Gençlerbirliği’nin Hentbol Erkekler Süper Ligi’nde mücadele eden bir takımı olduğunu, Tanıl ve Necdet abinin öncülüğünde Alkaralar’a yazılan yazılardan öğrenmiştim. Bu yazılardan birinde Tanıl abi şunları yazmış ve Necdet abi de paylaşmıştı;
“Ben bu olayı, bir Gençlerbirliğisever olduğunu söyleyen ve ara ara maçlarımıza gelen hentbolcu Özgür Eryılmaz’ın gelip haber vermesiyle öğrendim; sonra zaten medyada da yer aldı: Gençlerbirliği’nin bu sezon Hentbol Süper Liginde takımı var!
Hikâye şöyle…
Daha önce başka bir vesileyle varlığından haberdar olduğum bir kulüp vardı: Yine Ankara Hentbol İhtisas Kulübü. Bildiğim kadarıyla bir grup sporcu velisinin, çocukları hentbolu düzgün şartlarda sürdürebilsin diye kuruluşuna ön ayak oldukları bir kulüp.
Statüye göre, Futbol Süper liginde yer alan bir kulüp, hentbol şubesi olması halinde doğrudan Hentbol Süper Liginde de oynamaya hak kazanıyormuş. İşte, Ankara Hentbol İhtisas Kulübü de Gençlerbirliği’ne başvurup bizim isim hakkımızı aldı, transferlerle kadrosunu takviye etti ve Hentbol Süper Liginde mücadeleye başladı.
İlişikte Özgür arkadaşımızın yolladığı takım fotoğrafı görülüyor. Ciddi ciddi ve resmen, Gençlerbirliği hentbol takımı!
İlk hafta deplasmanda, iddialı bir takım olan Nilüfer Belediyesi’ne 29-20 yenildiler. Bu hafta sonu Trabzonspor deplasmanındalar. Üçüncü haftada ise 28 Eylül cumartesi 17’de Ankara’da İstanbul Yeditepe ile oynayacaklar. Maçları Yıldız’da Barış Manço Parkının yanındaki hentbol federasyonu salonunda oynayacaklarmış.
Özgür arkadaşımız, taraftarların kendilerine ilgi göstermesini can-ı gönülden diliyor. Aktarıyorum.”
Geçen pazartesi evimizde oynadığımız Karabük maçını tribünden izlerken Tanıl abi, “gelecek cumartesi önce hentbol takımımızın Mersin ile oynadığı maça gidelim, ardından da deplasmandaki Kayseri maçını izleyelim ne dersin?” diye sormuş ve ben de “seve seve” diye cevap vermiştim.
Dün saat 13’de Tanıl, Necdet ve Ozan abiyle buluşarak, hayatımda ilk kez hentbol maçı izlemek üzere, (eski iş yerimin yanında yer alan ve öğle tatillerinde dolaşırken inşaatına şahit olduğum) Turan Güneş’in arka tarafında bulunan Türkiye Hentbol Federasyonu Salonu’na ulaştık. Yeni yapılan salon pırıl pırıl görünüyordu. Bir yandan bir şeyler atıştırıp muhabbet ederek, bir yandan da sahada ısınan oyuncuları izliyorduk. Ardından tribündeki yerimizi alırken Ramazan’da ekibe katıldı ve sayımız %25 oranında artarak 5 kişiye ulaşmış olduk.
Karşılaşma başladığında ilk ilgimi çeken şey kalecimiz Nevzat’ın 40’larında görünen mizacıydı. Tanıl abiye, “yaşlı görünüyor kaç yaşındadır ki?” diye sordum ama o da bilmiyordu. Tezahürata Tanıl abinin “Haydi Gençler!”iyle başladık. Sonrasında genelde Necdet abinin yönlendirmeleriyle tezahüratlar yapıyorduk.
Futbolun skor kısırlığıyla karşılaştırıldığında hentbolun gol bolluğu enteresandı. Geçen hafta da maçta olan Necdet abi, her golden sonra “iki geliyor iki”, “üç, üç, üç” diye tempo tutarak ortama uyum sağladığını bizlere kanıtlıyordu.
Bir yandan maçı izlerken, bir yandan da canlı canlı hentbol kurallarını öğreniyorduk. Bu yüzden herhangi bir pozisyondan sonra, “a! peki şimdi niye rakibe verdi topu?”, “abi az önce çok kolay sarı vermişti, şimdi niye vermiyor? Adamı çekti işte!” ya da “ha! Demek ki kaleciden değil savunmadan top dışarı çıkarsa rakip alıyor abi topu!” gibi şaşkınlığı bol cümleler dökülüyordu ağızlarımızdan.
Bu arada zaman ilerliyor ve kırmızı-siyahlılar maçı 1-2 sayıyla da olsa önde götürüyorlardı. Tanıl abi ise takım hakkında kısa kısa bilgiler aktarıyordu. İlk kez Süper Lig’de mücadele eden Alkaralar, 14 takımlı ligde oynadığı ilk 9 maçı kaybetmişler ve doğal olarak “kesin düşer” notunu almışlardı. Ama 10. haftadan itibaren sürpriz galibiyetlere imzalarını atmaya başlamışlar ve düşme hattından bir adım da olsa yukarı çıkmayı başarmışlardı.
İlk yarının ortalarında ekibe Erdem de katıldı. Artık 6 kişiydik. Ama daha güzeli 2 tane Gençlerbirliği bayrağını da yanında getirmesiydi. Birini itinayla tribünün önüne astı, diğerini de eline alıp ara ara salladı.
Necdet abinin maç boyunca söylediği türkü-tezahüratlar ve eski tezahüratlar görülmeye değerdi! Hatta birinde Ozan abi bana dönüp, “zorlama mali, bunu anımsayamazsın çünkü muhtemelen sen doğmadan önce söyleniyordu bunlar!” bile dedi!
İlk devreyi Gençlerbirliği bir sayı önde tamamladı. İkinci yarıya ligde 6. sırada olan Mersin SK daha iyi başladı ama sonrasında özellikle Nevzat’ın güzel kurtarışlarıyla kırmızı-siyahlılar farkı açmaya başladı. Kısacası keyfimiz görülmeye değerdi.
Bu arada, arkamızdaki sırada oturan adamlardan biri, “futbol takımında iş yok, bari hentbol takımına sahip çıkın. Getirin valla tüm tribünü! Takım oldukça iyi gidiyorlar. Renk kattılar lige” diyor ve kaleci Nevzat’ın 45 yaşında olduğunu söylüyordu!
45! Şaşırmıştık. Ozan abi, “demek ki ben de biraz forma girsem, oynayabilirim!” deyip ardından kahkahayı bastı!
Maçı 3 sayı önde götürürken sahada enteresan şeyler olmaya başladı. Eski Sivaslı futbolcu Mehmet Yıldız’a benzettiğimiz Mersin’li oyuncu ile itişen bir oyuncumuz kırmızı kartla oyun dışında kaldı. Ardından anlamadığımız bir şekilde iki oyuncu daha ceza aldı ve sahada 4 kişi kaldık. Maçın bitmesine 90 saniye gibi bir süre vardı. Santrada 3 kişi paslaşırken geriden gelen kaleci Nevzat topu alıp sürmek istedi. Ama rakibi ile girdiği mücadele sonucu yerde kaldı. Hakem devam deyince Mersin’liler boş kaleye topu fırlatıp farkı ikiye indirdiler. Bu sırada hakeme tepki gösteren Nevzat da oyundan atılınca (şaka gibi ama!) sahada 3 kişi kalmıştık! Maç yeniden başladığında topu alan bir oyuncumuz yerde sektirerek geriye doğru koştu, bir süre topu sakladı ve maç 27-25 üstünlüğümüzle tamamlandı. Böylece takım puanını 14’e çıkartıp 11. sıradaki yerini sağlamlaştırmıştı.
Maçtan sonra takımı alkışladık. Ardından oyuncular yanımıza kadar gelip tek tek, desteğimiz için teşekkür edip elimizi sıktılar, hem hoşumuza gitmiş hem de şaşırmıştık. Bu arada (sanırım) Erdem, oyuncularımızdan Özgür’e, “şimdi kırmızı kart gören oyuncu haftaya oynayacak mı?” diye sorarak kuralları tam adamından öğrenmeye çalışıyordu. O da, “rapora göre aslında, bazen oynuyor bazen oynamıyor bakalım göreceğiz” diye cevap vererek bilgimizi önemli ölçüde arttırdı.
Tribünleri boşaltırken, “dile kolay ilk maç, ilk galibiyet!” diye düşünüyordum. Moral vericiydi 🙂
Dışarıda sağanak yağmur vardı ve bizler de bir hatıra fotoğrafı çektirdikten sonra çıkışa doğru yürümeye başladık. Bu arada yanımıza gelen eski bir hentbolcu olan, kadın spor yazarı, kendini tanıttıktan sonra maça renk kattığımızı, 6 kişi olmamıza rağmen tezahüratlarla oyuna etki ettiğimizi söyleyip, desteğimiz için teşekkür ettikten sonra takımı yalnız bırakmamamızı ve sürekli gelmemizi rica etti.
Salon’dan çıkarken Ozan abi, “bir maça geldik 30 kişi teşekkür etti. Demek ki, Gençlerbirliği’nin eskrim takımının maçına gitsek ilah oluruz ilah!” demesiyle kahkaha atıyorduk.
Günün ikinci etkinliği olan Kayserispor maçımızı izlemek için Gençlerbirliği Eski Futbolcular Derneği’ne doğru yola koyulmuşken Tanıl abi, takımla Kayseri’de bulunan Ali Ekber abiye mesaj atıp, “hentbolcular yendi, sıra sizde” diye moral verici bir mesaj atıyordu.
Ama günün ikinci kısmı hiç de güzel geçmedi. Kötü bir maç sonucunda peş peşe 3. kez kaybederek ateş hattına iyice yaklaştık.
(Maçta neler yaşandığını yazarak bu güzel yazının havasını kaçırmayayım. Maçta yaşananları okumak isterseniz buyurun: “Sağ olsunlar(!) yıllardır tek hedefi, ‘kümede kalmak’ olarak belirleyen Gençlerbirliği’nin… Kayserispor – Gençlerbirliği maç anım.)
Dernekten çıkıp arabaya doğru yürürken Tanıl abi, futbol takımı konusundaki sonsuz umutsuzluğumuzu özetliyordu, “hentbol takımı hayatımıza tam zamanında girdi!”
Dip not: Tanıl Bora 29 Ocak’ta Radikal’deki köşesinde yazdığı “Hop, entbol var!” başlıklı yazısında hentbolu şöyle tanımlamıştı: “Çocukluğumuzda futbol oynarken top ele değdi mi ‘hop, hentbol!’ diye bağrışırdık, ‘el’ yerine ‘ent’ veya ‘entbol’ denirdi. Bir faulün adıydı yani hentbol. Şimdi düşünün, böyle bir sosyalleşmeden geçmiş kuşaklar nezdinde hentbol sporunun ne itibarı olabilir? Oysa kale var, top var, top kaleye girince sayı yazıp adına da ‘gol’ diyorlar. Helâl bir spor yani.”