Hikâyemiz, 1933’te Mecidiye Köy’ündeki Likör Fabrikası’nın yanında bulunan TEKEL’e ait arazi Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü tarafından satın alınarak, 30 yıl süreyle, yıllığı 1 TL’den Galatasaray Spor Kulübü’ne kiralanmasıyla başlar. Malumunuz, olay plansızlığın adet olduğu Türkiye’de yaşandığı için sonuçlanması da uzun uzun yıllar alacaktır. 1936’da hafriyat başlar fakat parasızlıktan proje rafa kaldırılır. 1940’da proje tekrar gündeme gelir ama bu sefer de hem parasızlık hem de savaş yılları olması nedeniyle bir kere daha bekleme kararı alınır.
3 yıl sonra proje yeniden masaya yatırılır ve 3 Eylül 1944’te, 500 kişilik bir tribünü olan Mecidiye Köy ya da Galatasaray adıyla stadyumun açılışı, mıntıka ajanı Nuri Bost Bey’in başlama vuruşunu yaptığı Elektrik ile Emniyet takımları arasında oynanan İstanbul Kupası maçıyla yapılır.
1947’nin sonlarına kadar futbol maçlarına ev sahipliği yapan stadyumun, kent merkezine uzaklığı, ulaşım zorluğu ve çok sert rüzgâr alması gibi nedenlerden ötürü yapımından vazgeçilir ve yalnızlığa terk edilir. 1955’te stadyum projesi bir kere daha gündeme gelir ve 1960’da temeli atılır, 1962’de inşaat başlar ve 14,5 milyon lira harcanarak, eksikleri olsa da, 1964’te yapımı tamamlanır.
20 Aralık 1964’te Bulgaristan ile Türkiye arasında oynanacak dostluk maçıyla açılışı yapılacak olan ve Galatasaraylıların 1 numaralı kurucuları Ali Sami Yen’in adını koydukları stadyum için gazeteler günlerce yayın yaparlar ve İstanbul’un ilk çim sahası olan 55 bin kişilik stadyuma futbolseverlerin nasıl gelip gidebileceklerini anlatan krokiler yayınlarlar.
Maç tatsız tuzsuz ve golsüz biter ama asıl önemli olan, kapıları kırarak içeri giren ya da fazla bilet satılması yüzünden gereğinden fazla seyircinin olduğu stadyumun Büyükdere Caddesi tarafındaki açık tribünündeki sosisçinin gazocağının parlaması ve “tribün çöküyor” diye bağırışların yarattığı izdihamda yüzlerce kişinin alt tribüne düşmesidir. “Geçici kabul yapılmadı”, “projesi ortada yok”, “inşaat ruhsata bağlanmadı” gibi iddialar yüzünden stadyumda maç oynanması yasaklanır.
Bu olaydan 9 ay sonra, Galatasaray ile Sion arasında Mithatpaşa’da oynanması gereken Kupa Galipleri Kupası 1. Ön Eleme turu rövanş maçı öncesinde İsviçre Federasyonu, Mithatpaşa’da yapılan, binicilik sporunun bir dalı olan, konkurhipik yarışmalarının ardından yaşanabilecek, olası bir tetanos mikrobu tehlikesi yüzünden UEFA’ya başvurur ve maç Ankara 19 Mayıs’a alınır. Fakat Galatasaray’ın İstanbul dışında oynamak istememesi üzerine, çökme korkusu yüzünden 55 bin kişi yerine 30 bin bilet satılması şartıyla, maça Ali Sami Yen’in ev sahipliği yapmasına karar verilir. Galatasaray’ın 2-1 yendiği ama kupadan elendiği maçın 33. dakikasında Uğur Köken’in attığı gol stadyumun ilk golü olarak tarihe yazılır. Karşılaşma sırasında herhangi bir olayın olmaması üzerine 10 gün sonra aynı stadyumda 1966 Dünya Kupası eleme grubu maçında Türkiye ile Çekoslovakya karşı karşıya gelirler. Türkiye’nin yarım düzine gol yediği hezimet yıllarca dillerden düşmez.
Maçın ardından Ali Sami Yen bir kere daha nadasa terk edilecekken Türkiye Profesyonel Futbolcular Sendikası, çamurla kaplı Mithatpaşa’da oynanan son Galatasaray – Gençlerbirliği maçını örnek göstererek, “10 gün içinde Ali Sami Yen açılmazsa maçlara çıkmayacağız” diye yetkilileri tehdit eder. Bunun üzerine yetkililer, en fazla 30 bin seyircinin alınması şartıyla stadyumun kapılarını lig maçlarına açmaya karar verirler.
1966’nın ilk gününde Milli Lig’in 17. Hafta maçını oynamak için sahaya gelen Beykoz ve Ankaragücü’nün 22 futbolcusu bir yandan ısınırken, bir yandan da çocuklar gibi çimenleri okşuyorlardı. “Futbolcusu, idarecisi ve seyircisi Mithatpaşa’nın bataklığından kurtulmanın zevki içinde vazifelerini yapmağa hazırdılar” artık.
Milli Lig’in kurulduğu 1959 yılından beri ligde mücadele eden iki takımdan Ankaragücü, ortalama bir sezon geçirirken Beykoz kulüp tarihinin en sancılı günlerini yaşıyordu. Kaybedilen Vefa maçından sonra teknik direktör Bülend Giz’in işine son verilirken, başkan Süreyya Eren de istifa etmiş ve kulüpte tam bir kargaşa ortamı oluşmaya başlamıştı. Ankaragücü maçından önce oynadıkları 13 maçta sadece 1 kez kazanabilen ve ligin son sırasına demir atmış olan Sarı – Siyahlılar, kulübü yönetecek bir başkan adayı dahi bulamamışlardı. Bu yüzden, maçtan bir gün önce Beykoz kaptanı Şirzat Dağcı, taraftarların isteği ile tüm futbolcuların lisanslarını kendi üstüne alır ve biri bulunana kadar başkan olur.
Beykozlular maça Mecidiyeköy takımından aldıkları ödünç formalarla çıkarlar ve uzun bir aradan sonra azimli, hırslı ve istekli bir oyun sergilemeye başlarlar. 20. dakikada Garbis’in aut çizgisi kenarından ortasını Yunus, Şirzat’ın şarjı ile elinden kaçırınca, Niyazi Camgöz şâhâne bir dömivole ile maçın golünü atar. 27 yaşındaki Niyazi’nin attığı bu gol, aynı zamanda lig tarihi boyunca Ali Sami Yen’de atılan ilk gol olma özelliği taşır.
Beykoz, maçı 1-0 kazanır ve haftalar sonra büyük bir moral kazanır ama sezon sonunda bir daha dönmemek üzere en üst futbol liginden düşeceklerdir. Niyazi Camgöz’ün ödünç formayla attığı gol, hem Beykoz’un, hem de futbolcunun adının unutulmazları arasına girmesini sağlar.
Bu maçtan 45 yıl sonra, 11 Aralık 2010’da, Ali Sami Yen stadyumu son kez bir lig maçına ev sahipliği yaptı. Kaderin garip bir cilvesi olarak son lig maçında, Ali Sami Yen’de lig maçlarının oynanmasına sebebiyet veren iki takım, Galatasaray ile Gençlerbirliği karşı karşıya geldiler. Lig tarihinin en erken gollerinden birinin, 32. saniye Hurşut Meriç, atıldığı ve Alkaraların 2-0 kazandığı maçın 26. dakikasında Orhan Şam’ın attığı gol, lig tarihi boyunca Ali Sami Yen’de atılan son gol ve Niyazi Camgöz’e bir selam olur.
Beykoz’ lu Şirzat Dağcı’ nın oğluyum…Çok güzel bir anı…Teşekkürler…Sevgiler
Nefis! Bu konuda aklınızda bir şeyler varsa yazarsanız mutlu olurum. Sevgiler.