Dükkânda sadece berber ve otuzlu yaşlarında bir müşterisi vardı. Kapıdan içeri girdiğinde tıraşa ara verip ona bakan berbere kafasıyla selam verdi ve bekleme koltuklarından açı olarak en uygununa oturdu. Sehpanın üzerindeki gazeteye uzanıp okumaya başladı. Okumak istemiyordu ama gazete kamuflajıydı. Bir yandan okuyormuş gibi yapıyor, bir yandan da ara sıra kafasını kaldırıp saçını kestirmekte olan müşterinin aynaya yansıyan yüz mimiklerini takip ediyordu. Berberin hangi hareketinde müşterinin nasıl bir yüz ifadesi takındığını ilgiyle izliyordu. Bir süre sonra, gözleri genelde kapalı olan müşterinin mimiklerini “bir an önce bitse de gitsem” olarak okudu. Belli ki o da diğerleri gibi berbere gelmeyi “mecburiyet” olarak görüyordu. Yapmak zorunda olduğu bir görev gibi.
Adam, berber işini bitirip müşterisine küçük bir ayna yardımıyla ensesinin durumunu gösterirken çok heyecanlandı. Çünkü ona göre tıraşın en önemli anı buydu. Müşterinin kendi ensesine bakarken yüzündeki ifade onu ele veriyordu. Sanki o an, müşterinin içindekileri, ruhunu, yani gerçek onu görüyordu. Ama adamın robotik bir şekilde arkasındaki ufak aynaya yarım yamalak bakıp, yüzüne takındığı “eh işte, ne bekliyordum ki” mimiği ve yavşak bir ses tonuyla “tamam tamam” diye geçiştirdiğini görünce hevesi bir anda söndü. İçinden “boşa vakit!” diye hayıflandı. Çünkü o da diğerleri gibiydi.
Sıra ona geldiğinde yerinden kalktı ve tıraş koltuğuna oturdu. Gözü ile parayı ödemekte olan müşterinin yüzünü önündeki aynadan bir umut izlemeye devam etti. Ama adam son derece düz, sıkıntılı ve standarttı.
Berber tıraş önlüğünü adama giydirdikten sonra halini hatırını sordu. Birkaç karşılıklı ufak cümle sarf ettiler. Ne, hediye paketini bir an önce açmak isteyen çocuk gibi heyecanlanan adam, ne de çocuğun heyecanının farkında olup bir köşede onu izleyen ebeveyn gibi duran berber konuşmayı uzatmak istemiyordu. Berber hazırlıklarını bitirdikten sonra hiçbir şey demeden işe koyuldu. Adam koltukta nasıl duracağını, berberin kestiği bölgeye göre kafasının hangi pozisyon ve açıda duracağını çok iyi biliyordu. Gözleri sürekli açıktı ve sanki aynada başka birini izliyormuş gibi devamlı yüz mimiklerini takip ediyordu. Genelde robotik hareketler yapan müşterinin yüz mimiklerini okumak çok zordu. Elini belli etmek istemeyen bir poker oyuncusu gibi anlamsız ve aynı zamanda sert bir asker gibi disiplinli/keskin bakıyordu. Belli ki okunmayı sevmeyen biriydi. Ama adam onu okumakta kararlıydı. Bugün bu işi çözecekti. Birkaç dakika sonra berber ürkek bir şekilde “bir sorun mu var?” diyerek sessizliği bozdu. Adam afalladı. Gözlerini aynadaki müşteriden berbere doğru kaydırdı. Kuşku ve kesinlik içinde “niye?” diye sordu. “Çok gergin görünüyorsunuz” diye cevap verdi berber. “Yoo. Hiç de öyle değil! Çok sakin, huzurlu hatta mutluyum” dedi adam, üsteleyerek. Berber sustu. Adam da müşterinin mimiklerini izlemeye devam etti. Her şey tekrar sessizliğe ve aynılığa büründü.
Tıraşın sonunda berber ensesini göstermek için hareketlendiğinde çok heyecanlandı. Önündeki büyük aynaya yansıyan küçük çerçevedeki ensesine baktı. Gözlerini berbere doğru çevirerek “çok güzel olmuş” dedi ve teşekkür etti. Berber üzerindeki tıraş önlüğünü itinayla çıkartırken müşterinin yüzünü izlemeye devam etti. Ama sadece aynı boşluğu, hiçbir şeyliği buldu karşısında. Adamın elinde müşteriye ait en ufak bir bilgi bile yoktu. Kendini yine ele vermemişti.
Ayağa kalktı, üstünü çırptı. Son bir umut aynaya bir kez daha baktı ama mimikleri hala yüz vermiyordu. Umutsuzca kafasını çevirdi. Elini cebine atıp tek tek katlayarak istiflediği kâğıt paraları çıkarttı. Berber ona bakıp yalvarırcasına “gerek yok” dedi. Ama adam daha sert bir bakış atıp “hiç olur mu öyle şey. O kadar uğraştınız” dedi. Parayı saydı ve berbere uzattı. Berber yüzünü kaplayan sahte bir gülümseme ile teşekkür edip parayı kabul etti.
Adam bir kere daha yenilgiyi kabul edip kafasını aşağıya doğru eğerken kendisini düşündü. Neden berbere geldiğini. Ne bulmayı umduğunu ve bunu neden her gün tekrarladığını…
11:00-17:39