Mutlu olmadığını düşündü. Ne zaman düşünmemişti ki? Gerçekten! En son ne zaman mutsuz değildi? “Mutlu değil” diye geçirdi içinden. “En son mutsuz olmadığım gün hangisiydi?”
Mutsuzluğunda biraz o, biraz da kendisi vardı elbette. Elbettenin vurgusu, yaşadıkça önce koyulaşmış ardından da sıradanlaşmıştı. En korkutucu olanın sıradanlaşmak olduğunu düşündüğü günleri anımsadı. Oysa acıyı hafifleten en değerli şeydi. Yaşamışlık gibi. Öğrenmişlik gibi. Öğrenciden öğretmenliğe dönüşmek gibi.
Duyguların da tek başına var olmadığını öğrenmişti. Her birinin içinde biraz o, biraz da kendisi vardı. Tıpkı mutsuzluğu gibi. Tıpkı mutluluğu gibi.
O da hep aynı değildi. Dün başkasıydı, bugün ise bir başkası. Yarın ise kim bilir, yeni tanışacağı biri olacaktı.
Ama her duygusunda o da vardı. Olsa da olmasa da.
Farkında olmadan öne eğdiği kafasını yukarıya doğru kaldırdı. Gökyüzündeki beyaz bulutların kendisine ne ifade ettiğini anlamaya çalıştı. Yıllardır öğle arasında kaçıp geldiği, bir şeyler atıştırdıktan sonra çimlere uzanarak gökyüzündeki beyaz bulutları anlamaya çalıştığı gibi. Bir çeşit kişisel fal olarak düşünüyordu bunu. Kendisini özel hissettiği nadir anlardan biri. Çünkü hiç kimse onun gördüklerini göremeyecekti. Basit şekillerden bahsetmiyordu elbette. O şekillerin hissettirdikleri sadece ona aitti.
Bir süre falına baktıktan sonra kafasını insanların arasında indirdi. Oturduğu bankın önünden geçenlerin yüzlerini takip etmeye başladı. Hepsinin kaybettiğini düşündü. Sakince düşüncelerini tekrarladı. Tekrarladı. Heyecanlandı. Yeni bir şeyler keşfetmişti. Yakınlarını düşündü. Yenilgilerini anımsadı. Kafasını kaldırıp bir kere daha onları izledi. Aralarında yenilmeyen yoktu. Olsa olsa fark etmemiş olanlar vardı. Ya da kabullenmemişler. Ama herkes paralel hayatlar yaşıyordu. Ne kadar kabul etmeseler de. Onlar da bir gün yenilgiyi hissedeceklerdi. Her biri kaybetmişlik abideleriydi. Tıpkı kendisi gibi. Tıpkı onun gibi.
Düşüşlerini başkalarında da bulmak hayatını hafifletirdi. Sanki bulduğu her bir benzerlik omuzlarındaki yükü onlarla paylaşmasını sağlıyordu. Kurulan ortak bir bağ ile yükler daha kolay taşınıyordu. Yükün sadece ona sunulan bir lanet olmadığını görmek içini rahatlatıyordu.
Buluşunu paylaşmak istedi. Heyecanla ona doğru dönüp anlatmak istedi. Acılarını azaltmak istedi. Ama orada olmadığını düşündü. Orada olsa da anlamayacağından korktu. Anlamak istemeyeceğinden. Umursamayacağından. Bir kere daha yoku oynayacağından. Bir kere daha olmadığını söyleyeceğinden.
11:21-14:21