Suputnik Selâ Uçakta, Ve Karşınızda…, Halit Kıvanç

Ve Karsinizda... Halit Kivanc

Geçenlerde kuzenim Ceren’in kütüphanesini kurcalarken eniştemin kitaplarından birine gözüm çarptı. “ve karşınızda…”

Halit Kıvanç’ın yazılarıyla nasıl tanıştığımı ve neden çok sevdiğimi, Gool Diye Diye kitabını anlatırken yazmıştım. İşte o yüzden, kitap doğrudan ilgimi çekti. Önce alıp incelemeye başladım sonra da ödünç aldım.

1979’da basılan kitapta Halit Kıvanç, 1949 ile 1979 yılları arasında çeşitli dergi ve gazetelerde kaleme aldığı mizahi yazılarından seçmeleri bir araya getirmiş. Benim gibi “eskiyi okumaya meraklı” olanlar için oldukça güzel yazılar var. Elbette yazıların arka planında yer alan gerçekler ve dönemin siyasilerine, trafik sorunlarına, devletin komik uygulamalarına, halkın içinde bulunduğu zor durumlara yapılan göndermeler o yılları anlamanız için çok faydalı bilgilere dönüşüyor.

Ayrıca, bazı çarpıklığın elli kusur yıl sonra bile günümüzde tekrarlanıyor olmasına “yuh!” diyorsunuz, bazı olaylara da “aaa, gerçekten böyle miymiş?” diye şaşırıyorsunuz.

Kitapta yazılar kronolojik olarak 1949-59, 1959-69 ve 1969-79 diye üç bölüme ayrılmış. Ben de örnek olması için her dönemden en sevdiğim yazıyı bloga ekleyeceğim.

SUPUTNİK SELÂ UÇAKTA (1949-59)

«Yani çok ısrar ettiniz diye anlatıyorum. Yoksa evelallah biz öyle Evropaya pederden para tahsil için gidenlerden deyiliz. Tetkikat sayahati dümeninnen kastelerde resmimiz çıkanlardan da diyil… Arnımızın terinnen kazandık parayı, sonra da sayahati uçlandık.»

«— Ayyy Selâ, bütün paralar senden mi çıktı?»

«— Abisi, aslına bakarsan sayahat beleşti. Lâfa destursuz girme de anlatiyim. Biyana koyduğum paradan yüzlük bir kâadı pangaya yatırmıştım. O da bizim Yukarı Mahalledeki kapatma Şerifenin verdiği akıl ya… Kendi kendime «Lan, dedim, bi kere de avrat sözü dinliyiim». Götürdüm parayı yatırdım pangaya… Na işte o paraya bi Evropa sayahati vurmaz mı?.. Ben gene dalgadayım amma… Bizim 55 Bıyığın şoforu Siftahsız Hikmet haber verdi, iyi oğlandır haaa, neme lâzım… Cihangir – Taksim dolmuşu yapıyordu. «Yanaş da dolduriyim» dedim. Lâfa kulak vermedi, «Bana bak, diye bağırdı, sen hemen pangaya koş!.. Evropaya gidiyorsun…» Tepem attı, sabah sabah matrağın sırası mı yani? Kandili ters takmışım yağ akıtıyorum, dememe kalmadı Siftahsız Hikmet arabadan atladı. Siftahsız kafalı oğlandır. Her gün beş kaste okur. Hattâ seçim intihabında üç parti de aday mebusluğu için peşinden koştular da takmadı, «Arabayı idare etmek daha zamkinoslu» diye lefüze etti hepsini.» Suputnik Selâhattin şöyle bir yutkundu, sonra devam etti: «— Soracıma pangada bi müdürün karşısına çıktık. Müdür parayı çekmiyeyim diye korkusundan çay söyledi, onu içtik, kazoz geldi, o gitti, ayran geldi… Dedim ya, bizim panga-daki para yüz, ama kıredi bin beş yüz… Neyse uzatmıyalım, ordan bi kâat verdiler elimize, bi de adres… Siftahsızın arabayla orayı da bulduk. Bi dolu renkli kâatlar da ordan sıkıştırdılar elimize… Firenkçe yazılı bi şeyler… Meğerkim bilâtmış o dalgalar… Neyse onu da aldık, şimdi iş pasapulta gelmişti. Beni üç defa otopos durağından yolcu aparttım diye yazan bir tarafikçi vardı. Doooru ona gittim, «Abisi, dedim, yap bi kolaylık, benim şu pasapultu ayarla!» İnanmadı önce, bilâtı gösterince kesildi. Hani insanın arkası olmasın, pasapuitu da cebe boca ediverdim.»

«— Eh artık tayyareye biniyorsun?»

«—Nereye biniyorsun arkadaşım, nereye?.. Pasapultu aldıktan sonra başladık safalet safalet dolaşmağa… İngiliz Safaletinde çok müşkülâtçılık yaptılar, «Burda olmaz, konsola git!» diye tutturdular. Bi yandan para su gibim akıyo haaa… Pul diyorlar, beş kâat… Mühür bastık, on kâat… Al bi damga, yirmi kâat… Şu makbuzu doldur, bunu boşalt!.. Hani üç buçuk sene askerlik yaptım, iki kere firardan mapus yattım. Bu kadar muamele olmamıştı valla… Neyse tarafikçiler gibi yolu uzatmıyalım, hareket günü geldi çattı. Tayara şirketinin önünde beklerken gençten bir oğlan bilâtı istedi, verdik. Baktı baktı, sonra «Tartıya» demedi mi? Aldı beni bi korku. Kendi kendime «Lan, dedim, ister misin iki kilo fazlam olsun da şimdi gırako-romanlara giremiyeyim?» Mamura da «Yaanışsın, diye çıkıştım, ben güleşçi diyilim ki tartıya gideyim…» Güldü, «Bagacını tartıcaz» dedi. Bizde bagac nanay… Kocakarıdan yürüttügüm bi tahta bavul var, onun da çivileri otobos geçerken Kalata köprüsü gibi oynuyo… Verdik tarttırdık.»

«— Selâ yahu, şu uçağa bin artık…»

«— Akumlator kuyruğunda dokuz ay nasıl durdun sen?.. Sabırlı ol biraz… Sırayla anlatıyoruz hepsini… O tayara var ya, hani havada uçarken karafatma irisi gibi görünüyo. Bi de içine gir!.. Otopus azmanı billâ,.. Ben hemen kapının yanma çöküyerdim… Neme lâzım, dedim, bi musibet olursa hemen kırarım. Ne kadar olsa serde Sarıyer dolmuşçuluğu var, tedbir almasını biliriz.,. Derken bi gürültüdür başladı. Tayara çalışıyormuş meğer… Ama ne gürültü, ama ne gürültü!.. Bizim Yakubun karısıyla kaynanasınm marazası hiç kalır bunun yanında… Dön baba dön, dön baba dön!,. Aldı beni bir korku gine… Kendi kendime «Oğlum Suputnik, diyorum, bak etrafm kadın kız dolu… Hiç birinin kılı kıpırdıyor mu?» illevelâkin koca tayara kakmaz bi türlü… Boyuna meydanda dönüp duruyo… Ben hemen çaktım; motor tekliyo… Ama o patırdıda kime anlatırsın?.. Sonradık öğrendim ki puruvaymış o… Yoksam benim bildiğim bastın mı gaza, araba uçar…»

«— Ah Selâhattin abi, biz olacağız ki o tayarayı şöyle 180’le faryap edelim…»

«— 180 ne be?… Tayara uçarken aşağıdaki dev azmanı apartomanlar bile pire gibi kalıyo dinim imanım hakkıyçin… Neyse havalanmağa başladık. Bu sırada yanımda oturan firenk belindeki kayışı işaret etti… İçerledim, hemen yeleğimi kaldırıp altından askımı gösterdim: «Bana bak moruk, dedim, iş. poltadan iki buçuk kâada aldım ama tam üç senedir kopmadı.» Meğer herifçioğlu bana yardım ediyomuş, «Tayara kayışım bağla» diyomuş. Derken abi, bi piliç gelip de benim kayışı bağlamaz mı?.. Ama ne piliç? Hani üç ay Tavukpazarında demir atsan böyle beşlisine raslıyamazsın… Huri kâfir!.. Sapsarı saçlar, bi de masmavi tayortlar giymiş… Kız görür görmez bana kesilmez mi?.. Ama ne de olsa eski terbiye var bizde… Tulumbacı reyizi oğluyuz, kolay mı?..»

«— Suputnik be, kız çok güzeldi haa?»

«— Güzel lâf mı yani?.. Bi tebessüm var yavruda, al o tebessümü Taksime «Dur – Geç» lâmbası yap!.. Kız beni nasıl sevdi, öyle böyle anlatılacak gibi diyil… Gitti, şeker getirdi, şiklet getirdi, pasta getirdi, getirdi de getirdi… Ben tam onları mideye indirip zilliği kırarken, tayara birden düşmeğe başlamaz mı?»

«— Ne diyosun Suputnik?»

«— Hava boşluğuymuş meğer… Ama ben bunu öğreninceye kadar bi kaç defa yerimden fırlayıp «Alırım boşluğunuzu valla, durdurun bu mereti!.. înicem» diye bağırdım. Gene benim piliç koştu geldi… Ne aşk valla!.. Şu firenkler başka oluyo vesselam,.! Kız bu sefer bana yemek taşımağa başladı. Yanına çok yolluk almış, anlaşılan zengin kız… Ne yemekler, ne içmekler… Tertemiz tepsilerde getiriyo hepsini… Tabii ben bunları görünce, bizim kocakarının yaptığı muska böreğinnen kuru köfteyi çıkarmadım hiç… Tam kızı tavlarken sükseyi bozar mıyım?.. Derken ne göreyim? önümde oturan herif bizim kıza işmara kakmaz mı? Pırladığım gibi «Gelsene buraya» diye haykırdım. Yanımdaki beni dürttü, «Hostas» dedi. O zaman anladım ki, benim yanımdaki adam bizim kızm akrabası… Çünkü ona da şekerleme, yemek filân vermişti… İsmini öğrenince kıza «Hostas» diye seslendim. Ayaklarının üstünde seke seke geldi. «Bana bak, diye çıkıştım, öyle bi tayarada iki kişiyi birden idareye aklım ermez. Otuz beş santimliği çekersem seni yüz otuz beş parça ederim.» Kız güldü, bi yandan da tekrar kayışımı bağladı. Çok geçmedi, kendimi yerde buluverdim. Tayara inmişti.»

«— Eee şimdi biraz da gördüğün memleketlerden bahset!»

«— Ne memleketi yahu? Matrak mı geçiyorsun? O bana çarpılan kız var ya… Hani ismi Hostas… İşte ben onu takip ede ede başka bi tayaraya bindim. Kapıda bi antika kıyafetli mamur «Fan fin fon» dedi. Ben bozulmıyayım diye hemen Fıransızcamı döktürdüm, «Pardun mister» diyip geçtim, tayaraya girdim. Gine bağlandık, gine uçtuk, gine düştük, gine indik. Bi de ne göriyim?»

«— Parizi di mi abi?»

«— Ne Parizi lan!.. Kapıdaki mamur «Evropaya gidecekler öbür tayaraya» demiş meğer. Bense kızın aşkından yanış tayaraya binip tekrar Yeşilköye dönmüşüm… Ah aaaah aşk bu… Başka şeye benzemiyo valla…»

Kitaptan Diğer Hikayeler;

Uzay’a Bir İki (1959-69)

68 – HK – 978

“Suputnik Selâ Uçakta, Ve Karşınızda…, Halit Kıvanç” üzerine 2 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.