Braveheart (Cesuryürek)

TÜR: Biyografi, Dram, Tarih, Müzik. SÜRE: 178 Dk. ÜLKE: Amerika. YAPIM YILI: 1995. imdb: 8,4. Tomatometer: %75…

İngiltere Kralı I. Edward’a karşı bağımsızlık savaşı başlatan William Wallace’un hikayesini anlatan Cesuryürek, konusu, anlatımı, oyunculukları ve James Horner imzalı efsanevi müzikleriyle oldukça başarılı bir biyografik dram filmi.

Hayatım boyunca en fazla izlediğim film olan Cesuryürek, aynı zamanda siyasetçilere olan inançsızlığımın da tohumlarını ekmemi sağlayan bir başyapıt.

Konu

MS 1280 yılında, “Uzunbacaklı” Edward (Patrick McGoohan) İskoçya’nın büyük bir bölümünü işgal eder ve işgal sırasında William Wallace’ın (Mel Gibson) babasıyla ağabeyini öldürür. Amcası tarafından yurtdışında büyütülen Wallace, yıllar sonra Uzunbacaklı’nın zalim yönetiminin sürdüğü İskoçya’ya döner. Çiftçilik yaparak sakin bir yaşam kurmak isteyen Wallace beladan uzak durmaya çalışır. Çocukluk aşkı Murron’a tekrar âşık olan Wallace kralın koyduğu primae noctis yani gelinin ilk gece İngiliz asille yatması emri yüzünden gizlice evlenirler. Fakat bir gün, kasabadaki İngiliz askerleri Murron’a tecavüz etmeye çalışır ve ardından çıkan karmaşanın ardından öldürülür.

Hakkında

Senaryosunu Randall Wallace’un yazdığı Cesuryürek’in yönetmen koltuğunda Mel Gibson oturuyor.

10 dalda Oscar ödülüne aday gösterilen Cesur Yürek, En iyi Film, En İyi Yönetmen dahil 5 ödülün sahibi oldu.

Yapım imdb’nin En İyi 250 Film listesinde 75. sırada yer alıyor.

65-70 milyon dolar bütçesi olan Cesuryürek, 213 milyon dolar gişe hasılatı elde etti.

Ivır Zıvır

Mel Gibson ilk başlarda William Wallace rolünü oynamak için yaşlı olduğunu düşündüğünden oynamak istemedi. Fakat yapım şirketi olan Paramount sadece rolü onun oynaması koşuluyla finans sağlayacağını söyleyince rolü kabul etti.

Filmin yorgun figüranlarından biri, Mel Gibson’ın setteki çocuklarından birini ayakçı zannedip ondan bir fincan çay getirmesini istedi. Gibson olayı işitme mesafesindeydi ve başını sallayarak ve oğluna “Git, al” diye fısıldadı.

Mel Gibson 2009’daki bir röportajında filmin büyük ölçüde hayal ürünü olduğunu kabul etti, ancak değişikliklerin dramatik amaçlar için yapıldığını da ekledi.

Film boyunca Wallace’ın en güvendiği iki askeri İskoç olan Hamish ve İrlandalı Stephen’dır. Hamish’i İrlandalı aktör Brendan Gleeson ve Stephen’ı İskoç aktör David O’Hara oynadı.

Mel Gibson filmle ilgili olarak şunları söyledi: “Bazı insanlar hikayeyi anlatırken tarihi alt üst ettiğimizi söylediler. Bu beni rahatsız etmiyor çünkü size verdiğim şey sinematik bir deneyim ve bence filmler öğretmekten ve ilham vermekten önce eğlendirmek içindir. Muhtemelen tarihsel yanlışlıklar vardır ama belki de yoktur çünkü adam hakkında çok az geçmiş bilgi var. Onun hakkında okuduğum bazı şeylerde, filmdeki kadar iyi biri değildi. Onu biraz romantikleştirdik ama bunu filmin dili için yaptık. Aslında o bir canavardı sonuçta her zaman duman kokardı çünkü her zaman insanların köylerini yakıyordu. Vikinglerin “çılgına dönmüş” dediği türden biriydi. Ama dengeyi biraz değiştirdik, çünkü bir iyi adam bir de kötü adam olmalı ve her hikayenin kendi bakış açısı vardır.”

İskoç Highlands’deki birkaç sahne dışında, filmin neredeyse tamamı İrlanda’da çekildi.

Pek çok İskoç, ulusal bir kahraman olarak kabul edilen Robert the Bruce’un filmde canlandırılan karakterinden ötürü rahatsız oldu.

Savaş sahneleri için 1.600’e kadar ekstra kullanıldı. Çoğu, yedek İrlanda Ordusu olan F.C.A.’nın üyeleriydi. Ayrıca rekabetin yaygın olduğu, aynı bölgeden gelen şirketlere ait ekstraların savaş sahnesindeki performansları bu rekabet yüzünden olsa gerek oldukça gerçekçiydi.

Kral I. Edward’a “Uzunbacak” denmesinin sebebi o zamanın bir erkeği için alışılmadık derecede uzun olmasıydı ve boyu 1.88 m idi. William Wallace ise ondan da uzundu ve 1.96 m boyundaydı. Ancak onu canlandıran Mel Gibson sadece 1.77 m iken, Patrick McGoohan (Edward I) tam olarak 1.88m boyundaydı.

Mel Gibson 40’larındayken oynadığı karakter 20’lerindeydi.

Figüranlar güneş gözlüğü ve kol saati taktığı için birkaç büyük savaş sahnesinin yeniden çekilmesi gerekti.

Senarist Randall Wallace, 1983’te Edinburgh’u ziyaret ettiğinde Edinburgh Kalesi’nin dışında yer alan bir William Wallace heykeliyle ilk kez karşılaştı. Kendi adını taşıyan 14. yüzyıl figürünü hiç duymamıştı, ancak kendisine “İskoçya’nın en büyük kahramanı” hakkında anlatılan hikayeler, bu konu üstünde araştırma yapmak için yeterince ilgisini çekmişti.

James Cosmo ve Brendan Gleeson baba oğullu canlandırsalar da aslında aralarında sadece 7 yaş var.

Wallace’ın gerçekte karısının adı Marian idi fakat Robin Hood karakterinin karısının adıyla karışmaması için Murron olarak değiştirildi.

Tommy Flanagan’ın yarası gerçek. Glasgow Smile veya Glasgow Grin olarak bilinir.

Mel Gibson, filmdeki vahşi at sahneleri nedeniyle bir hayvan hakları koruma organizasyonu tarafından soruşturuldu. Ancak Gibson’ın asistanlarından biri, videoya kaydedilmiş bazı görüntüleri onlara gösterdiğinde sahnelerdeki atların gerçek olmadığına ikna oldular.

Senarist Randall Wallace başlangıçta William Wallace’un yetişkin olarak anlatılmasına ve çocukluğuna ait anların ara ara ekrana gelmesine karar verdi. Sekans ilk yazıldığında Murron, William’a babasının cenazesinde bir gül veriyordu. Ancak senaryoyu okuyan biri, İngiltere’nin geleneksel sembolü olan gülün hikayede öne çıkan bir özellik olarak uygunsuz olacağına dikkat çekti.

Savaş sahneleri için tasarlanan mekanik atlar 91 kilogram ağırlığındaydı.

Birkaç ay süren savaş sahnelerinin çekiminden sonra, sette yaşanan en kötü yaralanma, burun kırılmasıydı.

Yapım 1280 ile 1314 yılları arasında geçiyor.

Mel Gibson, dijital efektler kullanmak yerine havada uçan gerçek okları filme almaya karar verdi.

Argyle Wallace’ı canlandıran Brian Cox’a önce daha büyük bir rol teklif edildi, ancak daha iyi olduğunu düşündüğü için Argyle rolünü üstlendi.

***Filmle İlgili İçerik / Spoiler Uyarısı***

Bir asilzadenin sıradan bir adamın geliniyle düğün gecesinde seks yapma hakkına sahip olduğu “Primae noctis”, Britanya veya İrlanda tarihinde hiç kullanılmadı. Halihazırda yönetilmesi zor olan yeni fethedilen topraklarda isyanları teşvik ederdi. Kıtada, özellikle Fransa’da daha yaygındı.

İrlandalılar gerçekte William Wallace’a karşı savaştılar. Mel Gibson, İrlandalıların İskoçlarla güçlerini birleştirdiğini göstermeye karar verdi çünkü modern izleyiciler İrlandalıları ve İngilizleri aynı tarafta görünce kafası karışabilirdi. İskoç ve İrlandalı aktörler de birbirleriyle dövüşmeyi reddettiler.

Sonlara doğru, Hamish’in Wallace’ın kılıcını havaya fırlattığı sahne senaryoda yer almıyordu.

Prenses Isabella 1308’e kadar İngiltere’ye ayak basmadı, bu nedenle Wallace’ı yaklaşan Falkirk Savaşı hakkında uyarmak için İngiltere’de olamazdı.

Aralık 1991’de bir İspanyol dergisiyle yaptığı röportaj nedeniyle ağır bir şekilde eleştirilen Mel Gibson, filmin Galler Prensi’ni (ve gelecekteki Kral II. Edward’ı) efemine bir eşcinsel olarak tasvir etmesi nedeniyle homofobiyle suçlandı. En az beş çocuk babası olan II. Edward’ın eşcinsel veya hatta biseksüel olup olmadığı konusunda tarihçiler arasında güçlü bir anlaşmazlık var. Edward I’in oğlunun sevgilisini bir kale penceresinden attığı sahne özellikle homofobiyi kışkırttığı için eleştirildi. Sevgili, yine evli olan Piers Gaveston’a dayanıyordu; birçok tarihçi, Edward’ın eşcinselliğiyle ilgili bu hikayelerin, Kral’ın düşmanları tarafından onu itibarsızlaştırmak için icat edildiğine inanıyor. Gibson, filmin tanıtımını yaparken “Playboy” dergisine 1995 yılında verdiği bir röportajda tartışma için özür dilemeyi reddetti. Ancak, Ocak 1997’de, Komplo prensibi (1997) setinde gey hakları örgütü GLAAD (Hakarete Karşı Gay ve Lezbiyen İttifakı) temsilcileri için bir zirveye ev sahipliği yapmayı kabul etti. GLAAD liderleri, filmin sözde homofobisi nedeniyle kendilerinden özür dilemediği için hayal kırıklığına uğradıklarını belirtti. “The Daily Telegraph” ile 1999’da yaptığı bir röportajda Gibson, 1991’deki tartışmalı röportajından dolayı “pişmanlığını” kabul etti ve o sırada votka içtiğini ve sözlerinin sık sık onu eleştirmek için kullanıldığını iddia etti.

William Wallace’ın bağırsaklarının deşilmesi ayrıntılı bir şekilde filme alındı, ancak negatif test izleyici tepkisi nedeniyle çerçevenin dışında olduğu ima edilecek şekilde kesildi.

Mel Gibson, ölüm sahnesinde gerçekten bir an kendini astı. İpin kesilmesi gerekiyordu. Gibson, “Bütün bu insanlar tepemde dururken uyandığımı hatırlıyorum,” dedi.

William Wallace, idam edilmeden önce Isabella ile konuşurken şu meşhur sözü söyler: “Her insan ölür – Her insan gerçekten yaşamaz.” Genellikle “Cesur Yürek” karakterine atfedilen bu ünlü alıntı, aslında “Beşiği Sallayan El, Dünyayı Yöneten Eldir” şiirini yazmasıyla ünlü 19. yüzyıl Amerikalı şair William Ross Wallace tarafından yazılmıştır. Filmdeki William Wallace ile hiçbir ilişkisi yok.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.