Manisa Alaşehir’de askerlik yaparken çıktığım ilk çarşı izninde ufak kasabanın sokaklarını adımlıyordum. Üçer dörder katlı evlerin arasında yürürken, solumda duran ufacık kapılı kahvehanenin minicik penceresinde yazan “Gençler Birliği” yazısı gözüme ilişti. Şaşkınlıkla durup bir kere daha okudum. Harbi harbi, “Gençler Birliği” yazıyordu. Hemen kapıyı açıp içeriye girdim. Elinde çay tepsisi ile servis yapan hafif tombul, beyaz saçlı amcanın işini bitirmesini bekledim. Göz göze geldiğimizde selam verip, “pencerede niye Gençler Birliği yazıyor?” diye bodoslama bir giriş yaptım. Adam kısa bir süre beni süzdükten sonra, “burası Gençler Birliği’nin kahvesi de ondan” dedi. İyice şaşırıp, “Abi ben Ankara’dan gelmiş, burada askerlik yapan bir Gençlerbirliği taraftarıyım. Nasıl Gençlerbirliği’nin kahvesi burası?” diye üstelediğimde amca gayet sakin bir şekilde, “E, sen Cavcav’ın Gençlerbirliği’ni tutuyorsun bizimkisi Alaşehir Gençler Birliği” diye yapıştırmıştı cevabı.
Öyle ya, iki kuşak yetişecek bir süre zarfında aynı kulübün başında olursanız, yetişen kuşaklar da sizi o kulüple özdeşleştirirler.
İşte bu yüzden; yıllar yılar geçse de, her kim aklında Gençlerbirliği’ni getirirse, beraberinde İlhan Cavcav ismini de hatırlayacak…