Viyana, Ljubljana, Rancid, Salzburg – Bölüm 1

Amerikalı Punk Rock/Ska Punk/Hardcore Punk/Street Punk grubu Rancid’in adını ilk kez 1998’de Hakan‘ın suflesiyle duymuştum. (Hakan kızacak ama gerçekler her zaman acı vericidir!) Önerdiği şarkılar hoşuma gitmemişti. Birkaç gün sonra bu sefer Zeynep Rancid’i önermiş ve akabinde, Time Bomb, Nihilism ve Radio’yu önermişti. “Aman Allahım!” demiştim. Ska tınılarına sahip Punk Rock! İnanılmaz gelmişti. O günden sonra en favori gruplarımdan biri olmuştu Rancid. Yıllarca onları sahnede izleme hayalleri kurmuştum. Tabi ki sadece hayalde kaldı bunlar…

24 Mayıs’ta Hakan iş için Ankara’ya gelmişti. Akşam otururken, “Rancid 20. yılı için çok uzun aradan sonra Avrupa turnesine çıkıyor. 19 Temmuz’da Viyana’dalar. Gidelim mi?” diye sorduğundan heyecanlanmıştım ama bir de olayın izin, vize ve para ile örülü gerçek-dünya bölümü vardı. Konuştukça ve ardından eve gidip Rancid dinlemeye başlayınca çok pis gaza gelmiştik. Turne programına bakarken Rancid’in 19’unda Viyana’da sahne aldıktan bir gün sonra Münih’te konser vereceğini görüp planımızı daha da efsaneleştirmeye karar verdik: 2 günde 2 farklı ülke ve şehirde 2 kez Rancid’i izlemek!!!

Ertesi sabah izin için patronla umutsuzca ve beklentisizce yaptığım konuşmadan sonra ilk engeli aşmıştım. Heyecanla, bir yandan para hesaplarına, bir yandan da vize işlemlerine başladım. Pasaportun geç gelmesi, Avusturya Büyükelçiliği’nin 2,5 hafta sonrasına randevu vermesi, şu bu derken vizeyi aldım. Birkaç gün sonra Hakan arayıp Münih’te konser biletlerinin bittiğini söylediğinde morallerimiz bozuldu. Hemen Arena Open Air’dan biletlerimizi aldık. Şükür orada bitmemişti!

Bilet işi de bittiğine göre, artık nerelere gideceğimizi planlamaya başladık. Münih yattığına göre Avusturya’da dolaşacaktık. İlk planımız 2 ya da 3 gün Viyana, ardından araba kiralayıp Linz, Salzburg ve Graz’a gitmekti. Fakat ben bir yandan da önüme haritayı açıp Viyana’nın etrafındaki ülke ve şehirleri incelemeye başladım. Gözüme futbol takımından ötürü adına aşina olduğum Slovenya’nın ikinci büyük şehri olan Maribor çarptı. Hem de Graz’a sadece 71 km uzaklıktaydı. Fotoğrafları çok güzeldi. Erdem’in de görüşlerini almak için aradığımda bana “Slovenya’ya gidiyorsanız başkentleri Ljubljana’ya gitmelisiniz bence” dedi. İsmi çok enteresan ve ilgi çekici gelen şehri biraz incelediğimde karar vermem zor olmadı. Sonunda 5 günlük tatilimizin güzergahını belirledik: Viyana, Ljubljana, Rancid ve Salzburg.

Yolculuğa bir iki gün kala Hakan arayıp Viyana’da havanın çok değişken olduğunu, hatta konser günü yağmur göründüğünü müjdeledi(!) Yanıma sonbaharlık sıkı bir şeyler almamı öğütledi. Önce gülüp geçsem de sonrasında ne olur ne olmaz diye bavula birkaç şey ekledim.

16 Temmuz 2012, Pazartesi (İstanbul)

(1 Dolar: 1,8135 TL – 1 Euro: 2,2130 TL)

16 Temmuz’da Ankara 37 derecede kavruluyordu. Akşam uçakla İstanbul’a vardığımda orasının durumu daha da vahimdi. Çünkü sıcaklığa bir de nem eklenmişti. Hakanlarla buluşup bir şeyler içtikten sonra ailesinin evine geçtik. Buraya en son 2004’deki HNK Rijeka – Gençlerbirliği UEFA Kupası maçını izlediğimiz gün geldiğimi hatırladım. Eskiden İstanbul’a her geldiğimde, bu evde saatlerce punk dinleyip, yeni duyduğumuz gruplardan konuşurduk. Elbette bunun içinde Rancid her zaman büyük bir yer kaplardı. Bu yüzden konsere 3 gün kala bu evde olmak benim için çok ilginçti!

Saatlerimizi 3’e kurduk ve uyumaya gittik. Ama ne mümkün. İnanılmaz sıcak ve nemli idi. Sanırım yarım saat ancak uyuyabildim. Ama uyuyamadığım diğer anların hepsinde içimden “yarın Viyana 20 derece!” diye geçiriyordum.

17 Temmuz 2012, Salı (Viyana)

Sabah 4’de Sabiha Gökçen’deydik. 6:10 uçağına binip lokal saatle 07:30’da Viyana’ya indik. Havaalanından çıktığımızda biraz da sabahın etkisi ile sıcaklık 15 derece idi. Dün akşam İstanbul’daki havayı düşününce “oh be!” dedik. Şehre indik ve 6. Viyana’daki Mittelgasse’deki Strawberry Hostel’a (Strawberry Hostel Vienna) çantaları bırakıp bir yandan “öncelikli” işlerimizi yapmaya, bir yandan bir şeyler atıştırıp dolaşmaya başladık.

Hakan 5 yıl Viyana’da yaşadığı için buraları çok iyi biliyordu. Bu da benim için çok büyük avantajdı. Ama en önemlisi turistlik alanların dışında “gerçek insanların yaşadığı” Viyana’da dolaşıyorduk. Tıpkı daha önce Milano, Madrid ya da Budapeşte’de olduğu gibi…

Önce Rancid biletlerimizi kestirdik. Bir kafeye oturup kahve eşliğinde birer sandviç yedik. Ardından gelmeden önce almayı planladığım telefonu Saturn’den (Saturn Wien Gerngross Electro-Handelsges) satın aldık ve Mariahilfer Straße’de dolaşmaya başladık. Yerlerin son derece temiz olması, dükkanların çoğunun duvarında yazan “…den beri” ibarelerinin 1800’lerin ikinci yarısına kadar uzanması, mimarinin ve sokakların düzeni derken yorulmaya başlamıştık. Hostel’a gidip odamıza yerleştik ve iki saat uyuduktan sonra yemek yemek için dışarı çıktık.

Yolda gezerken birçok kişinin bileklerine üst üste taktıkları bilekliklerin ne olduğunu sorduğumda Hakan, müzik festivaline gidenlerin genelde bilekliklerini çıkartmadıklarını ve bir nevi  “ben de oradaydım” ya da “işte bu kadar çok müzik festivaline gittim” gibi bir işaret verdiklerini söyledi.

Hakan’ın burada yaşarken favori mekanlarından biri olan Bamboo Çin Lokantasına gittik. 7,50 euroya açık büfe vardı ve ürünleri görünce dibim düştü. Neler yoktu ki. Sushi’den noodle’a, meyve’den tatlıya, salatadan yengeç ve karidesli yiyeceklere, gerçek Çin böreğinden soslara ve kendi seçtiğiniz ürünlerden hazırlanan ana yemeğe kadar inanılmaz bir ziyafetti. Ben bir yandan yiyor, bir yandan da son zamanlarda bolca yapmayı denediğim noodle ve pirinç makarnası gibi yiyeceklerin içerik ve kıvamlarını inceliyordum. Sanırım 3. tabakta tıkandım! Bu kadar erken kesildiğime üzüldüm ama her gün burada yiyebileceğimize karar verdik.

Yemekten sonra modern müzelerin bulunduğu çok enteresan ve yaratıcı bir meydan olan Museumsquartier’a, ardından Hitler’in konuşma yaptığı Heldenplatz’a, onun yanındaki Maria- Theresien-Platz’a, Mozart ve Goethe anıtlarına gittik. 2009’da Viyana’ya geldiğimde gördüğüm ve hem manav, hem şarküteri ürünlerinin satıldığı hem de barların olduğu Naschmarkt’ta oturup bir yandan Ali’yi bekledik. Geldikten sonra onla da bir süre oturduktan sonra da dolaşmaya devam ettik. Kısaca 1., 4., 5., 6. ve 7. Viyana’da bol bol dolaştık hava kararınca da birkaç mekana gidip laklak edip bir şeyler atıştırdık. Gezimiz çok güzel başlamıştı…

Viyana, Ljubljana, Rancid, Salzburg – Bölüm 2′i okumak için tıklayın…

Viyana, Ljubljana, Rancid, Salzburg – Bölüm 3′i okumak için tıklayın…

Viyana, Ljubljana, Rancid, Salzburg – Bölüm 4′i okumak için tıklayın…

Viyana, Ljubljana, Rancid, Salzburg – Bölüm 5′i okumak için tıklayın…

“Viyana, Ljubljana, Rancid, Salzburg – Bölüm 1” üzerine 4 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.