Batum, Tiflis, Mtsheta, Kutaisi, Samsun, Ordu, Giresun, Rize, Trabzon, Amasya Gezi Günlüğü – Bölüm 1

2021 Eylülünde Kiev-Lviv gezisi yaptığımızda Euro kuru 8,5 TL idi. Bu yazı yazıldığında ise, yani Ukrayna gezimizden tam 2 yıl sonra, kur 30 lira oldu. Bu bile aslında nereden nereye geldiğimizi oldukça net bir şekilde ifade ediyor. Bu yüzden yurtdışı planlarını, görece olarak, daha “ucuz” yerlere yapmaya karar verdik. Elbette bunun bir başka sebebi de yeterince “Avrupa” gördüğümüz için her anlamda farklı kültürleri olan ülkeleri görme isteğimizdi.

Vizesi olmayan, arabayla gidebileceğimiz ve gidiyorken Doğu Karadeniz turu da yapabileceğimiz için bu sefer yönümüzü Gürcistan’a çevirmeye karar verdik. İlk planı haziran ayında yaptığımızda 1 Lari 8,5 Lira idi. Bu yazı yazılırken bu rakam 10,5 liraya çıktı ve bu sadece 2 ayda oldu. 🙁

Gürcistan deyince aklıma hemen 2011’de Abreg’le yaptığımız Doğu Karadeniz gezisi geliyordu. Çünkü o gezinin bir ayağı da günübirlik Batum idi. Ama nüfus kâğıdıyla geçiliyor diye gidip, henüz uygulamanın başlamadığını öğrenince sınırdan geri dönmüştük. 🙂

2 Eylülde rezervasyonlarımızı yaptık. Buna göre giderken bir gece kalacağımız Giresun Öğretmen Evi’ne iki kişi çift kişilik yataklı oda için 900, dönüşte kalacağımız Şavşat Öğretmen Evi için aynı özelliklere sahip odaya 800, Fındıklı Sabancı Öğretmen Evi için 800, Akçaabat Öğretmen Evi için 900 ve son olarak Amasya Öğretmen Evi (nehir manzaralı) için 1000 TL ödedik.

Doğu Karadeniz rezervasyonlarını bitirdikten sonra Batum ve Tiflis rezervasyonlarını için Airbnb’yi açtık.

Batum için merkeze oldukça yakın bir plazada yer alan bir stüdyo daireyi 2 gece için 1.749,76 TL (480,91 Lari x 2 gece + 534,34 Lari temizlik + 253,60 Lari airbnb hizmet bedeli) ödeyerek kiraladık.

Tiflis’te de 4 gece için ise 3.686,74 ? (687,96 Lari x 4 gece + 400,76 Lari temizlik + 534,13 Lari airbnb hizmet bedeli) ödeyerek merkez cadde olan Shota Rustaveli’nin birkaç arka sokağında yer alan bir başka stüdyo daire kiraladık.

Rezervasyonlar sırasında en garip olan şey, kalacağımız öğretmen evlerinin 2 kişi gecelik fiyatlarının 800-1000 TL iken Batum’da Airbnb ile kiraladığımız stüdyo dairenin gecelik fiyatının, temizlik airbnb hizmet bedeli vs dâhil, 875 TL, Tiflis’de kiraladığımız stüdyo dairenin ise gecelik fiyatının 922 TL olmasıydı. Sonuçta 1 Lari’nin 10,5 TL olduğunu da düşününce oldukça garip geliyor doğrusu.

Rezervasyonları tamamladıktan sonra Avrupa ülkelerinde giderken yanıma aldığımız gibi günlük kişi başı 40 Euro ve orada yaklaşık 3 depo benzin kullanacağımızı düşünerek 120 Euro’yu cüzdanımıza koyduk ve tüm hazırlıklarımızı tamamlamış olduk.

Küresel ısınmanın bir sonucu olarak Ankara’da bu yaz sıcaklık rekorları kırıldı. Neredeyse 2 -3 hafta hava sıcaklığı 37-39 arasında seyretti. Biz de Rezervasyonları yaparken eylülde hava sıcaklıkları da normale döner diyorduk. Ama rezervasyonları yaptığımız 2 Eylül’de Batum ve Tiflis’in bazı günlerde %30-50 oranında yağmurlu olduğunu görüp bu hızlı değişime şaşırdık doğrusu. Elbette bunlar tahmindi bakalım yolda nasıl olacaktı.

Gürcistan seferini diğerlerinden farklı kılan şey, ilk kez kendi ülkemizden başlayarak kendi arabamızla yapacağımız ilk gezi olmasıydı ve tahminen 3000 km yol yapacaktık.

7 Eylül 2023 Perşembe (Ankara, Samsun, Ordu, Giresun)

(1 Lari: 10,277 TL – 1 Dolar: 26,8225 TL – 1 Euro: 28,7515 TL)

Sabah 04:00’da ben 20, Cansın da 5. ülke skoru için yönümüzü Gürcistan’a doğru döndürdük.

Yola başlarken arabanın kilometresini not ettik: 129.211. Ve ilk durağa doğru yol almaya başladık.

Sabah 9.10’da Çakallı melemeni yemek için Kelin Yeri’ndeydik. İlk kez 2011’de gittiğim Samsun deplasmanı dönüşünde yediğim melemeni o günden bu yana her Samsun’a gidişimde ya da dönüşümde keyifle yiyoruz.

Yemeğin ardından Cansın’ın üniversiten arkadaşı olan ve Samsun’da yaşayan Deniz’lere uğradık. Hoşbeşin ve biraz da dinlenmenin ardından yeniden arabaya atladık ve gezi planımızın ilk durağı olan Yason Burnu’na doğru ilerlemeye başladık.

Sahil yolunda hedefimize doğru ilerlerken hafif hafif yağmur yağıyordu ve 2 şeritli yolda kimse “yavaş olanı sollayıp sağa geçerek sol şeridi boş bırakmak” gibi bir uygulamada bulunmuyordu. Bu yüzden bazıları sağlıyor, bazıları solluyor bazıları da iki şeritte de aynı hızında yoluna devam ediyordu! Kıscası ful kaos takılarak yola devam ediyorduk.

Bir süre sonra navigasyon bizi tek şeritli, gidiş-gelişli dağ yoluna yönlendiğinde aklıma 2012’de Erdem, Abreg, Zeynep ve Ural’la yaptığımız Ordu deplasmanı geldi. Dolaşmak için o gün de buralardan geçmiş ve Yason Burnu’na ulaşmıştık. Ural aklıma geldi. Güzel insandı ve güzel günlerdi. 🙁

25 kilometrelik dağ yolunda usul usul sürdükten sonra Yason Burnu’na ulaştık. 2012’de geldiğim zaman burada sanki sadece kilise vardı. Hafızalarımda öyle kalmış. Çünkü sağlı sollu tek katlı, bahçeli evlerin olduğu bir koridordan buruna ulaşıyorsunuz.

Ama artık arabayı park edip yürüyerek devam ediyor ve Burun’a ve kiliseye ulaşılıyordu.

11 yıl önce gediğimde oldukça yağmurlu ve puslu bir hava vardı, yolda gelirken de sürekli yağmur çiselediğinden benzer bir durumda olacağını düşünmüştüm ama biz geldiğimizde güneş az da olsa kendini göstermiş ve Burun daha güzel bir görünüme bürünmüştü.

Yason adı, Argonotlar’la beraber burada karaya çıkan Yason’dan kalmış. Kilise/manastırın adını çoğu kişi Yason kilisesi olarak bilse de gerçek adı Panaya imiş.

Bu kilise, 1868’de yörede yaşayan Rumlar ve Gürcüler tarafından yaptırılmış. Mimarisi gayet özellikli olan kilisenin bulunduğu Yason burnu, esasen çok eski bir yerleşim yeriymiş. MS 3. yüzyılda Hıristiyanlar, Giresun’da İsa’nın doğumunu kutladıktan sonra buraya gelerek ‘Işıklar Bayramına’ katılırlarmış.

Yason Burnu’nun ardından ikinci gezi durağımız olan Taşbaşı Kilisesi’ne gittik. Ordu merkezde yer alan Rum Ortodoks kilisesi, 1853’te inşa edilmiş.

1937-1977 yılları arasında cezaevi olarak da kullanılan yapının 1983 yılında Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından ilk kez restore edilmiş. 2000 yılında kültür merkezine dönüştürülen kilisenin arkeoloji müzesine dönüştürülme çalışmaları ise sürmekteymiş.

Yapının ovalimsi çıkıntıları oldukça güzel görünüyordu. Biz de kilisenin fotoğraf çektiğimiz bölümünün tamamını yansıtabilmek için telefondan ultra geniş lensle çekim yaptık. Bu gezi yazısında ve videolarında buna çok fazla şahitlik edeceksiniz. 🙂

Kiliseden sonra iyice acıktığımız için Cansın’ın Giresun’da yaşayan kuzeni Selda’nın önerisiyle Bulancak’taki Şoray Balık Lokantası’na uğradık.

Direk çalışan arkadaşın önerisiyle aldığımız yemeklerden soslu levrek, kiraz kavurması, kara lahana sarması ve fasulye diblesine bayıldık.

Karınlarımızı doyurduktan sonra tekrar arabaya atladık ve akşamı geçireceğimiz Giresun Öğretmen Evi’ne geçtik. Akşam için kullanacağımız bavulları yukarı çıkartıp ardından hazırlanıp sahil yoluna doğru ufak bir yürüyüşe çıktık.

Yürüyüşümüz sırasında birçok eski ve güzel ev gördük. Bunlardan biri Kanderbey Konağıydı.

Asıl hedeflerimizden biri “görelim” diye not ettiğimiz Giresun Müzesi binasıydı. Müze 1988 yılında, 18. Yüzyılda inşa edilen ve ana kapısı batıya bakan Gogora Kilisesine/Bazalikasına kurulmuş. Işıklandırılmış kilise oldukça etkileyici görünüyordu.

Ordu Anı Videosu: Kısa Bir Ordu Gezi Günlüğü | Gürcistan Yolculuğu Öncesi: Ordu’dan Yason Burnu’na Kısa Bir Mola

8 Eylül 2023 Cuma (Giresun, Batum)

Sabah 7’de uyanıp ana gezi hedeflerimizden olan Batuma’a doğru yola çıktık.

Ara ara yağmur yağmasından ötürü bir gün önce Yason’a giderken “yağmur olmaz inşallah” dualarını bu sefer de Batum için yapmaya başladık.

Saat 11’de gezi kariyerimde ikince kez Sarp/Sarpi sınır kapısındaydık. İlk kez 11 yıl önce Abreg’le kapısından döndüğümüz sınır kapısından bu sefer geçeceğimize inanıyorduk! 🙂

İlk gördüğüm polis arkadaşa, “Batum’a gitmek istiyoruz ne yapmalıyız?” diye sordum. O da “öncelikle ceza yememek için araba sigortası yaptırın” dedi ve nerede yaptırtabileceğimi işaret etti. Ardından da “arabada çocuk var mı?” diye sordu. “Yok” cevabını alınca da “eşiniz yürüyerek pasaporttan geçmeli, siz de arabayla geçip sınır kapısının diğer tarafında buluşacaksınız” dedi.

Teşekkür ettikten sonra 550 TL verip, en az süre olan 15 günlük araba sigortası yaptırdım. Görevli kadına “olası bir kaza durumunda ne yapmam gerekiyor?” diye sorduğumda, kısa bir süre bana bakıp derin bir nefes aldı ve belgedeki telefon numarasını gösterdi. Ardından da “çok zor ulaşılıyor ve İngilizce konuşmanız gerek” dedi. Kısacası anladığım kadarıyla olası bir kaza durumunda işler uzun sürüyor ve canınızı sıkıyordu. Bu yüzden içimden “umarım bir şey olmaz” diye geçirdim ve teşekkür edip arabaya geri döndüm.

Cansın pasaportunu, evet nüfus kağıdıyla geçiyor fakat biz anı olsun diye pasaportumuz varken onu kullanmak istedik, ve cüzdanını alıp arabadan indi ve yürüyerek pasaport kontrolüne doğru ilerledi. Önce yurtdışı harç pulunu aldım ve arabaya geri döndüm. O an Cansın’ın telefonunu araba bıraktığını fark ettim. Ardından da saçma bir şekilde yanına nakit almadığını fark ettim. Bunun üzerine arabadan inip az önce konuştuğum polis arkadaşa, eşimin yanında para olmadığını ve telefonu araba unuttuğunu anlatıp “eşime nasıl ulaşabilirim?” diye sordum. O da arabayı bırakıp gidemeyeceğimi, yurt dışı harç ödemesi için de kredi kartı kullanılabileceğini söyledi. Ben de “tamam” diyerek arabaya geri döndüm.

Kısa bir süre sonra Cansın’ın babası aradı ve Cansın’ın girişte olduğunu söyledi. Kısaca kredi kartı kullanılıyor işaretleri olsa da nakit ödeme yapıldığını söylemişler, para çekmeye gittiğinde de bankomatta para olmadığını öğrenip geri dönmüş ve polisin telefonuyla bana ulaşmış. Nakit olayını çözdük ve yeniden “yerlerimize” geçtik.

Daha önce Bosna’dan Karadağ’a giderken arabayla sınır kapısından geçmiştim. Fakat onda hızlıca arabaya bakıp ardından da pasaportları kontrol edip damgaladıktan sonra geçmemize izin vermişlerdi. Ama burada araba sahibinin araba ile eşinizin ya da yanınızdaki kişilerin yürüyerek pasaporttan geçip sınırın diğer tarafında buluşma olayı ilkti. Bu yüzden de ilk notumuzu aldık: böyle bir sınır kapısından geçerken herkesin yanında nakit para olmalı ve cep telefonlarını hep yanında tutmalıydılar.

Önümde az araba olmasına rağmen işler çok uzun sürüyordu. 30-45 dakika sonra sıra bana gelmek üzereyken diğer arabadakilerin pasaport/kimlik ve ruhsatlarıyla arabadan inip görevliye gittiklerini görüp ben de onları takip ettim. Sıra bana gelince görevliye ruhsat ve pasaportumu uzattım. Benden sadece ruhsatı aldı. Ben de beklemeye devam ettim. Bu arada yandaki görevlinin yanında 4-5 kişi vardı ve pasaport işlemi yapıyorlardı. Ben iki tarafın da aynı işlemleri yaptığını düşünsem de bir süre sonra görevli bana “pasaportu verdiniz mi?” diye sordu. Ben de “siz almıyor musunuz?” dedim. “Hayır diğer arkadaş pasaporta bakıyor” dedi. Ama bu arada bahsettiğim kişiler gitmiş yerine 5-6 pasaportlu bir kadın gelmişti. Ben de sinirli bir şekilde görevliye, “hocam öncelikle sıra bende değil mi? Bunlar kim?” dedim ardından da, “arabada sadece arabanın sahibi olacak, diğerleri yürüyerek geçecek dendi. Bu yüzden de eşim indi bu arkadaşlar nasıl geçiyor?” diye sordum.

Çünkü sırada beklerken bazı arabalarda çocuklar, anne, baba, dede filan olduğunu görmüştüm. Görevli, “arabada çocuk varsa veli kalabiliyor” dedi. Pasaporttaki görevli de, “hanım efendi sıra sizde değilmiş” diye cümleye girince kadın “ben hep böyle yapıyorum ne var ki bunda” diye yükseldi. Genç görevli de “öf” deyip “tamam hanımefendi bir şey demedim” dedi. Kadın gittikten sonra pasaport işlemim yapıldı ve arabaya binip Gürcü sınır kapısına geçtim.

Burada asıl sorun, sırası gelmeyen insanların hızlı davranıp pasaport işlemlerini yaptırmaya çalışmalarıydı. Böyle olunca sırada bekleyenler daha fazla bekliyordu!

Gürcü tarafında ise işlemler çok hızlıydı. Bir polis gelip hızlıca araba içine ve bagaja baktı ardından da, “nereye gidiyorsun?” dedi. “Batum” dedim. Döndü gitti. Ben de arabayı atlayıp görevlinin önünde durdum. Pasaport ve ruhsatı uzattım. Kısa bir süre kontrol yapıp bana geri uzattı.

Sınır kapısından geçer geçmez bir Gürcü gelip, “sigorta?” diye sordu. “Yaptırdım” deyince yüzünü asıp itti.

Hemen karşıda olan Cansın’ı alıp kalacağımız eve doğru ilerlemeye başladık. Bir süre sonra telefonumun yurtdışı internetine geçmediğini fark ettik. Bir türlü internete bağlanmıyordu. Bunun üzerine bir benzinlikte park edip operatöre bağlandım ve sorunu bildirdim. Birkaç işlem yapıp telefonu restart ettiler. Ama yine bağlanmadı. Bir kere daha aradım. Bu sefer telefondaki ayarları kontrol ettirdiler. Ve sorunu bulduk. Ayarladık ama nete yine ulaşamıyorduk. “Zamanla düzelir” diyerek navigasyonu açıp nasıl gidebiliriz diye haritaya baktık ve kalacağımız rezidans içindeki stüdyo daireye ulaştık.

Airbnb’den kiraladığımız stüdyo ev çok güzeldi. Evin balkonundan deniz ve bir sürü büyük yapı görünüyordu.

Bu arada birkaç yıldır bizde uygulamadan kaldırılan yaz-kış saati uygulaması nedeniyle sınırdan geçer geçmez saatlerimiz bir saat ileri gitmişti. Kısacası bir saatimiz yok olmuştu. Neyse ülkeye dönünce geri alacağımız için dert etmedik. 🙂

Eve yerleşip duş muş aldıktan sonra kendimizi dışarı atıp, yurtdışında mecbur kalmadıkça kredi kartı kullanmayan ve nakit para harcayan bir gezgin olarak Euro’ların bir bölümünü 2,78’den Lariye çevirdik. Bu arada internetten kontrol ettiğim normal oran 2,79 olduğu için gayet iyiydi.

Ardından litresi 2,82 lari ödeyerek depoyu fulledik. Yani litresi 29 liradan. Biz gelirken benzinin litresi ülkemizde 38 liraydı. Evet, hala burada benzin bizden daha ucuzdu ama Karadeniz’de yaşayanların Türkiye’dekilerin yarı fiyatına hatta dörtte bir fiyatına benzin almak için buraya geldiği hikayeleri, liranın sürekli kan kaybetmesinden ötürü artık hayal olmuştu!

Ardından listemizde olan Laguna’ya giderek, daha önce Batum’a gelenlerin öve öve bitiremediği haçapuri sipariş ettik.

Haçapuri konusunda bundan önce iki denemem var aslında. Bunlardan biri Abreg’le yaptığımız Doğu Karadeniz gezisi sırasında Hopa’da kaldığımızda “Hopa Pidesi” olarak, o günlerde bilmesem de, aslında bir haçapuri versiyonunu yemiştim. Diğeri ise Lviv’deki Champegneria’da şampanya eşliğinde tavuklu ve peynirli haçapuri yemiştim. Her ikisi de gayet güzeldi.

Fakat Laguna’daki haçapurinin hamuru efsaneviydi. O hamuru koparıp ortadaki yumurtalı ve 3 peynirli içe banıp yemek oldukça keyifliydi. Not düşelim, haçapuriler 16’şar lari ve içecekler 6’şar lariydi.

Yemeğin ardından yürüyerek Batum merkezi dolaşmaya başladık.

Bir süre sonra listemizde olmayan Adjara Sanat Müzesi’ni görüp 6’şar lari verip içeri daldık.

Ünlü mimar Kakha Javakhishvili’nin 1949’da inşa ettiği Batum’un tarihi binalarından birinde yer alan müzeye girer girmez Louvre’da görüp aşık olduğum heykellerden olan Cupid’s Kiss’in, bir replikası ya da taklidi vardı.

Farklı ülkelerden birçok sanatçının eserlerinin sergilendiği müzedeki en ilgi çekici eserlerden biri Rusudan Petviashvili’nin “Regret” adlı tablosuydu.

Bir diğeri de Stefan Bakalowicz’in “Uyuyan kadın” (Sleeping Woman) tablosuydu.

Müzeden çıktıktan sonraki ilk duraklarımdan biri Avrupa Meydanı’ydı. Meydanı çevreleyen yapılar oldukça ilgi çekici ve güzeldi.

Ardından sahile doğru ilerleyip Batum’un simgelerinden olan Ali ve Nino heykeline gittik.

Bakü’de 1918-1920 yıllarında Bolşevik işgalinin arifesinde Müslüman bir Azeri genci olan Ali Han Şirvanşir ile Hristiyan Gürcü kızı Nino Kipiani arasında yaşanan imkânsız aşkı konu edinen Kurban Said tarafından 1937’de yayınlanan ve oldukça popüler olan Ali ve Nino romanının karakterlerini barındıran heykel oldukça etkileyici. Ali ve Nino’nun yavaş yavaş birbirlerine yakınlaşıp ardından ayrılmalarını izlemek oldukça ilgi çekici bir deneyim. Romanın Azerbaycan’ın “milli romanı” kabul edildiğini de not düşelim.

Geçicilik duygusunu sembolize eden bu heykel aslen Venedik Bienali için yapılmış.

Batum’da dolaşırken oldukça güzel yapılar vardı. Onlardan biri de üzerinde heykeller olan bir binaydı.

Arabaya dönüş yolunda Neptune Çeşmesini gördüp bir süre kesiştik. 🙂

Gezimiz sırasında çok fazla Türk kafilesi gördük. Ayrıca alışverişler sırasında soru sorduğumuz görevliler Türkçe konuştuğunuzu anlayınca çat pat da olsa Türkçe cevap veriyorlardı.

Batum’da bir yandan çok estetik ve güzel yapılar olmasına rağmen bir yandan da oldukça dökülen çok katlı binalar ve diğer yandan da devasa ve oldukça şaşalı hotel ve kumarhaneler yer alıyordu.  Bu yüzden de şehir oldukça karışık bir mimarideydi. Bundan önce gördüğüm 19 ülkeyi ve onlarca şehri düşününce burası oldukça farklıydı ama “olmamış” anlamında.

Eve döndükten sonra bir süre dinlendikten sonra alışveriş yapmak için Carefour’a yürüdük.

Yurtdışında market gezmeyi seven biri olarak uzun uzun dolandık ve ürünlere bakındık. İlimizi çeken şeylerden biri Batum’a gelenlerin öve öve bitiremediği armut gazozuydu. Herkes armut dese de farklı türleri de vardı ve haliyle denenmeliydi! Biz de farklı farklı türlerinden yüklenip eve taşıdık. 🙂

Oldukça yavaş ilerleyen kasa sırası beklerken önümüzde genç bir çift duruyordu. “Normalde kasaların işleyişi bu kadar yavaş mıdır, yoksa bugünlük mü?” diye sorduğumda Ukraynalı olduklarını ve savaş nedeniyle ülkelerini terk edip önce Polonya’ya ardından da buraya daha yeni geldiklerini öğrendik. Daha önce Ukrayna’ya gittiğimiz için sırada beklerken uzun uzun, arada savaşı lanetleyerek, Ukrayna ve Türkiye muhabbetleri yaptık.

Alışveriş merkezinin hemen karşısında Batum’daki futbol stadyumu olan Adjarabet Arena yer alıyordu. Dışı ışıklandırılmış yapı oldukça güzel görünüyordu.

Tek sorun arabayla gelmediğimizi hatırlamadığımızdan ötürü bol bol alışveriş yaptığımız için eve dönüş yolunda oldukça yorulmamızdı.

Batum, Tiflis, Mtsheta, Kutaisi, Samsun, Ordu, Giresun, Rize, Trabzon, Amasya Gezi Günlüğü – Bölüm 2’yi okumak için tıklayın…

Batum, Tiflis, Mtsheta, Kutaisi, Samsun, Ordu, Giresun, Rize, Trabzon, Amasya Gezi Günlüğü – Bölüm 3’ü okumak için tıklayın…

Batum, Tiflis, Mtsheta, Kutaisi, Samsun, Ordu, Giresun, Rize, Trabzon, Amasya Gezi Günlüğü – Bölüm 4’ü okumak için tıklayın…

Batum, Tiflis, Mtsheta, Kutaisi, Samsun, Ordu, Giresun, Rize, Trabzon, Amasya Gezi Günlüğü – Bölüm 5’i okumak için tıklayın…

Batum, Tiflis, Mtsheta, Kutaisi, Samsun, Ordu, Giresun, Rize, Trabzon, Amasya Gezi Günlüğü – Bölüm 6’yı okumak için tıklayın…

Batum, Tiflis, Mtsheta, Kutaisi, Samsun, Ordu, Giresun, Rize, Trabzon, Amasya Gezi Günlüğü – Bölüm 7’yi okumak için tıklayın…

Batum, Tiflis, Mtsheta, Kutaisi, Samsun, Ordu, Giresun, Rize, Trabzon, Amasya Gezi Günlüğü – Bölüm 8’i okumak için tıklayınız…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.