Bosna Savaşı’nın (1 Mart 1992 – 14 Aralık 1995) başlamasına ramak kala yayınlanan ve Yugoslavya üzerine kaleme alınmış en iyi eserlerden biri olan Yugoslavya – Milliyetçiliğin Provokasyonu’nu en iyi özetleyen cümle sanırım şu: “Yugoslavya, insanların yüzlerle ölmesinin verdiği acıdan öte bir acı salıyor yüreğe: Sosyalizm adına sahiden özgürleştirici bir alternatifin, ‘milli mesele’de milliyetçiliği aşan, sahiden enternasyonelist ama yerli/milli bir modelin kıyısında gezinirken; bildik reel sosyalizmle bildik kapitalizm arasında bocalayıp, bildik milliyetçiliğin sularına gömülen bir ülkenin acısı…”
Avrupa’nın göbeğinde, yıllarca süren ve her gün Saraybosna’da, Mostar’da, Srebrenitsa’da ya da başka bir bölgede öldürülen, evlerinden uzaklaştırılan, sniper ateşinden kaçmak için koşan insanları, patlayan bombaları, yemyeşil, cennet gibi yerlerde birbirlerini öldürmeye çalışan insanların görüntülerini izleyerek büyüyen biri olarak, Bosna-Hersek her zaman görmek istediğim yerlerin başında geliyordu.
Tanıl Abi (Bora), 2 yıl önce Bosna’ya gideceğimizi öğrenince beni orada yaşayan Bayram Şen’le irtibata geçirmişti. Saraybosna’ya indikten sonra Bayram ve eşi Bahar bizi karşılayıp, nefis bir şekilde ağırlamışlardı. Bu süre zarfında Yugoslavya, Bosna Hersek ve savaşla ilgili bize o kadar can yakıcı hikayeler anlattılar ki tüylerimiz diken diken oldu. Hele bir de dolaşırken gördüğümüz yerlerin, binaların savaş zamanındaki hallerini anımsıyor olmak beni daha da duygusallaştırmıştı. Aylar önce biletlerimizi alıp Saraybosna’ya indiğimiz gün Srebrenitsa Katliamı’nın 20. yıl dönümüydü ve bir barda tek başına oturup dertli dertli etrafa bakan kişi, çocukluğumda neredeyse her akşam “cepheden” haber aktaran savaş muhabiri Mete Çubukçu’ydu. Hayatımın en acayip ve duygu dolu gecelerinden birini yaşıyordum.
O gece Bayram bana, Tanıl Abi’nin Yugoslavya ile ilgili iki kitabını (Yugoslavya, 1991 ve Bosna Hersek, 1995) önermiş ve “kendisi mütevazilik yapıyor ama bence bu bölgeyi anlatan gelmiş geçmiş en iyi kitaplar” demişti. Ben de ilk fırsatını bulunca okumaya başladım ve neredeyse her satırında Bayram’ın ne kadar haklı olduğunu fark ettim.
Savaşın başlamasına sayılı günler kala 1991’de yayınlanan Bölgeler – Sorunlar: Yugoslavya, farklı din ve milli duygulara sahip bölge halklarının bir arada yaşama süreçlerini ve akabinde milliyetçi provokasyonlarla tüm birlikteliğin bir anda tuzla buz olmasını konu alıyor.
Oldukça ince elenmiş ve sık dokunmuş bir çalışmanın ürünü olan kitap, tüm ayrıntılarıyla bölgenin geçmişini ve gelinen noktayı gözler önüne seriyor. Bu sayede savaş öncesinde neler yaşandığını ve aslında gerçekten nelerin yok olduğunu daha iyi anlayabiliyorsunuz.
Kitabın Arkasından;
Yugoslavya sosyalizmi 2. Dünya Savaşı sonrası dünyasında, aynı toplumsal ve siyasi sistematiğin kutuplaşmış uçlarına dönüşmeye yönelen kapitalizm – reel sosyalizm geriliminde “üçüncü yol” arayışına girenler için bir umut ışığı, önemli bir tecrübe gibiydi.
Yugoslavya’nın federal yapısı, “milli mesele”yi, üniter milli devlet sisteminden de, Soviyetik merkeziyetçi çokuluslu “imparatorluk” sisteminden de farklı, milliyetçilik dışı bir “üçüncü yol”dan çözmüş görünüyordu.
1990’lara girerken Yugoslavya’nın sunduğu “üçüncü yol” işaretlerinin “gibi”si bile kalmadı. Ülke, kapitalizmle reel sosyalizmin kaotik bir bileşeni altında eziliyor: milliyetçiliğin en şoven, en fanatik biçimleri altında ölümüne düşmanlığı, vahşeti, kütlesel göçü yaşıyor.
“Gibi”si bile olsa “üçüncü yol” umutlarını üreten de Yugoslavya toprağı, Yugoslavya halklarıydı, bu umutları yitirip bütün “yol”ları sonlandıran, tüketen de o. Ama bu ülkenin siyasi altüst oluşlarla, insani-toplumsal çilelerle dolu yakın tarihinde, hep milliyetçiliğin provokasyonu var. Yugoslavya’nın kaderinde bu provokasyonu besleyen, inadına bereketli kaynakları kurutamamanın acısı var.
Yugoslavya’nın bugünü içeren tarihi hikâyesi, sadece coğrafi bakımdan değil, toplumsal siyasi meseleler ve en temel insani duyarlılıklar bakımından Türkiye’nin çok yakınında. Yugoslavya’yı “laboratuvar” gözüyle değil yakınlık duygusuyla izlemek, dünyanın gidişatını anlamak ve o gidişatta bir yer, bir taraf tutabilmek açısından çok önemli.
Kitabın Künyesi;
Birikim Yayınları 4
Bölgeler / Sorunlar Serisi 1
1. Baskı, İstanbul, 1991