2 Haziran 2019, Pazar (Veendam, Bourtange)
Artık alıştığımız üzere nefis bir kahvaltının ardından arabalara atladık ve geçen yıl kapalı olduğu için gidemediğimiz Almanya sınırındaki Bourtange’e doğru yola koyulduk.
430 nüfuslu ufak bir köy olan Bourtange’ın ünü meşhur kalesinden geliyor.
Protestan ve İspanyol Katolikler arasında yaşanan ve sonunda Hollanda’nın bağımsızlığını ilan ettiği Hollanda İsyanı ya da diğer adıyla 80 Yıl Savaşı sırasında 1593 yılında inşa edilen yıldız kale 1851 yılına kadar kullanılmış.
Günümüzde açıkhava müzesi olarak kullanılan Bourtange kalesinde eğer denk gelirseniz her yıl savaşın canlandırıldığı bir gösteri sergileniyormuş.
Biz de o sur senin, bu top benim, şuradaki değirmen hepimizin diye aylak aylak ortalıkta dolaşırken birkaç tane asker kıyafetli oyuncuya rastladık. Turist ve orada olanlardan bağımsız olarak oyuncuların “takılıyor” olması gezinin en özel yanıydı benim için. Yanlış anımsamıyorsam bir ara iki asker konuşurken biri tüfeğiyle ateş eti mesela. İlginçti!
Değirmenin yanında bir süre pinekledikten sonra “madem yanımızda tripod var neden zıplamıyoruz!” dedik. Ve zıplarken fotoğraf çekip eğlenmeyi ihmal etmedik.
Bourange’ı görünce aklıma Kopenhag’daki “Kuzey Avrupa’nın en iyi korunmuş kalesi” denilen, kıpkırmızı tuğlalarıyla beni benden alan ve 1624-1830 yılları arasında kullanılan bir başka yıldız biçimli kale olan Kastellet geliyordu. Yazıyı hazırlarken maps’ten bakınca her ikisinin de şeklinin neredeyse birebir aynı olduğunu görüp çok şaşırdım. Sanki kopyala yapıştır yapılmıştı. Kastellet’in Danimarka’yı İsveç’in kuşatmasından sonra Hollandalı askeeri iyileştirme mühendisi Henrick Ruse’un yapttığını da not etmekte fayda var.
Tüm Hollanda gezimiz sırasında kocaman yeşil alanlara kurulan çiftlik evleri ve sakin sakin otlayan hayvanlar gördük. Bu yüzden Veendam’a dönerken “dünyanın en şanslı inek, koyun, at ve keçileri” dediğimiz hayvanlardan bazılarının önünde durup fotoğraf çekinmeye karar verdik. İlker’in fotoğraf çekerken ineklerin ilgisini çekme çabaları ve benim “bunlar Hollanda inekleri Hollandaca konuş” dememle onun Hollandaca konuşması çekimimizin en keyifli anlarıydı.
Veendam’a döndüğümüzde sıcak iyice etkisini göstermeye başlamıştı. Buralarda pek de rastlanmayacak şekilde hava sıcaklığının 30 derece olması burada yaşayanlar için son derece ilginçti. Ilık hatta soğuk havaya alışmış insanların çoğu evlerinden dışarı çıkmadıkları için Veendam sokaklarında kimseler yoktu.
Kısacası kimileri küresel ısınma dese de, 2016’da Göteborg’a, 2017’de Paris’e, 2018’te Amsterdam‘a götürdüğüm rekor sayılabilecek sıcak havayı bu sefer de Groningen’e getirmiştim.
Levent Abi, Cansın ve İlkerle barbekü için malzeme almaya gittiğimizde uzun yıllardır burada yaşayan Levent Abi kilise mezarlığı ve çevre ile ilgili oldukça ilginç bilgiler paylaşıyordu.
Nefis barbekü eşliğinde midelerimizi doyurduktan sonra aldığımız kiloların bir bölümünü geri vermek için bölgenin gölü olan ve üzerinde su sporları yapılan Borgerswold’a gidip gezinmeye başladık.
Bol bol laklak ederken güneş batıyordu.
Dönüş yolunda tıpkı keyiflerimiz gibi her şey çok güzeldi…
3 Haziran 2019, Pazartesi (Groningen)
Saat 12’de İlker’le Groningen’e gittik.
Arabayı IKEA’nın parkına bırakıp merkeze doğru yürümeye başladık. Bir ara nefis bir grafitiyle karşılaştık. Klaas Lageweg imzası taşıyan grafiti çok güzeldi. İlginç olan ise fotoğrafa bakınca sokak lambasının özellikle üst kısmının grafitinin bir parçası olduğunu sanmaktı.
Geçen yıl geldiğimde pazar kurulu olan meydan bomboştu.
Bir süre dolaşıp muhabbet ettikten sonra içinde haşlanmış yumurta olan eggball kroket ve patates kızartması yedikten sonra önce arabaya ardından da istasyona ulaştık.
Defne Groningen’den Amsterdam’a gidiş için normalde kişi başı 25 Euro olan tren biletlerinin indirimlilerini bulmuştu. Bu yüzden 2 kişi 25 Euro ödeyerek atladık trene.
Schiphol havalimanında inip Zaandam için aktarmayı beklerken muhtemelen Arap kökenli, tombul bir görevli güler yüzü ve komik hareketleriyle turist bolluğu yaşayan istasyonda insanları trenlere yönlendiriyordu. Mesela hareket etmek üzere kapılarını kapatmış bir trene binmek üzere koşan bir yolcuyu görünce koşup kapının açılış düğmesine basıp buyur ediyor, bir sonraki trenin geleceği yeri “bayanlar ve baylar… Zaandam… treni az sonra tam da burada olacak. Lütfen tüm yolcular buraya gelsinler…” gibi anonslar yapıyor kısacası istasyondaki herkesle ilgileniyordu.
Haliyle görevli bize de bulaşacaktı. Bir ara Cansın’la birbirimize sarılıp öpüşürken “maşallah!” sözünü işitip kafamızı çevirdiğimizde görevliyle göz göze geldik. “Pardon. Çok güzel görünüyorsunuz, lütfen devam edin!” dedi. Güldük.
Eve giderken Defne, “sürprizim var” diye mesaj atınca acıkmaya başlamıştık bile. Yemeğin ardından Defne sürpriz olarak yaptığı vişneli peynirli keki çıkarttı ortaya. Bayıla ayıla yedik valla!
4 Haziran 2019, Salı (Amsterdam)
Defne sabah iş görüşmesine gitti. Döndükten sonra kahvaltı edip aile fertlerini arayıp bayramlaştıktan sonra Amsterdam merkeze gittik.
Merkez istasyondan Müzeler Bulvarı’na doğru ilerlerken Defne “görmeniz gerek” diyerek bize Rokin metro istasyonunu soktu. Uzun yürüyen merdivenlere bindiğinizde metro istasyonunun kazısı sırasında çıkan tüm eşya, obje ve kemiklerin sergilendiğini görüyorduk. İlgi çekici bir sergiydi.
Metro istasyonu da olsa hikayesi olan her şey bir adım öne çıkıyordu.
İlk geldiğimde Van Gogh müzesine gittiğim için Defne ile Cansın’ı müzeye bırakıp biz bir kafeye oturup uzun uzun sohbet ettik.
Cansın müzeden çıkıktan sonra uzun uzun Amsterdam’ı adımladık. Evler, kanallar derken kendimizi Defne’nin yeni keşfettin dediği Lübnan atıştırmalıkları olan The Lebanese Sajeria’da bulduk.
Defne’nin önerisiyle humuslu peynirli ve hellimli zahterli dürümler sipariş ettik. Ve çok beğendik.
Yemeğin ardından Amsterdam’ı dolaşmaya devam edip ardından eve geçip bir günü daha sonlandırdık.