Midnight Express (Gece Yarısı Ekspresi)

Midnight Express aka Geceyarisi Ekspresi

TÜR: Biyografi, Suç, Dram. SÜRE: 121 Dk. ÜLKE: Amerika, İngiltere. YAPIM YILI: 1978. imdb: 7,7. rottentomatoes: %95.

Türkiye’de hapishaneye düşen bir İngiliz’in başından geçenleri konu alan ve uzunca bir süre Türkiye’de yayınlanması yasak olan Gece Yarısı Ekspresi, gerilimli atmosferi, anlatımı ve müzikleriyle, ilginç bir biyografik suç drama filmi.

Konu

Üniversite öğrencisi Billy Hayes (Brad Davis), 1970 Ekim’inde, vücuduna sardığı 2 kilo haşhaşla İstanbul’dan Amerika’ya dönmek için gittiği havalimanında yapılan bir bomba araması sırasında yakalanır. Tek kelime Türkçe bilmeyen Hayes, 4 yıl cezaya çarptırılıp ceza evine koyulur.

Hakkında

Billy Hayes ve William Hoffer’ın aynı adlı romanından Oliver Stone tarafından uyarlanan filmi İngiliz yönetmen Alan Parker yönetti.

Yapım, En İyi Uyarlama Senaryo ve En İyi Müzik dallarında iki tane Oscar ödülü kazandı. Altın Küre’de ise, drama dalında En İyi Film, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu (John Hunt) ve En İyi Senaryo dahil olmak üzere 6 ödülün birden sahibi oldu.

2,3 milyon dolar bütçesi olan Gece Yarısı Ekspresi, 35 milyon dolar hasılat elde etti.

Ivır Zıvır

Dil ısırma sahnesinin çekimi öncesinde tüm ekip setten ayrıldı. Sahneyi sadece yönetmen Alan Parker çekti. Brad Davis, sahne çekimi sırasında ağzında bir domuz dili taşıdı.

John Hurt, canlandırdığı karakterin durumunu daha gerçekçi yansıtmak adına, 53 gün boyunca yıkanmadı. Çekimler sırasında sahne arkadaşları ona yakın durmamaya çalışıyorlardı.

Film Türkiye’de yasaklandı ve hiç gösterime girmedi. Ta ki 1992’de HBB tarafından televizyonda yayınlanan kadar.

Billy Hayes, Max rolünü canlandıran John Hurt’ın filmdeki görünüşünün ve fiziksel özelliklerinin gerçek hayattaki Max’e çok benzediğini ve onu gördüğünde aynı şekilde ürktüğünü ifade etti.

Filmin adı olan Gece Yarısı Ekspresi, cezaevi argosunda hapishaneden kaçmak anlamına geliyor.

Brad Davis, arabası bozulduğu için rol testine iki saat geç kaldı ve geldiğinde üstü başı gresyağı içerisindeydi.

Brad Davis kitabında, filmde rol almadan önce uyuşturucu problemi olduğunu ifade etti.

Yapımcı David Puttnam projeyle ilgili karışık duygular yaşadı. Puttnam, proje tamamlandığınca çok mutluydu ama New York’ta bir gece gösteriminde seyircilerle beraber filmi izlediğince, seyircilerin özellikle kötü karakterlerin yaptıklarından ötürü rahatsızlık duymaları gerekirken, tezahürat edip, alkışlamalarından ötürü büyük üzüntü duydu.

Oliver Stone, kaçış sahnesini oldukça detaylı bir şekilde senaryolaştırmıştı fakat düşük bütçe nedeniyle gerçek kaçış sahnesi filmde kullanılmadı.

Film, Türkiye’den çok fazla göçmenin yaşadığı Almanya’da ticari anlamda çok kötü bir performans sergiledi.

Havaalanı sahnesindeki orta yaşlı Türk gümrük görevlisi (Joe Zammit Cordina), Bill Hayes’e Türkçe konuşması gerekirken, Türkçe repliğini unuttuğu için anlık olarak karar verip anadili olan Maltaca konuşuyor. Konuşmasında yer alan sadece iki kelime ver biri çanta diğeri de pasaport.

Alan Parker, filmin doğallığını arttırmak için büyük film yıldızları yerine tanınmayan oyuncuları kullanmaya karar verdi.

Cengiz Semercioğlu, 2013’de kaleme aldığı, “Gece Yarısı Ekspresi’ne yıllarca neden kızdık…” yazısında, filmin üzerinden 40 yıl geçmesine rağmen Türkiye’deki birçok ceza evinde daha kötü şeylerin yaşandığını belirtti.

Billy Hayes’i canlandıran ve oldukça iyi bir performans sergileyen Amerikalı oyuncu Brad Davis, 1985’de AIDS’e yakalandı ve 1991 yılında ağrıları katlanamaz bir hal aldığı için karısı ve bir arkadaşının yardımıyla yüksek dozda uyuşturucu olarak hayatına 41 yaşında son verdi.

Oliver Stone, senaryonun ilk taslağını 6 haftada yazdı.

Filmin İstanbul’da çekilmesine izin verilmediği için, çekimler Fort St. Elmo, Valletta, Malta’da yapıldı.

Alan Parker, 53 gün süren çekimlerin, kariyerinin en zorlu film çekimi olduğunu söyledi.

Filmin yabancı kamuoyunda en çok eleştirilen yanı, tüm Türklerin kötü gösterilmesi oldu. Olayın kahramanı Billy Hayes de 2004’de San Francisco Chronicle’den John Flinn’e, “filmi seviyorum ama keşke bazı iyi Türkler de konu edilseydi. Filmde onlardan bir tane bile göremiyorsunuz. Oysa ben hapishane dâhil birçok yerde onlarla tanıştım” dedi. Aynı gazeteciye, Türkiye’yi sevdiğini ve tekrar gelmek istediğini söyleyen Hayes, hapishaneden kaçtıktan sonra ve kitabı yazdıktan sonra bile Türkiye’nin kendisi hakkında Interpol’e herhangi bir suç duyurusunda bulunmadığını ama film yayına girdikten sonra başvurduğunu söyledi. 1999’a kadar Interpol’ün güvenlik gerekçesiyle Türkiye’ye gitmesine izin vermediğini söyleyen Hayes, 5 yıl boyunca hapishanede kalmasına rağmen Türkiye’ye tekrar gitmek istediğin, Türkiyelileri sevdiğini ama filmin Türkiye’nin turizm sektörüne vurduğu büyük darbe nedeniyle korktuğunu anlattı.

Avukat Dick Atkins, bir sürü Amerikalının kitabın ve filmin ana fikrini tam olarak anlamadığını söyleyip, dünyanın her yerinde hapishane koşulları çok kötü ve yargı sistemlerinin çok değişken olduğunu söyleyip, Amerikalıların yurtdışına çıktıklarında yanlarına Amerika’daki haklarını götürmediklerini anlamaları gerektiği dile getiriyor.

2004’de Büyük İskender’in tanıtımı için Türkiye’ye gelen filmin senaristi Oliver Stone, genç olduğu için senaryoyu fazla dramatize ettiğini ve filmin yaratmış olduğu ırkçı yansımanın farkına vardığını ifade etti. Senaryosunun Bill Hayes ile yaptığım röportajlara ve onun biyografisine dayandığını söyleyip, Türk hapishane sistemindeki yetersizliklerin, 1984 yapımı Yol filminde Yılmaz Güney tarafından ve çeşitli insan hakları kuruluşları tarafından da değinildiğini anımsattı. Bu durumun birçok ülke için geçerli olduğunu ve adalet sistemlerindeki yetersizliklerinden kaynaklandığını ifade etti.

***Filmle İlgili İçerik / Spoiler Uyarısı***

Roman ile film arasında farklılıklar bulunuyor bunlar;

Gerçekte William Hayes Türkiye’de yalnızken filmde sevgilisi ile birliktedir.

Billy Hayes, Türk gardiyanlar tarafından cinsel istismara uğradığından hiçbir zaman söz etmemiş. Ancak filmde de olduğu gibi kendi isteğiyle homoseksüel ilişkide bulunduğunu açıklamıştır.

Filmin sonlarında kendisine cinsel istismarda bulunan ve Hayes tarafından kazara öldürülen başgardiyan Hamidou/Hamit aslında 1973 yılında, kısa bir süre önce tahliye olan bir mahkûm tarafından bir kahvehanede 8 kurşunla öldürülmüştür.

Kitapta, Billy Hayes, 1972’de 17 gün psikiyatri koğuşunda kalıyor. Buna neden olarak filmde mahkûm Rıfkı’nın dilini kopardığı gösterilse de gerçekte böyle bir olay yaşanmadı.

Kitabın ve filmin bitişleri de farklıdır. Kitapta Hayes İmralı Adası’ndaki başka bir hapishaneye transfer edilir ve oradan deniz yoluyla kaçar; filmde ise Hayes, istemeden öldürdüğü başgardiyanın üniformasını giyerek gardiyan kılığında hapishaneden kaçar.

Gerçek hikâyedeki kaçışla ilgili olarak bazı kaynaklarda, o dönem Hayes yüzünden Amerika tarafından sürekli diplomatik baskı gören Türkiye’nin bu kaçışa göz yumduğunu bilgisi yer alıyor. Hayes’in kaçtıktan sonra Türkiye’nin kendisi hakkında Interpol’e başvuruda bulunmadığını söylemesi de bunu doğruluyor.

Hollanda’daki bir sinemada filmin gösterimi yapılırken yangın çıktı.

Filmin devam fikri planlanmasına rağmen gerçekleştirilemedi.

Richard Gere ve John Travolta, Billy Hayes rolü için düşünülmüşlerdi. Gere, stüdyonun istediği oyuncuydu fakat rol testine girmek istemediği için yönetmen onla çalışmak istemediğini söyledi.

Dip Not: 6 Haziran 2014’de yayımlandı, 31 Temmuz 2015’de güncellendi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.