Zaman çabuk geçiyor… Cansın’la tanışalı üç beş gün bilemedin üç beş ay oldu demem gerekirken şaka maka evleneli neredeyse bir yıl oldu!
Bu yüzden “yıl dönümümüzde ne yapsak?” diye bakınırken güney yarımküreye inip sıcak denizlere ulaşmak azıcık külfetli olduğundan kışın gidilebilecek yerlere odaklandık. Uzun zamandır popüler olan Doğu Ekspresi’yle Kars’a gitme fikri ile Van Göllü Ekspesi’yle Tatvan/Van’a gitme fikri arasında dolandık durduk ve sonunda tren bileti bulmak zor olsa da Kars’ta karar kıldık.
İlk plana göre Ankara’dan Kars’a trenle gidip uçakla geri dönecektik. Bu yüzden ilk önce Ankara – Kars tren biletlerini incelemeye başladık.
Popüler olduktan sonra tren biletleri karaborsaya düştüğü için TCDD’nin tamamı yataklı kompartımanlardan oluşan 3 vagonluk “Turistlik Doğu Ekspresi” seferlerine başlamıştı. Pazartesi, Çarşamba ve Cuma olmak üzere Ankara’dan Kars’a haftada 3 sefer vardı. Normal seferler her durakta birkaç dakika mola vererek 1 günde Kars’a varsa da bu trenler 1 gün 7 saatte Kars’a varıyorlardı. Bu farkın sebebi de Ankara-Kars yönünde Erzincan’da 2 saat 20 dakika, İliç’te 3 saat ve Erzurum’da 3 saat durmalarıydı.
Kars dışında Erzurum ve Erzincan’a da şöyle bir bakarız desek de trenin Kars’a varış saatinin 23.58 olması nedeniyle bir gün fazladan kalacak parası ödeyecek olmak hiç de hoşumuza gitmedi. Ayrıca Ankara’dan Kars’a gitmek daha popüler olduğundan 300’er TL’lik ücrete rağmen cuma gibi daha ilgi çekici günlerde yer bulmak da çok kolay görünmüyordu.
Biz de planı değiştirerek Ankara’dan Kars’a uçakla gidip trenle dönmeye karar verdik. Kars’tan Ankara’ya Çarşamba, Cuma ve Pazar günleri olmak üzere haftada üç tane sefer vardı. Biz de, çok pahalı olur ya da trende yer yoktur diye düşünsek de, en çok ilgi çekeniyle yani Cuma uçakla gidip Pazar gecesi trenle dönme fikrinde şansımızı denemeye karar verdik ve ilginçtir tuttu!
Böylece 29 Kasım’da Ankara’dan Kars’a THY’nin o anda satılmakta olan en ucuz biletleriyle 169’ar TL’ye uçak biletlerimizi ve 1 Aralık Pazar akşamı 23.55’de Kars’tan Ankara’ya giden ve
Divriği’de 2,5 saat ve Bostankaya’da 3,5 saat durduğu için 1 gün 5 saat 20 dakika süren Turistlik Doğu Ekspresi’nde 300’er TL’ye tren biletlerimizi aldık ve gün saymaya başladık.
29 Kasım 2019, Cuma
Çok kapalı bir güne gözlerimizi açıp hazırlandık ve Esenboğa’nın yolunu tuttuk. Önce kapımız değişti ardından da 40 dakika rötar yedik. Neyse ki başka bir aksilikle karşılaşmadık ve Zonguldak isimli uçağımıza binip havalandık.
Pilotun anonsuyla 2014’te açılan Kars Havalimanı’nın adının Harakani olduğunu öğrendik. İlk bakışta Uzakdoğu ismi gibi gelse ve “ne alaka” diye düşünsek de yazıyı hazırlarken Harakani isminin, 11. yüzyılda yaşayan, Mevlana’nın övgüyle bahsettiği ve “Selçukluların Anadolu’ya girişini kolaylaştırmak için yola koyulanlardan biri” diye anlatılan ünlü mutasavvıf Ebu’l Hasan Harakânî’den geldiği bilgisine ulaştım.
Ankara’dan kalktığımızda yoğun bulutlar olsa da ilerledikçe bulutlar dağıldı ve Doğu Anadolu’nun dağlarla kaplı efsanevi siluetini seyre daldık. İrili ufaklı, bazıları karlarla kaplı dağlar uçaktan o kadar masalımsı görünüyordu ki, daha önce hiç gitmediğim bambaşka bir coğrafyaya gittiğimi anlıyordum. Tek kelimeyle harikaydı!
1 saat 35 dakika süren uçak yolculuğumuz aynı zamanda ulusal uçuşlarımın en uzunu oldu.
Havadayken pilot “hava sıcaklığı -2 derece” diye anons yapmış olsa da Havalimanına indiğimizde hava güneşli ve gayet güzeldi.
Bavul vermediğimiz için direk dışarı çıktık ve taksi ya da minibüslerle şehre inebileceğimizi öğrendik. Önce taksicilere “Öğretmen Evi’ne ne kadar tutar?” diye sorduk. Biri 28 dedi diğeri 38! “Peki minibüs ne kadar ?” diye sorduğumuzda “8-10 o civar bir şey” gibi garip cevaplar aldık! Yolumuz 5 kilometre olduğu için kazıklanacağımızı düşünüp minibüse yönelince taksiciler “minibüsler Öğretmen Evinden geçmez çok yürürsünüz” diye arkamızdan seslenerek şanslarını denediler ama biz minibüse binip 5’er lira ödedik ve Öğretmen Evi’nin 2 alt sokağında inip yavaş yavaş kalacağımız yere doğru yürüdük.
Bu yürüyüş sırasında biraz uzağımızda kiliseden camiye döndürüldüğü belli olan heybetli bir yapı görüp aklımıza not ettik.
Öğretmen Evi’ne varıp evli olduğumuzu söyledikten sonra iki kişi için gecelik 195 lira ödedik. Normalde 2 tane tek kişilik yatak için gecelik ücret 180 lira ama biz çift kişilik yatak istediğimiz için 15 lira fazladan ödedik. Odaya yerleştik ve hemen sokakları adımlamaya başladık.
İlk iş karnımızı doyurmak için resepsiyondaki kadının önerisi ile bir üst sokakta yer alan Hanımeli’ne gittik. Yöresel tabak, çanak, giysi, kilim, enstrüman vs ile bezenmiş lokanta oldukça güzel görünüyordu.
Mekan hakkında yapılmış yorumlara güvenerek haşlama kuzu eti yemeği olan piti, revan köfte ve reyhan şerbetti sipariş ettik.
İçerisinde çekirdekli körpe eriklerin de yer aldığı revan köfteyi sevdik fakat yorumcuların öve öve bitiremediği piti sıradan ve açıkçası yavan bir yemekti. Sipariş ederken aklımıza ekşimsiliği, aroması ve şekerinin tam kıvamında ayarlandığı, Mardin’de içip bayıldığımız nefis sumak şerbetini geçirdiğimiz fesleğen şerbeti ise düşündüğümden daha az aromalı ve fazla şekerliydi!
Kısacası çok da memnun kalmasak da “ilk günün günahı olmaz” diyerek kaz eti yemek için akşam için aynı mekana rezervasyon yaptığımızda garsondan akşam aşık atışması olduğunu öğrenip merak etmeye başladık.
Yemekten sonra ilk iş olarak hava da iyiyken Kars kalesine gitmeye karar verdik. Fakat yürüyerek 15-20 dakika sürdüğünü görüp taksiye binelim dedik. Binmez olaydık!
Duraktan taksiye atladık ve kaleye gideceğiz dedik. Adam bizim navigasyonda gördüğümüz yolun tam tersine dönünce hayırdır? dedik, dere yolu kapalı o yüzden buradan gidebiliyoruz dedi. Ne kadar sürer dedik, 20-25 dakika dedi. Peki kaç lira yazar dedik, 25-30 lira dedi. Haliyle dellendik ve inelim dedik. Bu sefer de beni sıramdan çıkartınız dedi. Başka yere götür bizi yakınlarda dedik hep kale yakınlarında olan yerleri önerdi. Lanet olsun diyerek 15 TL verdik ve bir daha Kars’ta taksiye binmeme kararı alıp indik!
5’te hava kararacağı için kaleden vazgeçip gelirken gördüğümüz Fethiye camisine doğru adımlamaya başladık.
1877-1879 Osmanı-Rus savaşından sonra Rusların işgal ettiği şehirde bulunan Kazak askerleri için 19. yüzyılın sonlarında doğru, 12. yüzyılda yaşamış olan Novgorod’un Büyük Prensi ve Rus savaş kahramanı Aleksandr Nevskiy/Aleksandr Nevski adına kilise olarak inşa edilen yapı, cumhuriyetin ilanından sonra Ortodoks kiliselerinde yer alan çatı aksanlarının özellikle yüksek bölümlerinde değişikliklere uğramış.
1985’e kadar kapalı spor salonu olarak kullanılan yapı bu tarihten itibaren camiye döndürülmüş.
Sonradan Kars Müzesi’nde kilise halinin fotoğraflarını da gördüğümüz ve bayıldığımız kesme taştan yapılan bina oldukça ihtişamlı görünüyordu
Ruslar, Osmanlı-Rus savaşının ardından 1878-1918 yılları arasında hakim oldukları Kars’ın kentsel planlama ve yapılaşma kapsamında önemli imar faaliyetleri gerçekleştirmişler. Ruslar’ın Kars’ta inşa ettikleri yapılarda; Kuzey Avrupa’nın Baltık stili ve kendi mimari anlayışları ile destekleri cephelerde paye, korniş, konsol, söve, silme, alınlık gibi elemanlar kullanmışlar, saçak, baca ve çatı uygulamalarında da farklı bir biçimsellik arayışına girmişler. (Kars’taki Rus Dönemi Yapılarının Çatı ve Cephe Özellikleri, Sait Türkan ve Selen Durak)
Fethiye caminden sonra Cansın’la günün geri kalan kısmında, “vasat” diye nitelendirebileceğimiz “hiçbir özelliği olmayan” sonradan yapılan betonarme binaların arasında kalan ilgili dönemin nefis kesme taş evlerini incelemeye karar verdik.
Yine 19. Yüzyılda yapılmış olan ve 1980’e kadar Kars Valiliği olarak kullanılan günümüzde defterdarlığın yer aldığı yapı da oldukça güzeldi.
Saat 5’i geçtiği için hava oldukça soğumaya başlamıştı. Otele dönüp biraz ısındık, dinlendik ve daha sıkı giyinip yeniden dışarı çıktık.
Akşam yemeği için Hanımeli’nde bulgur pilavlı didilmiş kaz menüsü sipariş ettik. Menüde gelen turşuya bayıldık! Bol kepçe görünen kaz ise hoştu ama Esra’nın bizi Samsun’daki Kızılırmak Deltası’nı dolaştırdıktan sonra götürdüğü Deveci Torunları’nda yediğimiz bulgur pilavlı kaz kadar güzel değildi. Çünkü hem kaz, hem de pilav yeterince yağlı olmadığından yemeğin lezzeti bir süre sonra tavuk göğsü yiyormuş gibi yavanlaşıyordu.
Biz yemeklerimizi yerken iki tane aşık içeri girdi ve maniler, şiirler okuyup ufak ufak taşlamalarla sazlarını çalıp sanatlarını icra etmeye başladılar. Yemeğin ardından netteki yorum yazanların çok övdüğü Azeri tatlısı olan gafil gonah istedik ama lokanta yoğun olduğu için şu anda yapamayacaklarını söylediler. Biz de hesabı ödeyip tekrar sokaklarda baltık mimari örneklerini keşfetme daldık.
Günümüzde T.C. Serhat Kalkınma Ajanı’nın (SERKA) kullandığı binanın ışıklandırılmış hali çok etkileyiciydi.
Devlet binası olarak kullanılanlar dışında pastahane, lokanta gibi kullanılan kesme taş evlerin dışında atıl durumda olan ya da üzerinde “satılık” yazan evler de vardı.
Evlerin genelde alt tarafı ahşap kaplama ve kenarları oldukça güzel demir motifli geniş balkonlarını hem etkileyici, hem de estetik görünüyordu. Bunlara en güzel örneklerden biri de Atatürk Caddesi ile Metin Sözen Caddesinin kesişiminde yer alıyordu.
Kars sokaklarını arşınlarken kalenin Atatürk caddesinin sonunda olduğunu fark ettik. Kısacası öğlen taksiye bindiğimiz yere yürünecek mesafedeydi. Bu yüzden taksici arkadaşı bir kere daha anmadık değil.
Yorulmaya başlayınca My Künefe & Katmer adında bir mekana oturduk. Sahipleri Antepli olan mekanda, birkaç yıldır Ankara’da da moda olan, birçok farklı tipteki künefeden birini seçip bir de katmer sipariş ettik. İkram olarak gelen çay, meyve, süt ve fıstık üşümüş olan bedenlerimize oldukça iyi geldi. Üzerine de özellikle çok beğendiğim katmeri de yiyince gecemiz şenlendi!
30 Kasım 2019, Cumartesi
Cumartesi günü yağmurlu bir havaya gözlerimizi açık. Geldiğimiz gün resepsiyondaki görevli Ani Harabeleri ve Çıldır Gölü’ne her saat başı minibüs ve turlar var dediği için kahvaltının ardından biraz dinlendik ve 10 gibi hazırlanıp araçların kalktığı Gazi Ahmet Muhtar Paşa Konağı’na doğru yürüdük.
Konağa vardığımızda ortalarda kimsenin olmadığını görünce yakınlardakilere sorduk ve yazın 10 ve 13’te kışın ise sadece 10’da minibüs olduğunu yani kaçırdığımızı öğrendik. Arkadaşların önerisiyle aynı hizmeti veren Efe Turizm’i aradık ve bir sonraki gün için rezervasyon yaptırdık. Kişi başı 50 liraya, ki telefondaki adam 60 demişti ama sonraki gün minibüste 50 lira ödedik, yarın sabah 9’da bizi Öğretmen Evi’nden alıp Ani Harabeleri, Çıldır Gölü ve Kafkas Müzesi’ne götüreceklerdi.
Günümüz boşa çıkmıştı. Bu yüzden Kars’ta gezilebilecek tüm yerleri bitirmeye karar verdik.
İlk durak Kars Müzesi’ydi. Bulunduğumuz yere 1,1 Km uzaklıkta olan binaya hafif yağmur altında yavaş yavaş yürüyerek ulaştık. Girişteki görevliyle yaptığımız sohbette bu yıl karın çok geciktiğini, Kars’ın en güzel yanının kar olduğunu, bu yüzden heyecanla karı beklediklerini öğrendik.
Ufak müzede en çok ilgimi çeken şeylerden biri 2000 yıl önce yapılmış pişmiş topraktan kabın üzerinde yer alan kaz motifi ve yine binlerce yıl öncesine ait kaz figürü idi. Müzedeki açıklamalarda da kazın çok eskiden beri bölgenin en önemli motiflerinden ve yemek kültürlerinden biri olduğu yazılıydı.
Bir başka ilgi çekici şey ise artık günümüzde olmayan bir kilisenin ahşap kapıları ve çanıydı. Kapının işlemeleri çok güzeldi.
Son olarak ise daha önce Türkiye’de hiçbir müzede görmediğim, muhtemelen roma dönemine ait, üzerinde bir seks sahnesinin yer aldığı figür/taş/obje idi. Hakkında hiçbir açıklamanın yer almadığı parça oldukça ilgi çekiciydi.
Müze ile ilgili olarak aklımıza yatmayan tek şey şehirde Baltık mimarisiyle yapılmış o kadar ihtişamlı yer varken normal bir binada hizmet veriyor olmasıydı.
Müzeden çıktıktan sonra yönümüzü Kars Kalesi’ne çevirdik. Atatürk caddesinde amacımıza doğru adımlarken kalenin yüksekliğini görüp önce bir şeyler atıştırmaya karar verdik. Ne yeriz diye bakınarak aval aval dolanırken yanından geçmekte olduğumuz Boğatepe Köy Ürünleri’ni fark ettik. Vitrin önünde genelde ahşaptan malzemeler ya da peynir, bal vs olduğundan ilk bakışta buranın sadece satış yapan bir dükkan olduğunu düşünüyorduk. İçeride yemek yiyenleri görünce biz de içeri girdik.
Serpme kahvaltının bize çok olacağını düşündüğümüz için pişi, melemen ve tadına bakmak için bal ve yöresel peynirler istedik. İçeriğinin kalitesiyle Melemen, dolgun tadı ve nefis aromasıyla yıllandırılmış Hollanda peynirlerini anımsatan Kars gravyeri, baharatlı tadı ve ekmek üstüne sürülebilir kıvamıyla kekik balı Kars’ta yediğimiz en güzel şeylerdi!
Boğatepe köyü hem peynir üretimi, hem de peynir müzesiyle oldukça popüler bir yer. Dükkan sahibi normalde Kars gravyerinin tam işlem için 8 odada beklemesi gerektiğini fakat turistlerden gelen yüksek arzı karşılamak için peynirlerin 5. odadan sonra alınıp satışa sunulduğunu söyledi. Bizim tadına ve aromasına bayıldığımız gravyerin 3 odada daha bekletilmesi haline nasıl bir şey olacağını çok merak ettik. Umarım bir gün onu da deneyebiliriz.
Hepsinden biraz biraz sepete ekledik ve kale dönüşünde alacağımızı söyleyerek kaleye doğru tırmanmaya başladık.
Ara ara mola vererek bulunduğumuz yükseklikten Kars’ı izliyorduk.
1153’te Anadolu Selçuklu Devleti’ne bağlı Saltuklu Beyi Melik İzzeddin’in emri ile veziri Firuz Akay tarafından yapılan kale III. Murat döneminde onarılmış ve büyük oranda bugüne kadar gelmiş.
Neredeyse tüm Türkiye’deki gibi Kars da estetik kaygısından oldukça uzakta inşa edildiği için kuş bakışı incelediğimizde eski bazı binalar, kilise, cami ya da taş köprü gibi simge yapılar dışında yüksekten en çok ilgi çeken şey arka fonda yer alan dağlar ve kalenin arkasındaki üzerinde tek tük yapı bulunan, sarı otlara bezenmiş tepelerdi.
Kaleden inip Kars’ın simge yapılarından biri olan 12 Havariler Kilisesi’ne gittik. Günümüzde Kümbet Cami olan yapı bölgeyi ele geçiren kimse (Ermeni-Selçuklu-Rus-Türk) ona göre kullanılmış.
Ermeni Bagratlı Krallığı döneminde Kral Abbas tarafından MS 932-937 yılları arasında Havariler Kilisesi olarak inşa edilmiş. 1064’te Selçuklular bölgeyi ele geçirince yapıyı Kümbet Camisi olarak kullanmış. Rus işgalinden sonra Ortodoks Kilisesi olan yapı, 1918’de Türkiye egemenliğiyle birlikte yeniden camiye çevrilmiş. Cumhuriyet döneminde 1964’ten 1981’e kadar Kars Müzesi olarak kullanılmış. 1993’te ise yeniden camiye çevrilmiş.
Kiliseyi dolaşırken yanımıza Özer adında orta yaşlı bir adam geldi. Babasının çok iyi Ermenice bildiğini, doğma büyüme Karslı olduğunu söyleyen adam tam olarak dillendirmese de muhtemelen “gönlünden kopan karşılığında rehberlik yapıyordu. Hafif yağmurlu havadan ötürü çok fazla muhabbet edemesek de bize hızlı hızlı yapının dış cephesinde 12 havarinin motiflerinin bulunduğunu, kubbenin içinde ise havadan aşağıya doğru 12 tane zincir ve ucunda haçın dışarıdaki havarilerin boyunlarına kadar indiğini anlattı. Ayrıca kiliseye havadan bakınca yapının 4 tarafa doğru genişleyen halinin aslında haça benzetmek için yapıldığını söyledi.
Kiliseden merkeze doğru yönümüzü çevirirken sabahtan beri bulutlar arasında saklanan güneş utangaçlığı bırakıp kendisini göstermeye karar vermişti. O an kale ve kilise oldukça güzel görünüyordu.
Akşam yemeği öncesi son durağımız, tam da kapanmak üzere olduğu için hızlıca bakınıp çıkığımız, 19. Yüzyılın ilk çeyreğinde inşa edilmiş Osmanlı Dönemi yapılarından olan Gazi Ahmet Muhtar Paşa Konağı idi. Konak 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşında (93 Harbi) Ordu Komutanı Gazi Ahmet Muhtar Paşa tarafından bir süre Karargah Binası olarak kullanılmış.
Otele döndük ve bir süre dinlenip, üstümüzü değiştirip planladığımız gibi Atatürk caddesinin sonunda yer alan Kars Kaz Evi’ne doğru yürümeye başladık.
Lokantaya doğru yürürken Pushkin Lokantası’nın önünden geçiyorduk. Bu yüzden yorumları okumaya karar verdik. Pushkin, Kaz Evi’nden çok daha iyi yorumlar almıştı. Fakat aklımıza Hanımeli ile ilgili yapılan yorumlar geldi ve Kaz Evi’ni denemeye karar verdik.
Kaz ciğeri sote, evelik ve ısırgan otu çorbası, karamelize soğanla süslenmiş etsiz mantı hengel ve reyhan şerbeti sipariş ettik.
İkram olarak gelen ezme ve turşu da dahil olmak üzere tüm yemekler gayet leziz ve aromalıydı. Çok eleştirilen fiyatlar da diğer yerlere bakınca gayet normaldi. Bu yüzden bundan sonra yorumlara bakmak yerine gidip denemenin daha doğru olduğuna karar verdik.
Yemekten sonra kalenin tam karşısında yer alan ve günümüzde otel olarak kullanılan Cheltikov binasına gittik. Kars’a gelmeden önce hotel bakarken ilk sıralardan gelen yapı gece fotoğraf çekmek için oldukça kötü ışıklandırılmış olsa da oldukça ihtişamlı görünüyordu.
1877-1896 Rus Cheltikov Ailesi Kars’a yerleşerek binayı kendilerine konak olarak yapmışlar. Daha sonra Rus hükümetine devredilen bina uzun süre Opera Binası olarak kullanılmış. Rus’lar Kars’ı terk ettikten sonra bina sırasıyla sübyen mektebi, askeri ecza deposu, opera, hastane, doğumevi, en son olarak’ ta hekim evi olarak hizmet vermiş ve 2011 yılında Cheltikov otele dönüştürülmüş.
Geceyi sonlandırmak üzere dün yiyemediğimiz ve başka bir mekanda da bulamadığımız için merak ettiğimiz gafil gonah tatlısını yemek üzere Hanımeli’ne gittik. kabaca; krep üzerine bal ve bol baharatla yapılmış olması gereken tatlı; güzel ve oldukça hafifti fakat sadece tarçın tadı aldığımız için baharatların az kullanıldığını düşündük.