14 Eylül 2023 Perşembe (Tiflis)
Sabah Lolita’da yaptığımız kahvaltının ardından
arabayı şehrin bir başka ünlü müzesi olan Modern Sanat Müzesi’nin “MOMA” yakınlarına park edip 20’şer Lari ödeyerek müzeye girdik.
Özellikle Zurab Tsereteli’nin eserlerinin sergilendiği modern sanat müzesinde, sanatçının 15 Mayıs 2019’da açılan “Charlie Chaplin Tiflis’te” adlı bir sergisi yer alıyor.
Kısaca insanları güldürmeyi iş edinen sanat dünyasındaki insanların hüznünü anlatan sergide Chaplin’in çok güzel bir heykeli de yer alıyor.
Zurab Konstantinoviç Tsereteli, büyük ölçekli ve zaman zaman tartışmalı anıtlarıyla tanınan bir Gürcü-Rus ressam, heykeltıraş ve mimar. Tsereteli, 1997’den beri Rusya Sanat Akademisi Başkanı olarak görev yapmakta.
Bir “heykel sever” olarak müzede yer alan “Kasabaların İnsanları” (Townspeople) sersine ait ufak bronz heykeller de çok başarılı.
Müzenin ardından bir kez daha bakınmak ve sevdiğimiz şeyleri sepete eklemek için antika ve eskicilerin bulunduğu Dry Bridge’e doğru ilerledik.
Duvarlar Rusya’nın Ukrayna savaşının karşıtı grafitlilerle süslenmişti.
Dry Bridge’de salına salına sinsice dolaşıp sevdiğimiz birkaç obje daha aldık. Bu arada tanıştığımız satıcılardan orta yaşlı iki kadının Gürcü Azerisi olduğunu öğrenip biraz Türkçe dertleştik. Birisi öğretmen emeklisiydi ve sadece 285 Lari maaş aldıklarından yani 2850 lira ellerine geçtiğinden bahsetti ve “çok az” dedi. Çünkü aynı Türkiye’deki gibi enflasyon nedeniyle her şey pahalanıyordu.
Aslında bu bilgi, bu yazı serisini yazarken en başta sorduğum, “para değerleri bizim 10 katımız olmasına rağmen nasıl oluyor da oradaki aynı şey bizim ülkemizden daha ucuz oluyor?” sorusunu da cevaplıyordu. Kısaca buradaki alım gücünün düşüklüğü nedeniyle bizim ülkemizden daha değerli paraları olsa da satılan ürünlerin değeri fazlaca yükselemiyordu.
Alışverişin ardından Tiflis’teki son durağımız olan Sameba Katedrali’ne gittik.
1995 ve 2004 yılları arasında inşa edilen, dünyanın üçüncü en yüksek doğu Ortodoks katedrali ve toplam alana göre dünyanın en büyük dini yapılarından biri olan Sameba Katedrali oldukça güzel bir dış
ve iç güzelliğe sahipti.
Güneş tam karşıdan battığı için “katedrale güneş batarken gidin” dediklerini de not olarak düşelim.
Katedralin ardından çıkıp son kez Fabrika’da nefis burgerleri mideye indirdik. Ardından da otele döndük. Otel parasını öderken görevli arkadaşla biraz oradan buradan muhabbet ettik. Bu arada Gürcü alfabesinde harflerin büyük hallerinin olmadığını her zaman küçük halinin kullanıldığını öğrendik. İlginçti ama bence bu yüzden tüm yazılar daha oval ve güzeldi!
Laklakın ardından çantaları hazırladık ve Tiflis’teki son gün için gözlerimizi kapattık.
Tiflis Anı Videosu: Tiflis Gezi Günlüğü | Renkli ve Kültürel Bir Yolculuk
15 Eylül 2023 Cuma (Tiflis, Batum, Rize)
Sabah 6.30’da kalkıp yola koyulurken bu gezi sırasında ders aldığımız 3 şey vardı.
1. Yanına aldığın ilaçları bildiğin bir yere koy. Acil lazım olursa ve dolaşırken bavulları, çantaların içeriğini değiştirirsen diye.
2. Yanına kesin nakit Lira olsun. Kredi kartı falan çalışmazsa diye.
3. Kalacağın yerleri kiralarken içeride küf kokusu var mı diye kesinlikle sor. Gidince canın sıkılmasın diye!
Dönüş yolunun yarısına gelince Kutaisi’de bayılarak lobiani yediğimiz Kartuli’ye geçtik. Mekanın önüne geldiğimizde henüz açılmadıklarını söylediler ve bir saat sonra servise başlanacağını eklediler. Biz de hemen yanında yer alan Palaty’e oturduk ve bir şeyler söyleyip kahvaltı yaptık.
Dönüş yolun, tıpkı geldiğimiz zamanki gibi, otoban, dağ yolu, tek şerit, çok şerit, refüjdeki inekler, yol kenarında otlayan domuzlar, kazlar, ördekler, keçiler şeklinde devam etti.
Yolculuk sırasında çok fazla Türk tırı ile karşılaşıyorduk.
Dönüş yolu boyunca en ilginç an otobanda gördüğümüz 2 trafik polisi arabasıydı. İkisi de tam limitte sürüyorlardı ve bu yüzdne kimse onları sollayamıyordı! Uzunca bir süre herkes kurallara uyarak devam etti!
Batum’a vardığımızda güneşli hava nedeniyle “buraya gelirken düşündüğümüz ama yapamadıklarımız listesi”nde yer alan denize girme planları yapmaya başladık.
Önce Laguna’ya gidip çok sevdiğimiz haçapuri yedik.
Ardından da buradayken kaldığımız rezidansın arkasındaki park yerine arabayı park edip hazırlandık ve denize yürüdük.
Bir süre yüzüp pinekledikten sonra Sarp sınır kapısı 19’da kapandığı için toplanıp sınra geçtik.
Sınır kapısında, geldiğimizde olduğu gibi, ben arabayla devam ederken Cansın yürüyerek pasaport kontrolünden geçti. Bu arada freeshopa da uğrama şansını elde etti.
Araba için Gürcü tarafında kontrol çok kolaydı. Hızlıca bagaja ve içeriye baktılar. Ruhsat kontrolünde de görevli “sigortan var mı?” diye sordu. Ben de yaptırdığımı isterse arabada olan belgeyi getireceğimi söyledim. Bir şey demedi.
Türk tarafında genç bir görevli gelip hızlı bir şekilde arabaya baktı. Sigara, alkol, elektronik sigara olup olmadığını sordu ve bazı bagajları açtırıp şöyle bir göz attı. Ardından önce pasaport sonra da ruhsat kontrolüne geçtik ve ülkeye giriş yaptık.
Günün komikliği ise, ruhsat kontrolündeyken yanıma gelen bir amcanın bana, “sen de sigorta yaptırmadın değil mi?” diye sormasıydı. Yaptırdığımı söylediğimde şaşırdı, “bana kimse söylemedi” dedi. Sonrasında da sigorta yaptırmadığı için 100 Lari ceza yediğini söyledi ve “lari ne kadar?” diye sordu. Şaşırdım ama sonrasında amcanın nüfuz cüzdanıyla geçildiğini öğrenince Batum’a “girdi çıktı” yaptığını. Dönüşte de sigorta yaptırmadığı için 100 Lari ceza yediğini öğrendik. İlginç ama bir yandan da komikti doğrusu.
Fındıklı Öğretmenevi’ne doğru giderken güneş denize batıyordu! Yıllardır güneşin denize batışını ya da denizden doğuşunu çekme hayalleri kuran biri olarak içim gidiyordu ama duracak bir yer olmadığı için el mecbur yola devam ediyorduk.
Öğretmenevi’ne yerleştikten sonra görevli arkadaşın önerisiyle Özgür Pide’ye gittik ve pide yedik. Açıkcası bir haçapuri değil ama keyifliydi.