Batum, Tiflis, Mtsheta, Kutaisi, Samsun, Ordu, Giresun, Rize, Trabzon, Amasya Gezi Günlüğü – Bölüm 7

16 Eylül 2023 Cumartesi (Rize, Trabzon)

Sabah 9’da kahvaltı yapıp toplandık. Ayder Yaylası’na doğru sürmeye başladık.

12 yıl sonra bir kere daha Ayder Yaylası’na ulaştığımızda ilk göze çarpan şey betonlaşmanın korkunç derecede arttığıydı!

Hava kapalı ve hafif rüzgarlıydı. Ayder’de durmadan yukarı doğru devam ederek Galer Düzü’ne ulaştık.

Burada henüz beton yapılaşma olmadığı için her şey güzel görünüyordu ve sadece doğa vardı. Ama sonradan buralara da bir şeyler yapıldığını/yapılacağını öğrendik.

Abreg’le buraya geldiğimizde, oldukça güneşli bir havada Yukarı Kavrun’a kadar yürümüştük. Bu yüzden de ara ara elimizdeki su mataralarını dağdan akan soğuk sudan doldurup büyük bir lezzetle içmiştik. Burada da bir çeşmeden aynısını yaptık. Su gerçekten nefisti.

İkinci durağımız olan Zilkale’ye doğru giderken Milli Park girişindeki Gürgendibi Lokantasına gittik.

Alabalık, kuymak, turşu kavurması, kuymak pazı ve ısırgan otu kavurması söyledik ve mideye indirdik. Kavurmalar nefisti. Kuymak ve kızartma alabalık da güzeldi ama tek sorun bunların biraz yağlıca olmasıydı. En başlarda nefis gelse de bir noktadan sonra hafif hafif bayıyordu. Sonuç olarak keyfinde bırakıp Zilkale’ye doğru sürmeye başladık.

Bir süre kıvrıla kıvrıla Zilkaye’ye vardık.

Zilkale ya da asıl adıyla Zirkale, Fırtına Deresi Vadisi’nde yer alan, ilk inşa tarihi kesin olarak bilinmeyen, 14. veya 15. yüzyılda inşa edilen kale, 1800’lü yılların sonuna kadar kullanılmış.

Sekiz burç ve bir gözetleme kulesinden oluşan kalenin çok güzel bir manzarası var. Bu yüzden ara ara durup manzaraya bakış atıyorduk.

Zilkale’nin ardından daha dar yollardan daha çok kıvrılarak Palovit Şelalesine doğru sürdük.

Vardığımızda inanılmaz bir kalabalık vardı. İşin garibi 15 metre yüksekliği olduğu söylenen şelaleyi bir türlü bulamadık.

Bir süre sonra da vazgeçip birkaç foto çekinip dönüş yoluna geçtik.

Kim bilir, belki de mevsimden ötürü su seviyesi henüz çoğalmamıştı.

Trabzon’a doğru dönüşe geçtiğimizde yol kenarında gördüğümüz taş köprülerden birinin yanında durup fotoğraf çektirmek istesek de kalabalıktan ötürü bir foto çektik ve yolumuza devam ettik.

Köprünün ovalliğini ve yüksekliğini görünce aklıma muhteşem Mostar Köprüsü geldi. Ne güzel, ne ihtişalı, ne baştan çıkartıcı bir köprüydü o!

Akçaabat Öğretmenevi’ne doğru ilerken daha önce not ettiğimiz Ortahisar’daki Uğur Usta Hamsiköy sütlacı yedik. Gayet lezizdi. Enerjimizi de aldıktan sonra tekrar arabaya atladık ve gece kalacağımız Öğretmenevi’ne ulaştık ve odaya yerleştik.

Akçaabat Öğretmenevi her anlamda kaldığımız en güzel öğretmeneviydi.

Akşam Tufan Pastahanesi’ne gidip laz böreği yedik. Yıllar önce bir yerde yemiş ve sevmemiştim ama buranın laz böreği gerçekten lezizdi! Çayı da oldukça taze ve güzeldi.

17 Eylül 2023 Pazar (Trabzon, Samsun, Amasya)

Sabah kalkıp ilk durak olarak Ayasofya Kilisesi’ne gittik. Daha önce Abreg’le buraya geldiğimizde burası bir kilise ve müze idi. Fakat sonradan camiye dönüştürülüp ibadete açılmıştı.

Kilise, Orta Çağda denize yakın bir konumda ve tepelik bir arazi üzerinde inşa edilmiş bir manastır kilisesi idi.

Nefis tavan süslemeleri olan yapı, Trabzon Rum İmparatorluğu’nun günümüze ulaşan en iyi korunmuş anısı kabul ediliyor.

Bizans taşra üslubu ile, Gürcü soğan kubbe, Selçuklu taş işçiliğinin bir uyum içinde kullanıldığı sıra dışı bir mimarisi var.

Trabzon İmparatorluğu döneminde Kutsal Bilgelik’e adanmış kiliselerden biri olan Ayasofya, tarih boyunca farklı işlevlerle kullanılmış. 16. veya 17. yüzyılda cami, I. Dünya Savaşı yıllarındaki Rus işgali sırasında askerî karargâh, hastane, depo; sonra yine cami oldu; 1964 yılında müzeye dönüştürüldü. Yapı, 2013’te müze işlevini yitirdi, yeniden cami olarak ibadete açıldı.

Yapı camiye dönüştürülse de birçok yer aynı kaldığı için güzel görünüyordu.

Ayasofya’dan çıktıktan sonra ikinci durağımız olan Sümela’ya doğru yol almaya başladık.

2011’de Sümela Manastırı’na ilk kez geldiğimde Abreg’le arabayla en üste kadar sürüp, park etmiş ve köklerin basamak olduğu bir patika yoldan manastıra ulaşmıştık.

Ama her şey değişmişti. El mecbur arabayı parka bırakıp 40’ar lira veriyor ve dolmuşa binip manastıra ulaşıyordunuz.

Türkler 60 liraya müzekart alıyor ve içeriye giriyorlardı. Yabancılar için ise 540 lira idi bilet. Müzekartı seven ve kullanan birileri olarak gayet memnunduk.

Konumu ve manzarası muhteşem olan manastırın neredeyse her yeri çok güzeldi.

386 yılında yapımı tamamlanan Rum Ortodoks manastır ve kilise kompleksi olan Sümela Manastırı deniz seviyesinden 1.150 m yükseklikte yer alıyor.

Anadolu’da sıkça rastlanılan Kapadokya kiliseleri tarzında yapılmış olan kilisenin ilk kuruluşu ile manastır haline dönüşümü arasındaki bin yıllık dönem hakkında fazla bir şey bilinmemekteymiş.

Fresklerin üzerine yazılan yazılar dışında elbette. Geçen geldiğimde sadece Türkçe yazılar dikkatimi çekmiş ve bolca kızmıştım ama bu sefer freskler üzerinde 1875 gibi tarihler atılmış yabancı yazıların da olduğunu üzülerek görüyordum. Yüzlerce yıllık tarihe zarar vermek gerçekten saçmalıktı!

Ana kilisenin tavanı efsaneviydi.

Dolaştıkça bir sürü farklı açı ve bir sürü güzel yer bulabiliyordunuz.

Gürcistan’da gördüğümüz cillop freskleri düşününce buradaki freskler de keşke aynı şekilde kalabilseydi diye geçirmeden edemiyorduk.

Keyifli bir şekilde manastırdan çıktıktan sonra aşağıda yer alan Aya Varvara Kilisesine gittik. Bir süre de oradan nefis manzarayı izleyip ringe bindik ve aşağıya indik. İşin komik yanı 80 küsür lira da otopark parası ödedik ve dönüşe geçtik.

Maçka’dan çıkmadan önce “bir de burada deneyelim” diyerek Pervanoğlu’na oturup Hamsiköy sütlacı denedik. Gerçekten çok güzeldi.

Ardından da Akçaabat köfte yemek için Komaroğlu’na gittik. Her şeyin nefis olduğu mekandaki servis hızı gerçekten efsaneviydi. Oturur oturmaz biri “500 gram yeter mi abi?” diyor daha “yeter” demeden bir başkası su getiriyor, diğeri ayran, diğeri ekmek, diğeri piyaz derken masa donatılıyordu. Yemekler gerçekten efsaneviydi! Not ettik tekrar geleceğiz buraya!

Son olarak Tufan Pastanesi’ne bir kere daha gidip çay ve soğuk baklava yiyerek Amasya’ya doğru yol almaya başladık.

Akşam üstü daha önce bayıla bayılı pide yediğimiz Samsun’daki Koray Çatan Bafra Pide’de ara verip pastırmalı pidelerini ve kavurma kıymalı pide yedik ve yola devam ettik.

Gece yarısı kişisel gezi kariyerimde 3. kez (1. ve 2.) Amasya’ya vardık ve Öğretmenevi’ne yerleşip günü sonlandırdık.

Rize – Trabzon Anı Videosu: Rize ve Trabzon Gezi Günlüğü | Ayder, Zilkale, Ayasofya Kilisesi ve Sümela Manastırı

Batum, Tiflis, Mtsheta, Kutaisi, Samsun, Ordu, Giresun, Rize, Trabzon, Amasya Gezi Günlüğü – Bölüm 1’i okumak için tıklayın…

Batum, Tiflis, Mtsheta, Kutaisi, Samsun, Ordu, Giresun, Rize, Trabzon, Amasya Gezi Günlüğü – Bölüm 2’yi okumak için tıklayın…

Batum, Tiflis, Mtsheta, Kutaisi, Samsun, Ordu, Giresun, Rize, Trabzon, Amasya Gezi Günlüğü – Bölüm 3’ü okumak için tıklayın…

Batum, Tiflis, Mtsheta, Kutaisi, Samsun, Ordu, Giresun, Rize, Trabzon, Amasya Gezi Günlüğü – Bölüm 4’ü okumak için tıklayın…

Batum, Tiflis, Mtsheta, Kutaisi, Samsun, Ordu, Giresun, Rize, Trabzon, Amasya Gezi Günlüğü – Bölüm 5’i okumak için tıklayın…

Batum, Tiflis, Mtsheta, Kutaisi, Samsun, Ordu, Giresun, Rize, Trabzon, Amasya Gezi Günlüğü – Bölüm 6’yı okumak için tıklayın…

Batum, Tiflis, Mtsheta, Kutaisi, Samsun, Ordu, Giresun, Rize, Trabzon, Amasya Gezi Günlüğü – Bölüm 8’i okumak için tıklayınız…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.