zaanse Schans’daki gezimizi sonlandırdıktan sonra eve doğru giderken, içimden “güzel şeyler çabuk bitermiş” diye geçiriyordum.
20 Haziran 2018, Çarşamba (Amsterdam, Schiphol)
Kahvaltının ardından Defne’yle, yazıyı hazırlarken su seviyesinin 4 metre altında olduğunu öğrendiğim, Schiphol’un yolunu tuttuk.
Bir önceki gelişimde olduğu gibi hiç arama yapılmadan bavulumu teslim ettim, biletimi aldım ve Defne’ye her şey için teşekkür ettikten sonra ilerlemeye başladım. Muhtemelen 2016’da Bürüksel’deki havalimanı saldırısından sonra Schiphol’daki tüm güvenlik sistemi değiştirilmişti.
Daha önce bavulu teslim edip biletinizi aldıktan sonra hiçbir arama yapılmadan önce pasaport kontrolüne ardından da uçağın kalkacağı kapıya kadar gidiyor ve sadece uçağı bekleme alanında arama yapılıyordu. Fakat bu sefer bavulu teslim edip bileti aldıktan sonra doğrudan aramaya giriyordunuz.
Yine bir önceki gelişimde etraftakilere göre sadece bizim uçağın kalkacağı kapıda olmadığı için şaşırdığım, uyuşturucu ve detaylı arama yapan x-rayden geçip önce pasaporta ardından da uçağın kapısına gittim.
Gelirken güzel havaya rağmen yanlış tarafı seçtiğim için ilk gelişimde hayran olduğum ve yeniden görmek için heyecanlandığım deniz manzarasını görememiştim.
Bu yüzden de bir önceki gün online chekin açılınca diğer taraftan koltuğumu ayarladım ve uçağın havalanmasın için heyecanla beklemeye başladım. Fakat bu sefer de hava oldukça bulutlu olduğu için yine amacıma ulaşamadım! Yani demem o ki, mecbur bir kere daha Amsterdam yapmam gerekiyor. 🙂
Yolculuğun en güzel yanı; hava parçalı bulutlu olsa da uçaktan boğaz manzarası ve adaların oldukça güzel görünmesiydi.
Ankara yolculuğunun en güzel anı ise Ankara’ya yaklaşırken bulutlar arasından yere ulaşan ışık hüzmeleriydi.
Eve girdiğimde saat 22’ye geliyordu. Hem tatil, hem de Defne ile bol bol muhabbet edip zaman geçirmek oldukça güzeldi.
Bakalım bir sonraki neresi olacak…
Anı videosu;
Yıldız Tablosu;
Bundan önce gittiğim 17 ülke, sırasıyla şöyle: (1) İtalya (2008), (2) Vatikan (2008), (3) İspanya (2008), (4) Macaristan (2009), (5) Avusturya (2009), (6) Kuzey Kıbrıs (2010, 2010), Avusturya (2012, 2. Kez), (7) Slovenya (2012), (8) Portekiz (2013), (9) Hollanda (2013), (10) Belçika (2013), (11) Bosna-Hersek (2015), (12) Karadağ (2015), Kuzey Kıbrıs (2016, 3. Kez), (13) Yunanistan (2016), (14) İsveç (2016), (15) Danimarka (2016), (16) Norveç (2016), (17) Fransa (2017), Samos Adası (2017, 2. Kez Yunanistan)