Son yıllarda bu özelliğini biraz kaybetse de gençlerbirliği yabancı futbolcu transferinde bir ekol yaratmayı başarmıştı. Alaralar’ın yabancıları ligimize kalitenin yanı sıra, renk ve keyif getirmişlerdi. Ve tabi ligin tüm takımlarında müptelâlık yaratacak Afrika esintisini de…
1986-87 sezonuna başlarken Türk filmlerine bile konu olan Yugoslav futbolcuların bir yenisini Gençlerbirliği getiriyordu. 63 yıllık tarihinde ilk kez bir yabancı futbolcu Gençlerbirliği forması giyecekti.
Tanıl Bora’nın kaleminden çıkan “Ankara Rüzgarı – Gençlerbirliği Tarihi” kitabında “biraz tembel ama oyununu tutturduğu zaman maça ağırlık koyan, becerikli bir orta saha oyuncusuydu.” diye tanımlanan Zlatko Krempotovic, 1986-87 sezonunda Gençlerbirliği’nin kazandığı Türkiye kupasında önemli bir paya sahibi olmuştu.
Başarılı geçen 1986-87 sezonun ardından tam tersi bir performansla 1987-88 sezonunda küme düşen takıma Yugoslavya’dan bir yabancı futbolcu daha getirtildi. İlk geldiğinde, adı gazetelerde Hayruddin olarak yazılan, iri yarı, çam yarması gibi fiziği olmasına karşın fırsatçı bir golcü olan Hayrettin Dzarbozovic… Gençlerbirliği’nin 2. Ligde uzak ara şampiyon olduğu sezonda toplam 27 maçta Gençlerbirliği forması giyen Dzarbozovic, “Sarı” Fevzi Gündoğdu ile şampiyonlukta önemli rol oynamıştı.
1988-89 sezonunda birinci lige tekrar dönen Gençlerbirliği, sezona çok iddialı yabancı futbolcularla merhaba dedi. İzlanda milli takımı kaptanı Edvaldsson ve “yıldız” olarak transfer edilen Arjantinli Rinaldi “sağlam” futbolcular olmalarına rağmen uyumsuzluktan verimli olamadılar. Diğer Arjantinli Zacarias ise o yılın en “usta” oyuncularından biri olan Kemal Yıldırım’a uzaktan attığı tek paslarla, defansın sağını solunu toplayan hamlelerle ve sol ayağı ile yaptığı nefis hareketlerle tribünleri heyecanlandırdı.
Gençlerbirliği, 1990-91 sezonuna başlarken yine Arjantin’den 2 futbolcu transfer etti. Rinaldi’nin yerine düşürülen Alman asıllı Arjantinli Nuremberg tıpkı o’nun gibi vasat bir sezon geçirdi. 23 maçta sadece 6 gol attı. Diğer Arjantinli Oriolo ise sadece 5 maçta toplam 234 dakika forma giydi.
1991-92 sezonunu tamamen Türk futbolcularla tamamlayan Alkaralar, 1992-93 sezonunda Rusya’dan 3 yabancı transferle sezona başladı. Kaleci Goran Gavrilovic, oynadığı 19 maçta biri penaltıdan 30 gol yedi. Aleksei Kozlov, 28 maçta forma giydi ve bir gol attı. Türkmen Rovsan Muhadov ise iyi gol vuruşu olan ama ağır bir santrafordu. Oynadığı 19 maçta attığı 7 golden birini son hafta şampiyonluk yarışındaki Beşiktaş’a attı.
1993-94 sezonunda Gençlerbirliği, Kongolu Kona, Güney Afrikalı Moshoeu ve Kushe’yi Türkiye’ye getirerek şaşalı bir şekilde Afrika pazarının açılışını yapmış oldular. Çoğu Gençlerbirlikli için “gelmiş geçmiş en iyi yabancı futbolcu” olarak tanımlanan gol makinası Kona’nın ilk sezonunda 31 maçta 20 gol atıp gol krallığını kıl payı kaçırması, Moshoeu’nun teknik hareketleri, çalımları, ceza alanına tek başına dalışları, asistleri ve spektaküler golleri, diğer ikisine göre daha silik görünen ama defansif orta saha olarak takımın “nefes almasını” sağlayan Kushe’nin performansı bir anda tüm ilgiyi Gençlerbirliği’ne ve Afrika’ya yöneltmiş oldu. Kona 1993-96 yılları arasında 91 kez Gençlerbirliği forması giyip 42 gole imzasını attı. 1996-99 yılları arasında farklı kulüplerde forma giyen Kona, 1999-01 sezonlarında tekrar Gençlerbirliğine döndü ve satılıp tekrar Gençlerbirliği’ne geri dönen ilk yabancı futbolcu oldu. 2. döneminde bir kere daha gol krallığını kıl payı kaçırdı. Oynadığı 147 maçta attığı 73 golle Gençlerbirliği tarihinin (1959’dan günümüze) en golcü futbolcusu olan Kona ve Moshoeu’nun ilerleyen yıllarda farklı takımlarda forma giyerken Gençlerbirlikli olduklarını dile getirmeleri onları taraftarlar gözünde “ölümsüz” kıldı…
Bir dip not olarak, Kona Türkiye liginde 100 gol barajını aşan nadir yabancı futbolculardandır.
1994-95 sezonunda yeni bir yabancı transferi yapmadan geçiren Gençler, 1995-96 sezonunda sadece Macar Milli Takım kalecisi Zsolt Petry’yi kadrosuna kattı. Petry, 35 maçta 51 gol yedi.
1996-97’daki 6 yabancı futbolcudan sadece biri -o sezon olmasa da- parladı. Phiri… 1996-97’de fazla bir şey yapamayan ve Vanspor’a kiralanan Phiri, 1998-01 arasında ofansif sol kanat olarak çok iyi işler yaptı ve unutulmazlar arasına adını yazdırdı.
1997-98 sezonuna yine 6 yabancı oyuncu transfer edildi. Bu futbolcular arasında kuşkusuz en göze batanı Kamerunlu Geremi Njitap idi. Tribünlerdeki lakabı “tank” olan Geremi, asıl sükseyi 1998-99 sezonu sonunda 5 milyon euro’ya Real Madrid’e transfer olarak yaptı. Günümüze kadar Avrupada’nın bir çok dev kulübünde sahne alan Geremi hala Gençlerbirliği’ne en çok para kazandıran futbolcudur. O sezonki yabancılar arasında parantez açılması gereken futbolcu ise Arnavut Erion Bogdani idi. Çok yetenekli ama aynı zamanda çok genç bir futbolcuydu. Çok fazla şans tanınmayan oyuncu, en “sert” liglerden İtalyanın Seria A’sında uzun süre forma giydi ve “şans tanınsaydı keşke” denilenlerin safına katıldı…
98 Dünya Kupası’nda Fas forması giyen, çok teknik ama “biraz” laubali Lahcen Abrami ve Boğa gibi bir santrafor olan Cezayirli Hamid Merakchi ile Gençlerbirliği 1998-99 sezonunda Kuzey Afrika piyasasını denedi. Her ikisinin de kumaşı iyiydi ama profesyonellikten uzaktılar… Birçok alkara, Ankaragücü’nün 1-0 yenildiği maçta Merakchi’nin “sol iç boşluğundan girip çotank diye tavana astığı” golü unutulmaz anlar listesine almıştır…
1999-00 sezonu Gençlerbirliği’nin “yeni” yabancı tercihleri çok ama çok kötü idi. De Souza, N’Gobe, Iankov ve Schandl… Göze veya akla hiçbir iz bırakmadan gelip geçtiler…
2000-01 sezonundaki yabancı tercihleri son yılların en başarılısıydı. Belçikalı kaleci Patrick Nijs’in sezon içinde yaptığı nefis ve kritik kurtarışlarını Türkiye Kupası Final’inde Fenerbahçe’nin penaltılarına karşı devam ettirmesi kupayı Ankara’ya getirmişti. Yine Belçikalı ön libero Thomas, hırçın futboluna rağmen hem rakip ataklarını “eksiksiz” kesişi hem de oyunu kusursuz açışı sayesinde unutulmazlar arasına girdi. 2002-03 sezonunda İnönü’de Beşiktaş ile oynanan 4-3’lük efsanevi kupa maçında hırçın Nouma ile kapışmaları akıllarda kaldı. Ufak tefek bir kanat oyuncusu olan ama inanılmaz hızı ve sahada son nefesine kadar “iyi niyetlice” savaşan M’Bayo ise sözleşmesi bitip de kulüpten gönderildiği zaman tesislerde hüngür hüngür ağlaması ile akıllara kazındı. Bu sezonun -belki de Gençlerbirliği tarihinin- en kariyerli futbolcularından biri olan Babangida ise tüm sezon boyunca sadece Beşiktaş’a karşı “oynadı”…
2001-02 sezonunda UEFA Kupasında yer alacak olmanın verdiği “gazla” kadrosuna “iyi” yabancılar almak isteyen Gençlerbirliği, sol tarafa çok disiplinli bir oyuncu olan Filip Daems’i getirdi. Daems, UEFA Kupasındaki Valencia maçının 12. dakikasında penaltıdan attığı gol ile tüm Türkiye’yi ayağa kaldırışı ve 2004-05 devre arasında “sezon sonu sözleşmem bitiyor. Beni şimdi satın Gençlerbirliği’ne katkım olsun” demesi ile akıllarda. Gine’li forvet Youla, birçok pozisyonda saç baş yoldurmasına rağmen attığı kritik goller ve tek başına rakip defansı dağıtmasıyla akıllarda yer etti. İki Mısır’lıdan Ahmed Hassan, bir orta saha oyuncusu olmasına rağmen oynadığı 47 maçta attığı 31 golle Gençlerbirliği’nin en golcü ilk 20 oyuncusu arasına girdi. Ahmed Hassan’ın 2002-03 sezonu Türkiye Kupasında 6-0 kazanılan Göztepe maçında attığı 5 gol unutulmazlar arasındadır. Diğer Mısırlı el-Saka ise disiplinli oyunu ile defansı toplayan bir oyuncuydu. Kona’dan sonra satılıp tekrar Gençlerbirliği’ne dönen ikinci yabancı futbolcudur.
Şampiyonluğa oynanılan 2002-03 sezonunda sadece bir yeni yabancı futbolcu alındı. Slovenyalı kaleci Damir Botonjic. O sezon sadece 4 kez forma giyen Damir, 2003-04 sezonundaki UEFA Kupasındaki ilk maçta Gökhan Tokgöz’ün sakatlanması ile kaleyi devralması ve o sezon UEFA ve Türkiye Kupalarında gösterdiği inanılmaz performansla efsaneler arasında yerini aldı. Fiziği nedeniyle “uçan balina” lakabını alan kaleci 2003-04 sezonundan sonra ortadan kayboldu… Cidden kayboldu…
2003-04 sezonu öncesinde Belçika’nın Genk kulübünden toplam 2.5 milyon euro maliyetle alınan Avusturalyalı futbolcu Josip Skoko, kulüp tarihinin en pahalı futbolcusu oldu. Ama fazlasıyla değdi… UEFA Kupası’nda fırtına gibi esilen sezonda oynadığı maçlarda ortaya koyduğu disiplin, oyunu okuyan nefis paslar, kritik goller, rakip ataklarında defansa yardımı, çok önemli maçlarda topu ayağında tutup takıma zaman kazandırması… Karlar altındaki Parma stadında attığı gol… Ölümsüz oldu…
Ersun Yanal’lı 2 efsane sezonundan sonra Gençlerbirliği’nin gerileme dönemine girişi yabancı transferlere de yansımaya başladı. 2004-05 sezonunda Tunuslu Gtari ve Elvir Boljic hiçbir varlık göstermediler. Sadece Mısırlı Ayman orta sahadaki hırslı oyunu ile göze battı.
2005-06’daki 7 yabancı futbolcudan en kalitelisi Göteborg’un kaptanı olarak Gençlerbirliği’ne gelen İsveç’li savunma oyuncusu Lars Fredrik Risp idi. Maçlardan sonra taraftarların önüne gelip alkışlaması ile ilk günden itibaren sevilmeye başlanan Risp, özellikle son adam olarak, kaleci ile karşı karşıya kalan rakip oyuncuya yetişerek yaptığı “tereyağdan kıl çeker gibi” müdahalelerle efsaneleşti. Çokça bu tür müdahaleler yapmasına rağmen oynadığı 49 maçta sadece 3 sarı kart gören Risp en çok sevilen futbolculardan biri oldu. Ama gerileme döneminin sorumluları son yıllardaki tek doğru yabancı transferi olan Risp’i 2006-07 sezonu “devre arasında” satarak takımının gerilemesini hızlandırmaktan çekinmedi…
Nijerya U-17’sinin en değerli oyuncularından olan Isaac, belki de kulüp tarihinin “olması” için en çok şans tanınan oyuncusu idi ama olmadı.
2006-07’daki yenilerden Burkino Faso’lu Traore, Risp ile defansta inanılmaz ikili oldular. Traore’nin Adana Demir ile oynanan kupa maçında çapraz ceza alanı çizgisi üstünden sert ve düz kafa golü hala akıllardadır. Kızıl Yıldız’dan gelen Ganalı Draman Haminu ise yenilerin en iyisi idi. Hızı ve tekniği ile göz doldurdu. Ufak bir rakamla alınan oyuncu sezon sonunda bir anda kendini 3 milyon euro karşılığında Lokomotif Moskova’da buldu. Draman, Geremi’den sonraki kulübe en çok para kazandıran futbolcu oldu.
2007-08’da 6 yeni yabancı vardı. Şilili kaleci Peric, neredeyse tüm Güney Amerikalı meslektaşları gibi çok öne çıkıp garip goller yese de, sıcakkanlılığı ile tribünler tarafından çok sevildi. Avustralya’nın gol kralı olarak Gençler’e merhaba diyen Nick Carle ise son zamanlarda transfer edilen en teknik ve “yıldız” oyuncu idi. Orta sahada “free” olarak oynadığında “çok iyi” bir futbolcu olan Carle, o sezon 5 teknik direktör değiştiren takımda her gelen hocanın farklı oyun yapısı nedeniyle çok zorlandı. Bülent Korkmaz tarafından “garip” bir şekilde takımdan kesilmesi üzerine de “eyvallah”ı çekip İngiltere’ye gitti. İlk maçında tribünlerden fiziği ve koşuşu ile Adriano’ya benzetilen Kahe ise topu iyi saklayan, kafasını iyi kullanan ve aldığı topu geriye çıkartıp çoklu hücumlara destek veren bir santrafordu. 3 sezonda 98 maça çıktı ve 24 gol attı.
2008-09 sezonunda Avustralya’dan üç teknik orta saha oyuncusu geldi. Ani çıkışları ve teknik hareketleri ile kısa sürede kendini sevdiren Troisi sezon sonunda Gençlerbirliği menajerinin sözleşmesinde yaptığı bir hata nedeniyle büyük bir kazık atıp Kayserispor’a gitti. Bir diğer Avustralyalı Jedinak ise tekniği ve isabetli pasları ile “Skoko’nun uzun boylusu” diye adlandırıldı. Avustralyalılarından en zayıfı ise Djite idi. Kumaşı iyi gibiydi ama bir türlü parlayamadı. Peric’in aksine neredeyse kaleden hiç ayrılmayan Sırp kaleci Isailovic ise 5 maçta 493 dakika kalesini gole kapatarak hafızalarda yerini aldı. Eğer 33 dakika daha dayanabilseydi 45 yıllık bir rekoru tarihe gömecekti.
Alman teknik adam Thomas Doll’un başa gelmesiyle birlikte tekrardan eski günlerini anımsatan bir Gençlerbirliği’nin sahne aldığı 2009-10 sezonunda 4 yeni yabancıdan en çok göze batan oyuncu tekniği ve asistleri ile Arnavut asıllı İsveçli Harbuzi idi.
Zlatko’nun açtığı kapıdan 2010-11 sezonu kadar 76 yabancı futbolcu daha girdi.
* Tüm rakamlar ve bilgiler için Kaynak gencler.org.
* Teşekkürler: Cem Pekin, Tanıl Bora, Necdet Özkazancı, Ozan Güler, Mustafa Serkan Güngördü.
Goal Dergisi, Eylül
sevgili mali hep yararlı oldukları için akıllarda kalan oyunculardan bahsetmişsin. ben de aklımda kalan ama hafızalarda yer ettiğini pek düşünmediğim futbolculardan bahsetmek istiyorum.
babam’ın gazeteciliği ve haber merakı sağolsun. akşamları eve bütün önemli ulusal gazeteler gelirdi. o zamanlar ortaokuldaydım ve internet yoktu. gençlerbirliği ile ilgili haberleri bu gazetelerin bir paragraflık yazıları dışında elde edebileceğimiz hiçbir haber kaynağı da yoktu. neyse efendim, bir akşam babam gazeteleri getirdi, ben de gençlerbirliği ile ilgili ne haber bulabilirim diye karıştırırken, kocaman bir başlıkla kendimden geçtim : “zola gençlerbirliği’nde” (gianfranco değil tabi) ufak bir şokun ardından bunun bir isim benzerliği olduğunu anladım. afrika’dan iki futbolcu gelmişti, Zola ile Banza! herkes şöyler bilir “gençlerbirliği afrikadan hep ucuz ve iyi futbolcular getirir”. işte bu büyük bir yalan… yok öyle birşey… 3-4 tane afrikadan gelmiş ve yararlı olmuş futbolcuyu hep beraber sayarız, ama fazlası yok. afrikadan gelen 25-30 tane futbolcu vardır (resmi olarak oynnamayanlar, 15 yaşında getirilenler var, mesela hatırlıyorum bir ara alt yapıya muhammed diye 15 yaşında bir çocuk getirilmişti. büyük topçu olacak diye) bunlardan 4-5 tanesi yararlı olmuştur. diğerleri iz bırakamadan dönmüşlerdir. işte bu zola ve banza da iz bırakmadan dönenlerden. zola’yı hiç izlediğimi hatırlamıyorum. banza ise gaziantepspor maçının son 15 dakikasında falan girmişti oyuna, hatırlıyorum. sonunda göreceğiz diye böyle heyecanlanmıştım ama, oyuna girer girmez topun peşinde hızla koşmaya başladı ve top ayağında olan, ama banza yanına gelmeden topu arkadaşına veren gaziantepsporlu futbolcuya duvara çarpmış gibi çarptı. çok komik bir görntüydü, maçı basın tribününde izliyordum ve beşiktaşlı olan babam da dahil olmak üzere, orada oturan birçok kişi kahkahalarla gülmeye başladı. acayip sinirlenmiş ve hayal kırıklığına uğramıştım. efsane zola’yı ise hiç izleme şansım olmadı 😀
bir de mimboe diye bir defans transfer yapmıştık. böyle yaşı geçkin, uluslararası tecrübesi olan bir afrikalıydı. transfer olduğu hafta deplasman maçını radyondan takip ederken, trt spikeri övgüler düzmüştü. hava toplarında etkili olduğundan, hücuma çıktığından falan bahsetmişti. (o zamanlar sezon ortasında da transfer yapılıyordu) neyse efendim, biz de kuzenimle beraber bir heyecan bir sonraki altay maçına gittik. mimboe’yi izleyelim, harika bir adam falan diye övüyorum (izlememişimm, ne biliyorsam radyo spikeri söyledi) gittik oturduk, maçın başı korner atıyoruz. kuzene dedim “aha bak mimboe çakacak şimdi” diye… yüksek bir top geldi, mimboe de arka direkte kaleye uzak bir yerde… yükselip kafayla çok güzel bir vuruş yaptı. harika bir kafa golü geldi. ben seviniyorum deli gibi, “aha vurduk bu sefer gözüne” diye… ama tabi öyle çıkmadı. daha devre bitmeden, mimboe’nin defanstaki ağırlığı üzerimize çöktü adeta… o maçta 3 ya da 4 gol yedik altay’dan… hatta ağır diye beğenmeyip altay’a sattığımız pascal, mimboe’nin yanında cristiano ronaldo gibi golleri sıraladı.
Hayruddin Dzarbozovic yada Kayseri’lilerin bildiği isim; Hayrettin Gürbüzoviç yada TC vatandaşı olduktan sonra Hayrettin Altın bu 3 isimde aynı kişi.
Bu oyuncuyu G.Birliği yugoslavyadan transfer etmedi. Kayserispor’da 2.ligde oynarken G.Birliğine gitti. Transfer Kayserispor’dan yapıldı.
Burada da künyesi mevcut.
Selamlar.
http://kayserispor.org/player/228/20.html