Tribünde Maç İzlemek

Geçen Pazar akşamı (6.11.11) Ankara 19 Mayıs tribünlerinde olanlar, “lig tarihindeki” birçok ilke “canlı canlı” tanıklık ettiler. Gençler’in en iyi geri dönüşünü, Beşiktaş’ın en kötü geri dönüşünü, Gençlerin ilk kez Beşiktaş’a 4 gol atmasını, Hurşut’un Beşiktaş filelerini 50. kez havalandıran Gençlerbirlikli olmasını…

Gençlerbirlikliler için ilk yarıda yaşanan “ahlar vahlar”ın ikinci yarıda “çıldırışa” dönüşmesi… Skor 2-2’ye geldikten sonra kalp atışlarının hızlanması… Egemen’in kendi kalesine attığı golden sonra heyecanın tavan yapması… Yapılan tezahüratların gücünün artması… Esprilerin havada uçuşması… Maçtan sonra Hurşut’un duble üçlüsü… Necdet ağabeyin “bir baba hindisi”… Çıkışta sıcağı sıcağına paylaşılan maç an(ı)ları… Akabinde gidilen yerlerde maçın üzerine yapılan muhabbetler… Tezahüratlar…

Bu maç, “tüm zorluklara rağmen” formanızı giyip tribünlerden maç izlemenin, “sonuç ne olursa olsun” tanıdığınız ya da tanımadığınız insanlarla bir araya geldiğiniz çatı altında, ortak bir şeyleri paylaşmanın çok güzel olduğunu “bir kere daha” anladığım karşılaşmalardan biri oldu.

Aynı zamanda, acısıyla-tatlısıyla tribünde yaşadığım anların tekrar yüzeye çıkmasını sağladı…

24 Eylül 2003 çarşamba günü saat 16 civarlarında, işten kaçıp geldiğim 19 Mayıs’daki mahşeri kalabalık içinde saatliye girmek için sıra beklediğim ve 3-1’lik nefis bir galibiyet aldığımız Blackburn maçı…

3 Mart 2004 çarşamba günü saat 19:40 civarında “sıradaki gelsin” diye tezahürat yaptığımız 3-0’lık Parma maçı…

30 Mayıs 2009 Cumartesi günü ailecek tribünde yer aldığımız… Eğlenceli başlayan ama yenilen 4 golün ardından kümeye gidip geri döndüğümüz… İnanılmaz bir sinir halinin hakim olduğu 0-4’lük Kayserispor maçı…

11 Mart 2004 Perşembe günü 20:42’de Tanıl ağabeyin bana dönüp “Mali ne olur gol olsun” diyişi ve kalbi güm güm atan benim, bir anda heyecanını unutup, “kesin” bir sesle “atacağız ağabey!” diyişim… Akabinde Filip’in golü ve 19 Mayıs’da o sezon UEFA Kupasını kazanacak olan Valencia’ya “ilk ve tek” mağlubiyeti tattırırken tribünlerin “Kırmızı-Siyah-Şampiyon-Gençler” dörtlüsünü çekmesi…

6 Mart 2004’de maç ertelenir-ertelenmez muhabbetleri arasında tribündeki yerimizi aldığımız… Durmadan yağan lapa lapa karın zemini beyazlaştırdığı… Futbolun oynandığı bölgelerdeki ayak izlerini görebildiğiniz ama bir süre sonra yağan kar ile her şeyin tekrardan sıfırlandığı… Bir gol yiyip akabinde inanılmaz bir baskı kurduğumuz ama bir türlü gol atamadığımız “böyle oynasınlar yenilsinler” sözleri arasında tribünleri boşalttığımız Fenerbahçe lig maçı…

15 Eylül 2006 cuma günü 21:43’de skor 0-4 olunca “ne olur 5. gol olmasın” diye bağırıp çağırdığım ama 3 dakika sonra 0-5 olunca yıkılıp kaldığım… Gençlerbirliği’nin evindeki en büyük hezimetine şahit olduğum… 0-5’lik Manisaspor maçı…

20 Aralık 2006 günü 9 dakikada 3-0 olan ve tüm tribünlerin “Runje runje gol ye” diye tempo tuttuğu Beşiktaş kupa maçı…

11 Aralık 2010 Cumartesi saat 20:00:32’de Hurşut’un golü ile çıldırdığımız… Tipi şeklinde yağan kardan titrerken, takımın iyi oyunu ile ısındığımız… Sonlara doğru Galatasaray seyircisinin Gençlerbirliklilerin her pasında “oley” çektikleri… Ve bir yandan yıkıma başladıkları… Çok ama çok eğlendiğimiz… Ali Sami Yen’deki son lig maçında Galatasaray’ı 2-0 yendiğimiz deplasman maçı…

Üzerinizdeki formayla, kimi zaman yerin dibine girdiğiniz, kimi zaman ise göklere çıktığınız maçları tribünde izlemenin tadına doyum olmuyor. . Bazen sinirden delirseniz bile, bir süre sonra “oradaydım” diyerek hatırladığınız bir anınız oluyor.

Bütçelerdeki dengesizlikler ve kötü yönetimlerden dolayı Anadolu takımlarının albenisi çok az. Statlara giriş çıkışlar çok zor. Çoğu zaman sıkıcı maçlar oluyor. Ama “her şeye rağmen” tribünde maç izlemenin keyfi bir başka oluyor. Zaten, gide-gele tribünlerin aslında sadece maç izlenen bir yer olmadığını öğrenmeye başlıyorsunuz. Çok güzel dostluklar, arkadaşlıklar kurup hayatı paylaştığınızı fark ediyorsunuz. Kötü bir karşılaşmada maçı bırakıp yanınızdakine dönüp muhabbet edebiliyorsunuz. Ve belki de en önemlisi, televizyonun sınırlarının dışında kalan alanlarda yaşananlara şahitlik edebiliyorsunuz. Ve çoğu zaman sınırın dışında kalanlar çok daha büyük zevk veriyor…

Hangi takımı tutarsanız tutun, zaman buldukça yaşadığınız şehirdeki takımların maçlarını tribünden izlemenizi öneririm. Zaten birkaç kere gidip geldikçe ve biraz “sabrettikçe” farklı ve güzel şeyler görmeye başlayacaksınız.  En başta da “televizyon taraftarlığının” futbolu öldürdüğüne şahit olacaksınız…

İlgili maçlar;

2011-2012 Sezonu Spor Toto Süper Lig 10. Hafta Maçı Gençlerbirliği 4-2 Beşiktaş

2003-2004 Sezonu Süper Lig 24. Hafta Maçı Gençlerbirliği 0-1 Fenerbahçe

2003-2004 Sezonu UEFA Kupası 3. Tur 2. Maçı Gençlerbirliği 3-0 Parma AC

2003-2004 Sezonu UEFA Kupası 1. Tur 1. Maçı Gençlerbirliği 3-1 Blackburn Rovers

2003-2004 Sezonu UEFA Kupası 4. Tur 1. Maçı Gençlerbirliği 1-0 Valencia

2006-2007 Sezonu Turkcell Süper Lig 6. Hafta Maçı Gençlerbirliği 0-5 Vestel Manisaspor

2008-2009 Sezonu Turkcell Süper Lig 34. Hafta Maçı Gençlerbirliği 0-4 Kayserispor

2006-2007 Sezonu Fortis Türkiye Kupası D Grubu 4. Hafta Maçı Gençlerbirliği 3-0 Beşiktaş

2010-2011 Sezonu Spor Toto Süper Lig 16. Hafta Maçı Galatasaray 0-2 Gençlerbirliği

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.