Fuat Çapa, uzun yıllar yurtdışında yaşamış, futbol oynamış, üniversiteye gitmiş, bankacılık ve teknik direktörlük yapmış bir işçi çocuğu. 2007’de Türkiye’deki futbol sistemi (nin arka planı) hakkında çok fazla bilgisi olmadan (ve muhtemelen bu kadar sistemsiz ve kaygan bir yapısı olduğunu aklının ucundan bile geçirmeden) Gençlerbirliği’nin başına gelmişti. Tribünden ve açıklamalarından dolayı samimi, işini bilen, çalışkan ve iyi niyetli biriydi. Hatta Avustralya’nın asist kralı olarak Gençlerbirliği’ne gelen Nick Carle, sadece onun döneminde “iyi” oynamıştı. Fakat Türkiye’deki kaygan futbol sistemi daha sezonun 5. Haftasında ayağını kaydırmaya yetti…
Çapa, sonradan tekrar Avrupa’nın yolunu tuttu. Hollanda’da çalışmaya başladı. 2010’un son günlerinde düşme potansiyeli en yüksek durumdaki takım olan Kasımpaşa’nın başına geldi. Takımı canlandırsa da, kurtaramadı. 2011-12 sezonunda ise Gençlerbirliği’nin başına geçti. 12. Hafta sonunda elindeki sınırlı ve bir önceki sezona göre daha güçsüz kadro ile Gençlerbirliği’ne uzun bir aradan sonra tekrar “takım oyunu” oynatmayı başardı.
Diğer taraftan, bu süre zarfında Türk futbolunda “taraftarla olumlu iletişim” konusunda devrim niteliğinde iki toplantıya imzasını attı. Bu toplantılardaki samimiyeti, içtenliği, açık sözlülüğü ile taraftarlar tarafından çok sevildi.
Fuat Çapa, 26 Kasım 2011 tarihinde NTVSpor’da canlı olarak yayınlanan ve Bağış Erten ile Banu Yelkovan’ın hazırlayıp sunduğu “Yenilsen de Yensen de”ye konuk oldu. Çapa, tıpkı toplantılarda olduğu gibi çok samimi ve içtendi.
Programda bir katılımcının, zaman içinde prensiplerinden vazgeçip geçmeyeceğini sorduğunda Çapa’nın, “Futbolu çok seviyorum ama benim için her şey değil” demesi, bana göre Çapa’nın Gençlerbirliği’ne ne kadar çok yakıştığının en güzel kanıtı idi.
Çapa, programda Türk futboluna çok uzak görünen ama güçlü bir futbol sistemi kurmak için yapılması şart olan bazı projelerden bahsetti. Bu projeler o kadar çok ilgimizi çekti ki, stüdyoda bulunan herkesin başı döndü. “Keşke” dedi. Ama asıl önemli olan bu projelerin tamamı aynı yere, “Sisteme ve İstikrara” yol alıyordu ve bu ülke futbolundaki en büyük sistemimiz, uzun vadeli planların, istikrarın, projelerin ve “yakınlaşmanın” sürekli önünü tıkayan sistemsizliğimizdi. Bu da soruldu Çapa’ya, o da çok basit bir cevap verdi: “elbette zor ama bir yerden başlamak gerek.”
Çapa iki taraftar toplantısında ve Yenilsen de Yensen de’de neler anlattı;
Futbolcu, teknik direktör, teknik ekip, yönetici ve başkandan oluşan kulüp ile taraftarlar arasında kutuplaşmanın olmaması gerektiğini söyledi. Bunun için de Avrupa’da çok yaygın olan “taraftarla olumlu iletişim” toplantılarının yapılması gerektiğini ve bu tarz toplantıların her iki tarafın da kendi açılarından gördüklerini karşısındakilere anlatmasında, fikir alışverişinde çok büyük önem taşıdığını anlattı.
Gençlerbirliği’nde uzun vadeli çalışırsa en başta Kırmızı-Siyahlılara en yakın futbol modeli olarak “Arsenal modelini” uygulamaya koymak istediğini anlattı.
Sürekli yapılıp bozulan ve tekrar yapılan bir futbol sistemi yerine, sağlam bir futbol sistemin kurulmasına ve transfer edilen futbolcuların bu sisteme uymasına önem verilmesi gerektiğini söyledi.
Altyapıya büyük önem verilmesi gerektiğini, onların önlerini açmak ve aynı zamanda yüreklendirmek için sivrilenlerin A takıma alınmalarının doğru olduğun anlattı. Gençlerbirliği’nde çalışması halinde 3 yıl sonra altyapıdan yetişmiş en az 6-7 futbolcuyu A takıma çıkartmak istediğini söyledi.
Kendi babasının işçi olduğunu ve okuma yazmasının olmamasına rağmen Belçika’ya gittiğinde para kazanmak için o ülkenin dilini öğrendiğini, bu yüzden para kazanmak için bu ülkeye gelen yabancı futbolculara da 6 ay içinde Türkçe konuşma şartını getirmek istediğine söyledi. Yabancı futbolcuların Türkçe öğrenmesinin hem ülkeye çabuk uyum sağlamalarında hem de teknik ekip ve diğer oyuncularla daha iyi anlaşmalarında çok büyük önem taşıdığını anlattı.
Çağdaş futbolda topun %40 ortadan, %30 sağ ve %30 sol kanattan oynandığını fakat Türkiye’de bazı takımlarda %70 ortadan, %15 sağ ve %15 sol kanattan oynanırken, birçoğunda %70 ortada, %25 hangi mevki oyuncusu iyiyse o mevkide ve geri kalanı diğer mevkide şeklinde oynandığını söyledi.
Teknik direktörlerin yaptıklarını ve kendilerini hep aynı alışagelmiş cümlelerle değil de daha samimi ve gerçekçi olarak, her platformda dile getirmelerinin anlaşılmaları için çok doğru olduğunu dile getirdi.
Sezon başında futbolcularından tek tek “10 hafta sonra takım olarak nasıl bir kimliklerinin olması gerektiğini” yazmalarını istediğini ve 10. hafta sonunda yazılanlarla kamuoyunda konuşulanları karşılaştırıp aradaki farkları ortaya çıkarttıklarını söyledi…
Fuat Çapa’nın sürekli bahsettiği futbol sisteminin kurulması için istikrarlı ve uzun vadeli bir çalışmanın şart olduğu ortada. Bu yüzden bir Gençlerbirlikli olarak, Fuat Çapa’ya bu şansın “uzun süreli” olarak verilmesi gerektiğine ve bizlerin taraftarlar olarak ona iyi günde kötü günde destek olmamız gerektiğini düşünüyorum.
Yayın Linki: http://www.klasspor.com/tr/yazilar/724-Mehmet_Ali_Cetinkaya_Fuat_Capa_sistem_ve_istikrar.html
“Fuat Çapa, Sistem ve İstikrar” üzerine bir yorum