Sinir, Nefret ve Çaresizlik!

Salı akşamı normal saatimde kapımın önündeydim. Anahtarı kilide sürüp çevirdikten ve kapıyı ittikten sonra 1 saniye içinde, önce yüzüme çarpan rüzgarı, ardından da kapının arkasındaki mandalın takılı olduğunu fark ettim. “Hırsız girmiş!” diye geçirdim aklımdan. Birkaç kere daha kapıyı açmayı denerken, bir yandan da “başka bir şey olabilir mi?” diye hırsız fikrinden kaçmaya çalışıyordum. Ama sonuç değişmedi. Hemen dışarı çıkıp balkona baktım. Yan taraftaki cam sonuna kadar açıktı. “Eyvah!” dedim…

Karşı komşumuz Kürşat abinin kapısını çalıp “abi ne yapmalıyım şimdi?” diye sordum. Polisi ara dedi. Karakolun numarasını verdi, aradık. Evine buyur etti biraz laklak ettik. Haliyle tek gündem maddemiz hırsızlıklardı. Karşı apartmanın 3. katını girecek kadar gözü dönmüş hırsızlardan, apartmanın ön cephe 2. katına daha yazın girilmiş olmasına kadar birçok örnekleme yapıldı, anımsama paylaşıldı. Ben ise geri planda evden nelerin götürülmüş olacağını düşünüyordum. Çünkü bana göre evde çalınacak değerli bir şey yoktu! Belki masaüstü bilgisayarım, belki de (birkaç gün önce bir arkadaşımın çalındığını söylediğinden olacak) pasaportum ama başka ne vardı ki evde?

Yarım saat bekleyişin ardından polisler geldi. Balkona kısa bir bakış attılar. Ardından bana dönüp sakince “tırmanır mısınız, yoksa çilingir mi çağıralım” dediler. Kısa bir afallamanın ardından “tırmanırım” dedim.

Siyah ovalimsi ayağında derince oval bir çizik bulunan Toshiba 40’, 40xv733g LCD televizyonumun yerinde yeller esiyordu. Canım sıkıldı. Televizyonu çalabileceklerini aklımın ucuna bile getirmediğim için kendimi suçladım!

Polisler odalara ve balkona kısa bir bakış attıktan sonra evrak işlerine geçtiler. Nüfus cüzdanımı verdim, karalamaya başladılar. Ben ise yatak odasında tüm çekmecelerin açık halini görünce hırsızlığın gerçekliği ile yüzleştim! İlk aklıma gelen pasaportumdu. Zaten çekmece açık olduğundan yerinde olduğunu görmem zor olmadı! Ardından polisin “Bir şeye dokunmayın. Olay yeri incelemeden gelecekler” sözlerini işitip odadan çıktım.

Çalışma odasına girdiğimde, download yapması için açık bıraktığım bilgisayarın ışıklarının yandığını görmek içime anlık da olsa bir rahatlık verdi. Sanki hiçbir şey olmamıştı. Sanki her şey yolundaydı. Sanki o oda güvenliydi!

Polislerin rutin sorularını cevaplamak için odaya döndüm. Ardından salonda volta atmaya ve her bir ayrıntıya onlarca kez göz geçirmeye başladım. Mutfaktaki kağıt/cam poşetinin içini ikili koltuğa döktüklerini fark edip şaşırdım. Pislik olsun diye mi yapmışlardı? Anlayamadım… (Sonraları playstationı koymak için bir torba aradıklarını ve bunu gözlerine kestirip için boşalttıklarını düşündüm.)

Televizyon sehpasına doğru bakarken Playstation 3’ü de (Seri No: S0118341931) aldıklarını gördüm. Şaşkınlıkla polise söyledim. Kollar da yoktu haliyle. Sadece power kablosunu almamışlardı.

Yatak odasına bir kere daha gittim. Yorgan, yastık falan ters çevrilmişti. Niye? diye düşünürken çarşafın olmadığını fark ettim. Belli ki televizyonu ona sarmışlardı!

Televizyonun seri numarasını soran polise faturasını verdim. “Size lazım olur mu fatura? Fotokopisini alabiliriz” diye sordular. “Televizyon yok, ne işime yarayacak ki, sizde kalabilir” dedim. Bir süre sonra polise umutsuzca, “bir şey bulunmaz herhalde değil mi?” diye sordum. Muhtemelen beni rahatlatmak için, “Yoo, parmak izinden belki çıkar!” diye yarım ağızlı bir cevap verdi. Evrak işlerinden sonra olay yeri incelemeyi aradılar ve gittiler.

Birkaç dakika sonra Kürşat abi yemeğe davet etti. Bir yandan yemek yiyip bir yandan da laklak ettik. Futboldan bahsettik, biraz da olsa olanlardan uzaklaştım. Ardından eve geçtim. Evin içinde volta atmaya devam ettim. Bir süre sonra “kendi evimde bir yere dokunmadan” beklemenin ne kadar iğrenç ve çaresiz bir duygu olduğunu anladım!

Yaklaşık 2 saat sonra olay yeri incelemeden geldiler. Biri fotoğraf çekerken, diğeri parmak izi için uygun bir yer arıyordu. Nüfus cüzdanımı verdim, evrakları karalamaya başladılar, prizde (muhtemelen benim olan) bir parmak izi bulundu. Bunu ve benim parmak izlerimi de alıp gittiler.

Onlar evden ayrıldıktan sonra ilk iş yatak odasına gidip ortalığı toplamaya başladım. O an, hırsızın en sevdiğim 3 kazaktan 2 tanesini de aldığını gördüm. “Yuh!” dedim. İyice sinirlenmiştim.

O gece evde kalmadım. Sonraki sabah “acaba nereden girmişler” diye balkonu ve ön kapıyı incelemeye gittiğimde üst komşum selam verip “hayırdır” diye sordu. Durumu anlatınca, iki kere evine hırsız girdiği için genelde sigara içmeye arka balkonuna çıktığını ve etrafı gözlediğini söyledi. Dün 17 civarlarında birinin saniyeler arasında bir şeye sarılı büyükçe bir şey taşıdığını tanıklık ettiğini söyledi. “Mavi çarşafımı almışlar. LCD televizyonumu da” dedim. “Aaa evet mavi idi!” dedi. Olayın çok hızlı olması ve yan apartmanın bahçe katına yeni taşınanların bir şeyler taşıdığını düşündüğünden bağırmadığını söyledi ve “keşke bağırsaydım” diye üzülmeye başladı. “Sağlık olsun!” dedim.

Şirkete giderken Playstation’ımı satın alacak kişinin internete girdiği ilk an, benim “macanilari-com” kullanıcısı ile login olacağı aklıma geldi. Arkadaşlardan macanilari-com ya da malicetinkaya kullanıcılarıma “ps3’ün çalıntı olduğunu anlatan” bir mesaj atmalarını rica ettim. Birkaç kişi işe yaramayacağını söyledi ama en azından kendimi tatmin ediyordum! Yani sadece deniyordum…

İş yerinden erken çıktım. Eve geldiğimde ilk gözüme çarpan televizyonun yerinde olmaması idi. Dün yaşadıklarım “önceki bölümdekiler” tadında gözümün önünden geçip gitti. Garipti!

Üzerime hırkamı almak için yatak odasına gittiğimde hırsızın onu ve pantolonumu da aldığını fark ettim! “Allah belanı versin!” diye bağırdım. (Sonraları tekrardan karşılaştığım üst komşuma giysilerimin çalınmasından bahsettiğimde, bir süre beni süzdükten sonra “Aaa, evet. Sizin gibi genç, zayıf biriydi!” dedi.)

Evdeyken Zeynep aradı ve yenisini alana kadar eski televizyonlarını kullanabileceğimi söyledi. Teşekkür ettim.

Akşam kuzenim Anıl aradı. PS3’ün seri numarasını istedi. “Aklımızda olsun. Hani birileri falan satmaya getirir…” dedi. Ben de evde seri numarasını ararken, hem Sony’nin Euroasia garantisi üzerinde hem de fatura da olmak üzere 2 tane farklı numara olduğunu gördüm. Sabah Sony’nin 4447669 numaralı telefonunu aradım ve ps3’ümün çalındığını, seri numarasını aradığımı söyledim. Hattaki kadın önce kuşkulu davrandı ama sonra elimdeki numaraları okuyunca bana, “siz elinizdeki garanti belgesi ile kolluk kuvvetlerine başvurun. Onlar bizle iletişime geçiyorlar ve biz de playstationlarda cep telefonlarındaki imei numarası gibi bir numaradan takibini yapabiliyoruz” dedi. İlk iş olarak karakola gidip söylediklerini yapacağımı iletip teşekkür ettim.

Bugün karakola gidip başvuruda bulunacağım. En azından sadece deneyeceğim…

Olayın üzerinden yaklaşık 48 saat geçti. Bu süre zarfında konuştuğum ailem ve dostlarım (biraz da beni rahatlatmak için), “cana gelmesin de mala gelsin” ya da “en azından bunla kurtuldun” dediler. İşin iyimser kısmında da zaten bunlar yer alıyor. Ve evet, haklılar. Son 2 yılda kişisel olarak “metaya değer vermeme” konusunda büyük mesafe kat ettiğimi düşünüyor. O yüzden yok olmalarını iyimser tarafımda eritip, yok edebiliyorum!

Ama işin bir de kötümser kısmı var. Hayatımda ilk kez böyle bir şeyle karşılaşmanın verdiği afallama ve çok sinirli olma halim var. Kıçımızı yırtarak kazandığımız paralarla aldığımız malların (bir çöp kibriti dahi olsa) birileri tarafından haksız olarak elimizden alınmasının öfkesi var. Bundan sonra “eve hiçbir şey almayacağım!” hissi var. Ya da “alacaksam en değersizini alayım ki tekrar çalmayı düşünmesinler”in psikolojik ağırlığı var. 48 saat içinde onlarca kez “polis bir şey bulamıyor”u duymanın sinir bozukluğu var. Birilerinin en güvenli yerimiz olduğunu düşündüğümüz evimizde dolaşmış olmasının can sıkıcı, pis hissi var. Nefret var. Küfür var. Kızgınlık var. Sinir harbi var!

Evet, benim de güvenlik anlamında bazı hatalarım var. “Bir şey olmaz” diye umursamadıklarım var. Bu yüzden kendime kızgınlıklarım da var.

Ama en çok, bir daha olmaması için neler yapmam gerektiğinin büyük soru işaretleri, şaşkınlığı, bilinmezliği ve çaresizliği var!

“Sinir, Nefret ve Çaresizlik!” üzerine 5 yorum

Ozge Balkiz için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.