Fenerbahçe ile oynanan kupa maçından sonra teknik direktör Ümit Özat, üç kemik futbolcularını kulübün menfaati ve ülke futbolunun gerçekleri doğrultusunda sattıklarını, bu yüzden de yeni gelen oyuncuların uyumu şusu busu derken 3-5 maç kaybedebileceklerini ve bunun da son derece normal olduğunu söyledi.
Süper Lig’de yer alan kulüplerin 4 tane önemli gelir kaynakları var; yayın geliri, “puana para” uygulaması, futbolcu satışları ve taraftar gelirleri. Gençlerbirliği havuz ve puana para uygulamasından 2014-2015 ve 2015-2016 sezonlarından 30 ve 37 milyon lira elde etti. Bu dönemde sadece bir futbolcu, kaleci Dahlin’i, sattı ve 400 Bin Euro kazandı. Yine aynı dönemde “meşhur” kasamızdaki para önce 7 milyon TL eksi sonraki sezon 4 milyon TL artı verdi yani toplamda 3 milyon TL eksi ile kapattı.
Transfere 2016-2017’yi de dâhil edersek; Gençlerbirliği 2014-2017 arasında 28 tane yabancı ve 11 yerli futbolcu transfer etti. Yabancılara 4 milyon 95 bin Euro, Türklere ise 620 bin Euro bonservisi bedeli ödedi. Tabi bunlar sadece basına düşen rakamlar, yani para ödenip ödenmediğini bilmediğimiz birçok futbolcu olduğunu da belirtmek gerek. Aynı dönemde Dahlin dışında 2016-2017 devre arasında Stancu, İrfan Can ve Ahmet Çalık’ı satıp 4 futbolcudan toplam 5 milyon 450 bin Euro kazandı.
Şimdi biraz verileri yorumlayalım;
Bu rakamlar aslında sadece buzdağının görünen kısmı. Çünkü birçok futbolcu için ödenen bonservis bedellerine, futbolculara ödenen yıllık ücretlere, menajer ve komisyonculara ödenen paralara ve futbolcu ile teknik direktörleri göndermek için ödenen tazminatlara ulaşmak mümkün değil. Bu rakamları da işin içine eklerseniz aslında büyük resmi çok daha net görebiliriz.
Kulübün son 2,5 yıldır yaptığı transferlere ve gelir-giderlere bakıp ardından Ümit Özat’ın açıklamalarını okuyunca “bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” sözü aklınıza geliyor. Çünkü ortada kocaman bir saçmalık var. Bir yandan, “kulübün menfaati ve ülke futbolunun gerçekleri doğrultusunda” para eden her şeyi satmaya kasıyoruz, bir yandan da onların kat ve kat kötüsü yabancı futbolcuları gümrükten mal kaçır gibi satın alıyoruz. Sezon sonunda da aynı yabancıları bedavaya ya da en kötü tazminat ödeyerek gönderip yerlerine hemen yeni yabancılarla dolduruyoruz.
Bu sırada hem son 2 sezonda kasaya giren 67 milyon TL buharlaşıyor, hem de kasamızdaki paranın bir bölümü.
Kulübün son 2,5 sezonda para kazanarak sattığı futbolculardan en fazla para kazanılan İrfan ve Ahmet’in altyapıdan gelmiş olması da işleri daha da sarpa sarıyor. Çünkü bu rakamlar bize, “eğer transferden para kazanacaksanız yabancı değil altyapıdan oyuncuları takıma yerleştirmelisiniz” diyor! Ama biz ne yapıyoruz, 2,5 sezonda 28 yabancı, 11 yerli futbolcu transfer ediyor ve altyapıdan yetişen gençlerin önlerini tıkıyoruz.
Devre arasında futbolcu satılması ve yerlerine oynayacak oyuncuların dışarıdan transfer edilen “soru işaretleri” ile doldurulmaya çalışılması ise işin bir başka boyutu. Alınan futbolcuların çok büyük bölümünün kariyerinde düşüşte olması, sahada gösterdiği oyuna bakıldığında, ayağı sağlam ama fiziği kötü, fiziği iyi ama hızlanamıyor, kumaşı sağlam ama umursamaz gibi, “tam bir futbolcu” olmaması da işin daha vahim tarafı.
Oysa Gençlerbirliği bir spor kulübüdür ve bu kulübün geleceği düşünülüyorsa ilk hedefinin sportif başarılar olması gerekir. Sportif başarılar aynı zamanda taraftar sayısının ve taraftar gelirlerinin artmasını, “puana para” gibi uygulamalardan daha fazla gelir elde edilmesini ve kulübün transfer edeceği futbolcular için albenisinin artmasını sağlayacaktır. Ama sadece son 2,5 sezona bile bakarak, yönetimin tam tersini hedefleyip başarısız olmak için elinden geleni sonuna kadar zorladığını görebiliyorsunuz.
Şu anda tribünde olanların çok büyük bir bölümünün 2002-2004 yılları arasında Gençlerbirliği’nin kazandığı sportif başarılar sonucunda Gençlerbirliği taraftarı olduğunu görmek gerekir. Eğer yeni bir başarı dalgası ya da en azından “akıllıca” işler yapılmazsa kulübün ileride yaşayabileceği kötü günler için kendisini sahiplenecek kimseyi bulamayacağı gün gibi ortada duruyor.
Özat’ın açıklamalarına geri dönersek; Gençlerbirliği kulübü son 10 sezondur görevine son verdiği teknik direktörlerin tamamına yakınını “transfere karıştığı” gerekçesiyle gönderdi. Özat ise yönetimin aklındaki en uygun adam olduğunu yaptığı açıklamalarla bir kere daha gözler önüne serdi. Kısaca, transfere karışmayacak, ne verilirse onunla takımı kümede bırakma başarısını (!) kazanacak bir teknik direktör olduğunu gösterdi!
Gençlerbirliği’nin daha önceki transfer çalışmalarını kaleme aldığım “Gençlerbirliği Gerçekten 3’e Alıp 5’e Satıyor Mu?” yazısını gözden geçirmenizi öneririm…