12 Eylül 2023 Salı (Tiflis)
Sabah uyanıp hazırlandıktan sonra kahvaltı için kararlaştırdığımız Stamba’daydık.
Yumurta, sosis tava, ballı pancake ve çaylı nefis bir kahvaltıyla midelerimizi doyurduktan sonra arabayı park etmek için ara sokaklarda dolanmaya başladık.
Navigasyonu takip ederken hafif sola döndüreceğime yanlışlıkla bir yandaki sokağa girdim ve pankart açmış 10-15 kişinin bana doğru yürüdüğünü gördüm. Pankart tutan en öndeki eleman bana “ne yapıyorsun?” derecesine el kol hareketleri yapıyordu ama sokağa girmiştim bir kere. Ne yapacağımı düşünürken, adamların arkasından bir de polis arabası geliyordu. Kısacası ters yoldaydım! Arabayı kenara çektim ve beklemeye başladım. Polis arabası yavaş yavaş yanımdan geçerken el kol hareketleriyle ters yolda olduğumu anlatıyordu. “Eyvah” dedim. Polisin hemen arkasından giden Gürcü plakalı arabadaki genç bir eleman yanımızdan geçerken bana bakıp Türkçe olarak, “üstad, ters yoldasın. Polis de var ceza yazar aman!” dedi. “Eyvallah” dedim. Neyse kalabalık dağılınca hızlıca sokağı geçip normal yoluma girdim.
Arabayı park edip ana caddede yürümeye başladık.
Gideceğimiz müzelerden biri olan Modern Sanat Müzesi “MoMA” pazartesi olduğundan kaplıydı.
Biz de merkeze doğru, diğer hedefler için yürümeye devam ettik. Ana cadde üstünde ilgi çekici ufak bronz heykeller vardı. Sırf bu ayrıntılar bile şehri güzelleştirmeye yetiyordu.
Bir sonraki durağımız Özgürlük Meydanı’ydı. Aklıma doğrudan Kiev’deki “Independence Square” Bağımsızlık / Özgürlük Meydanı geliyordu.
Arkeoloji müzesine doğru yürürken cumbalı, ahşap, geniş balkonlu, sütunlu birbirinden güzel nefis binalar görüyorduk.
Dolaştıkça Tiflis’e bayılıyorduk. Şehri süsleyen çok güzel ve özel yapılar vardı.
Ve bu güzel yapıların arasında yer alan oldukça keyifli bronz heykeller! Dans edenler olduğu heykel beraber fotoğraf çektirmek isteyenler için yapılmıştı adeta. Fırsatı kaçırmadım elbet. 🙂
Ellerini “elden ne gelir?” şeklinde açan amca heykeli de çok güzeldi! Bunda da fırsatı kaçırmak içime sinmedi. Hemen amcayı taklit etmeye çalıştım. Fotoğrafları çekerken poz vermek çok eğlenceliydi.
Salına salına sinsice dolaşmaya devam ederken Sioni Meryem’in Ölümü Kilisesi’ne (Zion Cathedral of Tbilisi) ulaştık.
Orta Çağ Gürcü yıllıklarında yazdığına göre, bu bölgedeki orijinal kilisenin inşaatı 5. yüzyılda Kral Vahtang Gorgasali tarafından başlatılmış. Yüz yıl sonra, İberya (Kartli) prensi I. Guaram, 575 yılında, halefisi Adarnase tarafından 639’da tamamlanan yeni bir yapı inşa etmeye başlamış. Bu kilise Araplar tarafından tamamen tahrip edilmiş ve sonradan yeniden inşa edilmiş. Ve yüzlerce yıl bu şekilde tahrip edilip yeniden yapılmış ve yeniden tahrip edilip yeniden yapılmış.
Yapının tavanı gerçekten efsanevi. Gördüğüm en güzel tavan süslemeleri ve bütünlüğüne sahip kiliselerden biri.
Dün akşamüzeri, gidilecek yerler listemizde yer alan Tiflis Arkeoloji Müzesi’nin yanından geçmiştik ama kapalıydı. O yüzden bugün yeniden geldik.
Bahçesine girip yürüdüğümüzde bir görevli bizi karşıladı ve girişlerin 3’er lari olduğunu ama geziden sonra verebileceğimizi söyledi. Biz de tamam dedik ve onu takip etmeye başladık.
Bize burada bulunan yapının tarihini, yapılan kazılarda çıkanları, sergilenen objeleri, Gürcistan’ın tarihini vesaire bir sürü şey anlattı. Merak ettiğimiz şeyleri de cevapladı. Kısaca ufak olan müzede görevli arkadaşın muhabbetleri ve anlattıklarıyla oldukça keyiflendik.
Dün geçerken girişte gördüğümüz “dev” köpeğin de müzenin köpeği olduğunu ve adının Boxy olduğunu da öğrendik. Gerçekten çok sevimliydi!
Müzeden çıktıktan sonra dün uzaktan gördüğümüz Tiflis’in tek camisi olan Cuma Cami’ne (Jumah Mosque) doğru yürümeye başladık.
Yazıyı hazırlarken yaptığım araştırma sırasında cami hakkında nette çok az bilgi bulunmasına şaşırdım doğrusu. Bulabildiğim birkaç bilgiye göre; dış mimarisi oldukça ihtişamlı olan caminin tam olarak ne zaman inşa edildiği bilinmiyormuş.
Fakat bu bölgede Şiiler ve Sunniler için iki tane cami varmış. 1811 yılında camiler yıkılmış ve mihrapları bırakılarak bir tane cami yapımına başlanmış. 1860’larda inşaat ancak bitirilmiş.
İçi oldukça güzel görünen caminin en büyük özelliği Şii ve Sunnilerin aynı anda ibadetlerini yapabildiği tek cami olması.
Camiden çıktıktan sonra aşağıdaki hamamın yanında bulunan Türk lokantası Tiblisi İstanbul’a oturup birer kahve içerek bir süre dinlendik.
Ardından nehrin diğer tarafında yer alan Gürcü Ortodoks Metekhi Kilisesi’ne (The Virgin Mary Assumption Church of Metekhi) doğru yürümeye başladık.
Vahtang Gorgasali’nin Tiflis’i kurduğu yerde konumlanan kilisenin tarihi 455 yılına dayanmaktaymış. 1235 yılındaki Moğol işgali sırasında yok edilen kilise, 1289 yılında II. Demetre tarafından yeniden yaptırılmış.
Kiliseden çıkıp Rike Park’ta yürümeye başladık. Hemen girişte yer alan ve nefis ayrıntılara sahip demirden ağaç
ve bank görülmeye değerdi.
Mermerden farklı boyut ve şekillerdeki mermer oturma alanları da çok güzel görünüyordu.
Bir süre parkın içinde dolaşıp kolaçan ettikten sonra Kura nehrinin üstünde yer alan camdan Barış Köprüsünden geçerek dönüş yoluna geçtik.
2010 yılında açılan köprüde yürürken Kura nehrinin sağlı sollu çok güzel manzaralar sunuyordu.
Dönüş yolunda gördüğümüz en güze yer Gabriadze Saat Kulesiydi. Eğri büğrü ve inanılmaz ayrıntılarla dolu saat kulesi oldukça özel ve farklıydı.
Kutaisi doğumlu bir tiyatrocu, yazar ve film yönetmeni olan Rezo Gabriadze’nin kurucusu olduğu kukla tiyatrosunun bir eklentisi olan saat kulesi oldukça keyifli bir yapı.
Dönüş yolunun en keyifli anlarından biri, gelmeden önce bol bol araştırma yapan Cansın’ın önerisiyle uğradığımız Lumier’s Chimney Cake dükkânıydı. Birkaç kez bayıla bayıla yiyeceğimiz Chimney Conesun en iyisini burada denedik. Çünkü bir gün önce Narikala’da çok daha pahalı ve kötüsünü denemiştk. 🙁
Kısaca üstü pişirilmiş bir hamurun külah olarak kullanıldığı ve isteğinize göre içine meyve, kuruyemiş ve dondurma eklenerek servis edilen tatlı çok lezzetliydi!
Normal koşullarda Tiflis’te 4 gece geçirecektik ve ardından Sarp yerine Türközü Sınır Kapısı’ndan geçip Şavşat’a gidecektik. Fakat hem Tiflis’i çok sevmemiz hem de sel uyarıları nedeniyle Şavşat’a daha sonra gitmeye karar verdik ve hotelle konuşup tatilimizi bir gün daha uzattık.
Akşam yine Fabrika’daydık ve bayıldığımız burgerler eşliğinde bol bol muhabbetle güne noktayı koyduk.