25 Eylül 2021, Cumartesi (Lviv)
İlk durak Kiev’de çok beğendiğimiz ve yeniden gidelim dediğimiz Lviv Kurvasan’ın Lviv şubelerinden evimize yakın olanıydı. Birer sandviçi afiyetle yedikten sonra Uber’e atladık ve en çok merak ettiğimiz yerlerden biri olan Shevchenkivskyi Hai Park Müzesi ya da Lviv Etnoğrafya Parkına (Museum of Folk Architecture and Life) gittik. 70’er grivna ödedik ve içeri girdik.
Merkeze yaklaşık 3 km mesafedeki açık hava müzesinde, Ukrayna’daki farklı bölgelerde yer alan köy evlerinin bir benzerleri sergileniyordu.
Orman havası soluyarak yaklaşık 3-4 saatinizi ayırmanız gereken geniş alanda evler ve kiliseler oldukça ilgi çekiciydi.
Cansınla Ürgüp’te kendi evimizi yapalım diye düşündüğümüz şu günlerde bu tarz köy evlerini görmek de ayrıca bir güzeldi. Çünkü dolaşırken bir yandan da bahçesi bu kadar olsa bize yetmez mi, etrafını böyle çevirelim, çatı çok iyi değil mi gibi laklak edip duruyorduk.
1971’de hizmete açılan ve 124 mimari yapıtın yer aldığı müzede bazı bölümler kapalıydı. Biz de turumuzu tamamlayıp çıkışa doğru ilerledik.
Bu arada içinde ördek ve kuğular olan ufak bir gölet gördük. Orada birkaç fotoğraf daha çekindik ve dönüşe geçtik.
Uber çağırdığımızda şoförün adının Onur olması ilginçti. Arabaya bindiğimizde daha önce hem Viyana’daki Schönn Brunn Sarayı’na yakın bir benzinlikte, hem de Kopenhag’da bir markette çalışan ve Türk olmalarına rağmen bizle ısrarla Türkçe konuşmayan 2 kişiyle karşılaştığım için “hi,” dedim. O ise “merhaba” dedi. Bunun üzerine yol boyunca muhabbet ettik. 2,5 yıldır burada yaşadığını ve Kiev’de bir kafe açmasına rağmen korona nedeniyle kapattığını ve Uber yaptığını anlattı. Lviv’e ise birkaç hafta önce gelmişti.
Kahkahalarla Ukraynalıların genelde yabancılara karşı soğuk olduğunu ama biraz votka içinde normalleştiğinden bahsetti. Lviv’in Kiev’e göre çok tutucu olduğundan, yaşamın zor olmadığından ve keyfinin yerinde olduğundan. Bir İzmirli olarak en çok kış soğuğuna alışamadığından bahsetti. Lviv ve anımsamadığım ama buralara 120 km uzaktaki bir yerin tüm Ukraynalılar için turizm yeri olduğunu ve hepsinin bir şekilde buraya tatile geldiğini de öğrendik. Ayrıca bir ek not olarak Ukraynalıların bazı nedenlerden ötürü birçoğunun bilmesine rağmen Rusça ve İngilizce konuşmadığını söyledi.
Ukrayna’da bulunduğumuz sürece hem yaya olarak, hem de arabadayken gözümüze çarpan en ilginç şey, çok fazla arabanın kırmızı ışık ihlali yapması ve ara ara, kornalaşarak da olsa, yol verdin-vermedin tartışmaları yaşanmasıydı. Ukrayna ile Türkiye’nin benzediği bir şey daha bulmuştuk.
Eve döndük, şıkır şıkır giyindik ve usul adımlarla Carmen Suite / Walpurgis Night bale gösterisini izlemek için opera binasına doğru süzüldük.
Opera binası, heykeller, süslemeler ve tablolarıyla gerçekten çok güzeldi. Elbette aklıma Erdem’le Budapeşte’de gittiğimiz opera binası ve Bir Yaz Gecesi Rüyası bale gösterisi geldi…
Gösterinin ardından eve dönüp üstümüzü değiştirdik ve karnımızı doyurmak için yeniden dışarı çıktık. Normalde daha önce bayıldığımız Champegneria’ya gidecektik fakat son anda aklıma birkaç gün önce geldiğimizde biraz da küstahça mimiklerle yer olmadığını söyledikleri için oturmadığımız salyangozlarıyla ünlü Tante Sophie konusunda şansımızı bir kere daha denemek geldi. Cansın bir önceki rahatsız edici üsluplarından ötürü “hayır” dese de salyangoz denemek istediğini bildiğim için içeri girip yer olup olmadığını sordum. Götleri kalmış olacak ki tıpkı geçen ki gibi gayet laçka ve ukalaca hareketlerle yer olmadığını söyleyip, kapıyı gösterdiler. Ben de “Cansın’ı dinlemeliydim” diye düşünerek sinirli bir şekilde kapıdan çıktım ve Gürcü yemeklerine bayıldığımız Champegneria’ya geçtik.
İtalyanların ünlü, “ekmek üstü pizza” gibimsi bir yemeği olan Focaccia’sından ve
daha önce Hopa’da yediğim ortasına yumurta kırılmış peynirli pidesine benzeyen bir pide sipariş ettik
ve şampanya eşliğinde büyük bir afiyetle mideye indirdik.
26 Eylül 2021, Pazar (Lviv, İstanbul Havalimanı)
Gece eve dönünce bavullarımızı hazırladığımız için sabah kalktığımıza da sadece üstümüzü değiştirdik ve anahtarları görevliye verip Lviv’e geldiğimiz ilk sabah gittiğimiz Black Cukor’un bulunduğu avluya geçtik. Oradaki bir kuruvasancıdan bir şeyler alıp kahvaltı ettik. Ardından Ömür Abimin siparişi olan bir nevi su kefiri olan kwas almak için marketleri dolaşmaya başladım. Kwas eski doğu slav dilinde “maya” anlamına gelen bir kelimden günümüze gelmekteymiş.
Bulabildiğim kwasların en küçüğü 1,5 litreydi. Bir de üstüne 2 farklı çeşidini alınca mecbur sırt çantamı da uçakta aşağıya bagaj olarak vermeye karar verdik ve gerekli hazırlıkları yaptık.
Kruvasancıda bir süre daha pinekledikten sonra tatlı bir şeyler yemek için ünlü bir pastane olan Cukernia’ya geçtik.
Kiev Cake (çok bi numarası yoktu),
ekşi erikli bir pasta (eşi tatlılığı nefisti) ve
garip bir şekilde tadı acayip bir şekilde baklavaya benzeyen bir kurabiye yedik ve bol bol laklak edip zaman geçirdik.
Saat 6’ya doğru 134 grivna ödeyerek Uberle havalimanına geçtik. Havalimanına giderken uzunca bir süre Arnavut kaldırımı yollardan geçmek oldukça ilginçti. Sanki old town dediğimiz sınır bizim gördüğümüzden daha genişti.
Küçük havalimanında yer alan freeshop’ta dolaşırken en acayip şey Ukrayna yapımı votkaların fiyatlarıydı. Sadece 4 Euroya 1 litrelik votka alabiliyordunuz. Bugüne kadar gittiğim yerlerde gördüğüm en ucuz alkoldü. Biz oradayken 1 Euro 10 TL idi. Yani 1 litre kaliteli Ukrayna votkası 40 Lira idi! Ya da Artemivske gibi Ukrayna yapımı şampanyalar da benzer bir şekilde 4 Euro idi. Şehirde marketleri dolaşırken gördüğümüz tüm ithal malların oldukça pahalı olması gibi ithal alkoller de oldukça pahalıydı. Mesela Rus ya da Polonya votkaları 26 Euro’dan başlıyordu. 4 Euro… 26 Euro… Yani…
23 civarlarında İstanbul akabinde de gece yarısı 3 sularında Ankara’daydık. Eve girip yatağa girdiğimizde ise muhtemelen saatlerimiz 4.30’u gösteriyordu…
Bakalım bir sonraki durağımız neresi olacak…
26 Eylül 2021 itibariyle bugüne kadar gezilen yerleri gösteren yıldız haritam(ız) da şurada dursun…
Benim 19, Cansın’ın 4. ülkesi olan Ukrayna anı videomuz…
Eklenti notu (24 Şubat 2022):
Normal koşullarda bu tarz gezilerin ardından sıcağı sıcağına anı yazısını ve videosunu yapıp yayınlanır. Fakat bu sefer şu bu derken hem yazı hem video çok uzun zaman aldı. Bir hızla yazıyı bir süre sonra tamamladım ama video ancak 23 Şubatta bitti ve yayınladım.
Biz Ukrayna’dan dönükten birkaç hafta sonra Rusya ile gerginlik gün yüzüne çıkmaya başladı. Neredeyse her gün savaş olacak dendi durdu. Ben videoyu yayınladıktan bir gün sonra gerçekten de Rusya askeri hareket başlattı!
İnsan gidip gördüğü bir şekilde insanları ile temas kurduğu yerlere daha fazla bağlanıyor ve daha rahat empati kuruyor. Benim de aklıma doğrudan Kiev – Lviv treninde tanıştığımız Nikita ve Victoria geldi. Hemen ikisine de “nasılsınız? Her şeyin daha iyi olacağına inanıyorum. Tanrı sizi korusun ve ülkenizi” korusun diye mesaj attım. Nikita yine Lviv de olduğunu Kiev’e dönmek istediğini ama seferlerin iptal olduğunu söylediği ve “umarım ailemi yeniden görebilirim” diye yazdı. Victoria ise “Tanrıya, askerlerimize ve dünyaya güveniyoruz” dedi. Teşekkür ettiler. İnsanın gerçekten canı sıkılıyor! Umarım her şey onlar için ve herkes için daha iyi olur. Elden dua etmekten başka bir şey gelmiyor olması gerçekten çok üzücü. 🙁
Bundan önce gittiğim 18 ülke, sırasıyla şöyle: (1) İtalya (2008), (2) Vatikan (2008), (3) İspanya (2008), (4) Macaristan (2009), (5) Avusturya (2009), (6) Kuzey Kıbrıs (2010, 2010), Avusturya (2012, 2. Kez), (7) Slovenya (2012), (8) Portekiz (2013), (9) Hollanda (2013), (10) Belçika (2013), (11) Bosna-Hersek (2015), (12) Karadağ (2015), Kuzey Kıbrıs (2016, 3. Kez), (13) Yunanistan (2016), (14) İsveç (2016), (15) Danimarka (2016), (16) Norveç (2016), (17) Fransa (2017), Samos Adası (2017, 2. Kez Yunanistan), Hollanda (2018, 2. Kez), (18) Almanya (2018), Hollanda (2019, 3. Kez), Belçika (2019, 2. Kez)
Kiev, Lviv Gezi Günlüğü – Bölüm 1’i okumak için tıklayın…
Kiev, Lviv Gezi Günlüğü – Bölüm 2’yi okumak için tıklayın…