Eskişehir Atatürk Stadyumu’nun Ankara 19 Mayıs Stadyumu’na uzaklığı: 236 km.
6. deplasmanım için sabah 8 treni ile 14 arkadaş yola çıktık. Doğrudan yemek vagonuna gittik ve gırgır, şamata derken yolun nasıl geçtiğini bilemedik. Eskişehir’e ilk kez giden biri olarak nasıl bir yer olduğunu da merak ediyordum. Porsuk Çayı ve etrafının düzenlemesi çok hoşumuza gitti. Yürüyerek yemek yiyecek bir yere oturup bir şeyler atıştırdık. Hesabı öderken kasadaki kız, “bugün maç mı var? Kimle?” diye sorunca önce “Eskişehirspor’la” dedim sonra da “yani Gençlerbirliği ile. Ben Gençlerbirlikliyim. Ankara’dan geldim” dedim. Kız kısa bir süre baktıktan sonra, “iyi de o zaman neden üzerinde Eskişehir forması var” diye sordu. Önce dumur oldum ardından da hafif tebessüm ederek “bu Gençler forması” diyerek logoyu gösterdim 🙂
Yemekten sonra stad yoluna düştük. Bu arada deplasman biletleri satılmıyor diye bir haber alıp panikledik ama sonradan stadın girişinde satıldığını öğrendik derin bir nefes aldık 🙂 Stadın önüne geldiğimizde hemen bir deplasman hatırası olarak “ESES” atkısı kaptık. Ardından stadın girişindeki gişeden biletlerimizi alıp bize ayrılan tribüne girdik.
Eskişehir Atatürk bana oldukça garip geldi. Kale arkası tribünlerinden biri yoktu, bizim bulunduğumuz deplasman tribünü ise hem ufak hem de portatifti. Solumuzda kalan üstü açık “maraton” tribünü oldukça uzundu. Sağ taraftaki “kapalı” ise ona tezat oldukça kısa…
İşin içinde bir orantısızlık vardı yani. Kendimi bir ilçe stadında maç izliyor gibi hissettim. Ama buna rağmen yine de güzeldi. Çünkü ESES tribünleri güzeldi. Hem hareketliydiler, hem karşılıklı tezahüratları güzeldi, hem de karton şovları. Ama bizi en çok etkileyen tribünde bulunan bir bandonun çaldığı ve seyircilerinde eşlik ettiği “Espana Cani”nin çalınması idi. Süperdi!
Bu arada maçın sevgililer gününe denk gelmesi tribünleri bir farklı etkilemişti…
Stadyumun zemini yağış nedeni ile kötüydü. Bazı bölgelerde su birikintileri vardı ve bu yüzden hem oyuncular sürekli kayıyor hem de top sürmekte çok zorlanıyorlardı. Eskişehirspor zaman zaman çok etkili oldu. Biz ilk yarıda biraz daha rakibi geride karşıladık, bu da baskı yememize sebebiyet verdi. 2. Yarının başında daha iyi oynayıp, gol atmak için yüklendik ama sonrasında yine kendi sahamıza sıkışıp kaldık. Bu yüzden son 10 dakika sürekli ESES atakları izledik. Bu ataklarda kalecimiz Isailovic, gerçekten çok iyi bir performans sergiledi ve bize ilerisi için umut verdi. Umarım devamı gelir…
İlk yarı Koray Avcı güzel bir performans çizdi ama sakatlanınca yerine Mehmet Polat girdi. O da gayet iyi bir performans ortaya koydu. Maçın ilginç anlarından birinde, Troisi kendisine atılan bir ara topuna koştu ama yetişemedi. Bu arada ESES kalecisi üzerine doğru gelen topu ayağı ile uzaklaştırdı. Biz topu takip ederken hakem oyunu durdurdu. Olayı çözmeye çalışırken kalecinin yerde yattığını görüp şaşırdık. Bu arada hakem Troise’ye sarı gösteriyordu. Dün akşam özetlerde defalarca izledim ve pozisyonda Troisi’nin kaleciye hafifçe dokunduğunu gördüm. Onun dışında müdahalesi yok gibi. Ama kaleci ayağını tutarak yere atlamış… Kısacası Troisi’ye yazık oldu. Çünkü bu sarı kart yüzünden Fener maçında oynayamayacak…
18 yaşındaki oyuncumuz Soner Aydoğdu için ayrı bir paragraf açmak isterim. Soner gerçekten çok yetenekli bir futbolcu. Gençlerbirliği’ndeki 6. maçını oynadı. Yaşına rağmen son derece sakin, soğukkanlı ve teknik bir oyun sergiliyor. İlerisi için büyük umut vaat ediyor. Umarım kendini zamanla daha fazla geliştirir ve çok daha iyi yerlere gelir…
Maç çıkışı bazı Eskişehirli taraftarlar yanımıza gelip atkı değiştirmek istedi. Değiş-tokuş yaptık. Ardından dolaşmaya başladık. Doktorlar caddesindeki bir bankta oturan “2 tane teyze heykeli”nin etrafını sarıp, atkılarımızı açarak fotoğraflar çektirdik. Oldukça eğlenceliydi.
Bu arada Ankara’ya gece 3.5 treni ile dönmeye karar verdik. Yani Eskişehir’de geçirecek 11 saatimiz vardı. Biz de bol bol dolaştık, yedik, içtik ve gittiğimiz yerlerdeki Eskişehirsporlularla hem muhabbet ettik hem de bir kere daha atkı değiştirme ritüeli yaşadık.
En son durağımız Sokak adında bir mekandı. Alıştığımız cafe barlardan farklı olarak içerisi oturma odası ya da salonlar gibi tasarlanmıştı. Birbirinden bağımsız üçlü, ikili ve tekli koltuklar ve ortalarında sehpalar ile oldukça enteresan bir yerdi. Çok hoşuma gitti.
Saat 12’ye doğru günün yorgunluğu çökmeye başlamıştı. Birkaç kere kendimi üçlü ve ikili koltukların rahatlığına teslim ettim. 🙂 Saat 3:30’da trendeki koltuğuma oturduğumda da zaman da anında rüyalar alemine akmıştım…
Eskişehir’i çok sevdik. Umarım uzun yıllar deplasmana gideriz, maç izleriz ardından da zaman geçirip gezeriz. Bu arada maçtan sonra bizlerle atkı değiştiren ve muhabbet eden ESES’li taraftarlara teşekkür ederim.
Kişisel deplasman karnesi: 6maç, 1g, 4b, 1m, 5ga, 5gy.
Dip Not: Eskişehir Atatürk’ten önce gördüğüm 10 stadyum sırasıyla şunlar: Ankara 19 Mayıs, Cebeci İnönü, Mudanya İlçe, Beşiktaş İnönü, Sakarya Atatürk, Yenikent ASAŞ, Bursa Atatürk, San Siro / Giuseppe Meazza, Santigao Bernabeu “Maç yoktu. Stat turu ile gezdim”, Konya Atatürk.
İlgili maç için: 2008-2009 Sezonu Turkcell Süper Lig 20. Hafta Maçı Eskişehirspor 0-0 Gençlerbirliği
“Siteye Kayıtlı” Bir Sonraki Deplasman Anım: “7. Deplasmanım ve 2. Kez Yenikent ASAŞ (33,4 km)”
“Siteye Kayıtlı” Bir Önceki Deplasman Anım: “5. Deplasmanım ve Gördüğüm 10. Stad: Konya Atatürk (264 km)”
Şehir Notu: Eskişehir, bir şekilde sınırları içerisinde bulunduğum 20. il oldu. Bundan önceki 19; Adana, Afyonkarahisar, Aksaray, Ankara, Antalya, Bursa, Çanakkale, Elazığ, İstanbul, İzmir, Kırşehir, Kocaeli, Konya, Kütahya, Manisa, Muğla, Niğde, Sakarya, Sivas.
“6. Deplasmanım ve Gördüğüm 11. Stad: Eskişehir Atatürk (236 km)” üzerine 3 yorum