İzzet’in Tokat’taki düğününe gitmek için şirketteki arkadaşlarla 2-3 hafta öncesinden planlar yapmaya başlamıştık. Bölgeyi çok iyi bilen Emre’nin öncülüğünde gelişen “düğüne gidiş programı” her geçen gün “gezi programına” doğru yol aldı. Tokat’ta kalacak yer de ayarlayınca plan iyice zenginleşti ve 2 günlük güzel bir gezi programına dönüştü.
Emre, Onur ve Hakan 25 Ağustos sabahı saat 7:50’de Caravelle ile beni aldılar. Ardından diğer arkadaşları da toplayıp yola koyulduk. Bir yandan kitap okuyup, müzik dinlerken, bir yandan da özellikle arka ikili (Sefa-Suat) ile laklak ederek, saat 11’de kahvaltı etmek için Çorum-Samsun yolundaki Hancılar’a ulaştık. Karınlarımız zil çalacağından olacak, yeşillikler içindeki lokantada serpme kahvaltıya adeta saldırdık. Bu arada Onur-Emre kardeşler bir yandan da “tagleme” işleri ile meşgul oluyorlardı. Kahvaltı, çay ve hoşbeş sohbetten sonra arabaya doluşup ikinci durak olan Amasya’ya doğru hareket ettik.
Sefa’nın şirketten alışık olduğumuz hiperaktif hareketleri, Suat abinin onu ve ortamı kışkırtan ve eğlenen üslubu, Onur’un kestirmeleri, Gürsel’in sakinliği, Emre’nin pilotluk ve Hakan’ın kopilotluğu ile yaklaşık 2,5 saat sonra Amasya’ya vardık.
Arabayı park edip dolaşmaya başladığımızda ilk gözüme çarpan, Yeşilırmak’ın ikiye ayırdığı şehrin “eski” tarafındaki dağlara oyulmuş Kral Kaya Mezarları idi. Uzaktan bile oldukça büyük ve heybetli görünüyorlardı.
Hava oldukça sıcaktı. Önümüze gelen ilk köprüde bolca fotoğraf çektirdik. Irmağın üstündeki su değirmenleri ve eski beyaz konak/evler oldukça güzel görünüyordu. Kral mezarlarına gitmek için ırmağı geçip ilk sokağa saptığımızda daracık sokaklar ve cumbalı evler bizi karşıladı. Yürüdüğümüz sokağı kesen ve yan yana ancak 3 kişinin geçebileceği yollar aklıma Venedik’teki daracık sokakları getirdi.
Bizimkiler çay molası verirken ben sokağın üstünde gördüğüm Hazeranlar Konağı’nı gezmeye başladım. Geçen hafta Akyaka’ya gitmeden önce Sedir adasında ve Ankara’da gitmeyi planladığımız müzelerde kullanmak için aldığım müze kartını girişte kullanmak çok hoşuma gitti doğrusu. Konak, 1865’de Osmanlı mimarisine uygun olarak Haremlik-Selamlık olarak yapılmış. Konak ve müze/sunum oldukça güzeldi. Beni en çok şaşırtan ise oda sayısının çokluğu idi.
Konaktan çıktıktan sonra bizimkilerle birlikte Pontuslar (M.Ö.333 – M.Ö.26) tarafından yapılan Kral Kaya Mezarları’na doğru tırmanmaya başladık. Havanın sıcaklığı, merdivenlerin dikliği ve kayaların kayganlığı yüzünden oldukça efor sarf ettik. Ama her çıktığımız yükseltide durup şehri biraz daha yüksekten görmek çok güzeldi.
Kral Mezarları’na kadar çıktıktan sonra aklımıza gelen ilk soru “bu sert kayaları nasıl bu kadar düz oydukları” idi. Çünkü kayalar oldukça sert görünüyorlardı. Mezarlar, üst kenarları ovalimsi, devasa kapılar şeklinde oyulmuş bir kayanın ortasında, yine kayaları oyarak oluşturulan bir odacık şeklindeydi. Bu oyuklarda yer alan demirler yüzünden içeriye girilmiyordu. Ama yanına bile yaklaşınca inanılmaz bir serinlik yüzünüze vuruyordu. Bu da, sıcak havada hayati önem taşıyan bir özellikti. Soluklanmak için bu alanları bolca kullandık.
Sanırım 4 ya da 5 tane Kral Kaya Mezarı’nı dolaştıktan sonra bizimkiler “yeter dönelim” derken ben sonuncusuna doğru ilerledim. Mezarın dış cephelerinden birinin kapısının açık olduğunu görüp içeriye girdim. En dibine kadar giderek bir süre şehre doğru baktım. Oldukça sessiz, serin ve enteresan bir andı.
Dönüş yolunda Emre’nin yüksek ama kapısında demir olmayan mezarlardan birine tırmandığını ve fotoğraf çektirdiğini gördüm. Yardımıyla ben de çıktım. İçeride güzel bir serinlik vardı. Muntazam düzlükte oyulmuş odanın zemininde muhtemelen tabutun koyulduğu bir oyuk vardı.
Şehre inerken hepimizin adeta pestili çıkmıştı. Çünkü hem tırmanırken, hem de dönerken basamakların orantısızlığı ve kayganlığı bizi oldukça zorladı. Birçok yerde “nasıl çıkacağız/ineceğiz” diye birbirimize baktık.
Irmaktan karşıya geçerken şehrin simgelerinden saat kulesini gördük. Ona doğru yürüyüp yakından gördükten sonra II. Bayezid Külliyesi’ne doğru yürümeye başladık.
O sırada ırmağın kenarında yer alan heykellerden biri ilgimi çekti. Kral Kaya Mezarları’nın girişinde adını ilk defa okuduğum/duyduğum dünyanın ilk coğrafyacısı Strabon’un heykelinde yazan bilgiler çok ilginç geldi.
tr.wikipedia’dan: Strabon, (Yunanca: Στράβων) (MÖ 64 – M.S. 24) Roma Cumhuriyeti döneminin Yunan tarihçi, coğrafyacı ve filozof. Yaşadığı dönemde bilinen yerlere yapılan göçlere ve hangi milletlerin yerleşmeler yaptığı üzerine gerçekleştirdiği çalışmalar ile ün kazanmıştır. Roma aristokratlarıyla kan bağı olduğu düşünülmektedir. Bugünkü Amasya ili sınırları içinde varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Dünyanın ilk coğrafyacısıdır. Amasya’da doğdu ve Amasya’da öldü.
II. Bayezid Külliyesine girdiğimizde ilk gözüme çarpan iki devasa çınar ağacı idi. Külliye inşa edilirken (1485-1486) dikilen çınarlar tam 627 yaşındaydılar. Her ikisinin de yıldırım düşmesi sonucunda içlerinde büyük oyuklar (3,60 ve 5m2) meydana gelmiş. Bu çınarlar da aklıma Salzburg kalesinde gördüğüm devasa ağacı getirdi.
Sultan II. Bayazid Camiinde ve avlusunda bir süre dolaştıktan sonra külliyenin solunda yer alan Minyatür Amasya Müzesi’ne girdim. Müze, Amasya’nın 1914’teki halini birebir maketlerle gözler önüne seriyor. Sanırım müzenin en orijinal özelliği ise, 9 dakika sonra ışıkların yavaş yavaş kararması (güneşin batması), maket evlerde ışıkların yanması ve 3 dakika sonra sabah ezanı ile birlikte ışıkların tekrar yavaş yavaş yanması (güneşin doğması) idi. Yani 12 dakikalık bir periyotta Amasya’nın tüm gününü sembolik olarak yaşayabiliyordunuz.
Külliyeden sonra Amasya Müzesine gidecektik fakat düğüne geç kalmamak için yola koyulmaya karar verdik.
1 saat sonra Tokat kebabı yemek için Emre’nin önceden sipariş verdiği lokantadaydık. Daha önce Tokat’a 2 kere gelmiş ama mevsimi olmadığından Tokat kebabı yiyememiştim. Enteresan bir deneyimdi. Çünkü ne çok güzel ne de kötü idi.
Karnımızı iyice doyurduktan sonra düğüne gittik. Düğünden çıkışta ise ani bir karar değişikliği ile dönme kararı aldık ve sabah 3’de Ankara’ya döndük. Böylece gezimizin ikinci gününde planladığımız Tokat gezisi (Tokat Kalesi, Taşhan, Yazmacılar Hanı, Tokat Müzesi Gezi, Mevlevihane, Saat Kulesi, Alipaşa Camii) ve Çorum gezisi (Hattuşaş, Alacahöyük) başka bahara kaldı…
Şehir Notu: Amasya ve Tokat, bir şekilde sınırları içerisinde bulunduğum 27 ve 28. il oldular. Bundan önceki 26; Adana, Afyonkarahisar, Aksaray, Ankara, Antalya, Artvin, Bolu, Bursa, Çanakkale, Elazığ, Eskişehir, İstanbul, İzmir, Kırşehir, Kocaeli, Konya, Kütahya, Manisa, Muğla, Niğde, Ordu, Rize, Sakarya, Samsun, Sivas, Trabzon.
“Amasya Gezi Notları” üzerine bir yorum