Efes Antik Kenti, Sisam (Samos) Adası – Bölüm 1

2017 deniz tatili için merkez noktamıza, daha önce görmediğim ve çok merak ettiğim, Efes Antik Kentini koyup çevresine bakınmaya başladık ve hazır Schengen vizemiz de varken Kuşadası’nın hemen karşısında yer alan ve İyonyalı filozof, matematikçi ve Pisagorculuk olarak bilinen akımın kurucusu Pisagor (MÖ 570 – MÖ 495) ve Yunan gökbilimci ve matematikçi Aristarkus’un (MÖ 310 – ca. MÖ 230) doğduğu, Yunanistan’ın Osmanlı’dan en son aldığı ada ve aynı zamanda Türkiye’ye en yakın Yunan adası olma özelliklerini taşıyan Sisam (Samos) Adasında karar kıldık. Şans bu ya Özlem’in de Efes’e gideceğimiz gün Selçuk yakınlarındaki yazlığında olacağını öğrenince yüzlerimize bir gülümseme saplandı kaldı!

10’unda Abreg’i ağırladığımız akşam Airbnb’den ilk karar kıldığımız Kokkari’de birkaç ev bakınsak da sonrasında daha batıda yer alan bir evi 3 gece için 531 TL’ye (128 Euro) kiraladık. Ardından feribotun varacağı Vathy limanda bulunan Thrifty’den, otomatik vites olduğu için düz vitesin neredeyse iki katına, 3 günlük 765 TL’ye (184,50 Euro) arabamızı kiraladık ve 379,8 TL’ye (90 Euro) feribot biletlerimizi aldık.

Bir sonraki gün mapsten evin yerine bakınırken, hem nette bulduğum “Samos’taki en iyi 19 plaj” listesinde görüp, bayıldığım ve “gitmemiz gerek” diye not ettiğim iki plaja oldukça yakın olduğunu, hem de gitme planı yaptığımız Karlovasi’de bulunduğunu görüp sevindirik oldum. Heyecanım biraz daha artmış bir şekilde günleri geriye doğru saymaya başladık.

29 Ağustos 2017, Salı (Ankara, Selçuk, Efes Antik Kenti, Yoncaköy)

23.59 Selçuk otobüsü için, uzun bir aradan sonra, AŞTİ’ye ulaştığımda ortalık ana baba günüydü. Ama daha da kötüsü ful karmaşa yaşanıyordu. Zira otobüsümün 4. perona geleceğini öğrenmiş ve orada beklemeye başlamış olsam da oraya başka bir otobüs yanaşmıştı. Muavine “Selçuk otobüsü buraya gelmeyecek mi?” diye sorduğumda “peron görevlisine sorun!” cevabını alıyordum. Ama ortalıkta herhangi bir peron görevlisi falan yoktu. Bu yüzden sırtımda çanta ve arkamdan sürüklediğim bavulumla kalabalık arasından koşuşturarak tüm yanaşan otobüslerin önünde yazanlara tek tek bakıyordum. Neyse birkaç volta attıktan sonra Aydın otobüsünün kalkışa 10 dakika kala yanaştığını fark edip, yine de, muavine sordum ve bavulu verip yerime oturdum.

30 Ağustos 2017, Çarşamba (Yoncaköy, Selçuk)

Dolmuş gibi birçok il ve ilçe terminaline girip çıktıktan, bir kere yarım saatlik normal mola, 2 ya da 3 kez de (tuvalet, benzinlik, yolculardan birinin bagaja koyduğu kedinin kaçması vs.) zorunlu molalardan sonra 10.30’da Selçuk terminalindeydim. Minibüse atlayıp 11.10 civarında yazlığa ulaştım. Dursun amca beni aldı ve eve götürdü.

Selamlaşma ve kucaklaşmanın ardından bahçeye kurulmuş nefis kahvaltı masasına oturup, bir yandan midemiz şenlendirirken bir yandan da bol kahkahalı muhabbetimizi yapıyorduk. Uzun süren otobüs yolculuğunu unutmuştum bile. Mini tatilimiz pek güzel başlamıştı.

Bir süre dinlenip hazırlandıktan sonra rehberimiz Özlem’in peşine düşüp, heyecanla görmek istediğim Efes Antik Kenti’ne doğru yol almaya başladık.

Kendimi bildim bileli antik kentlerde dolaşmayı büyüleyici bulmuşumdur. Nelere şahit ettiklerini asla öğrenemeyeceğimiz binlerce yıllık yapıların arasında dolaşmak, inanılmaz estetik ve inceliklerle dolu mozaiklerin, heykellerin, tapınakların karşısında durup incelemek benim için çok etkileyici anlardır.

Klasik Yunan döneminde İyonya’ya ait on iki şehirden biri olan ve sonraki yıllarda önemli bir Roma kenti olan Efes’te dolaşırken de etkilenmemek imkânsızdı.

Bugünlerde gezdiğimiz Efes, Büyük İskender’in generallerinden Lisimahos tarafından MÖ 300 yılında kurulur.

Lisimahos, kenti Miletli Hippodamos’un bulduğu “Izgara Plan”a göre yeniden kurar. Bu plana göre, kentteki bütün cadde ve sokaklar birbirini dik olarak keser.

Hellenistik ve Roma çağlarında en görkemli dönemlerini yaşayan Efes, Roma İmparatoru Augustus (MÖ 27 – MS 14) zamanında, Asya Eyaleti’nin başkenti olmuş ve nüfusu o dönem (MÖ 1.-2. yüzyıl) 200.000 kişiyi aşmıştır. Bu dönemde her yer mermerden yapılmış anıtsal yapılarla donatılır.

Antik kente giriş yaptıktan ve eskiden denizin ulaştığı, kenarları dev sütunlarla çevrili taş yol bizi, 24.000 kişilik kapasiteyle antik dünyanın en büyük açık hava tiyatrosuna götürüyordu.

Üç bölümlü oturma basamakları olan tiyatronun çok süslü ve üç katlı sahne binası tamamen yıkılmış.

Tiyatrodan çıkıp bir süre ilerledikten sonra hayatımda gördüğüm en güzel yapılardan birine bakıyordum.

İlk Çağ Uygarlıklarından olan İyonya döneminde inşa edilen, 14.000 kitaba ev sahipliği yapmış olduğu tahmin edilen, ön cephesi iki katlı, kendisi üç katlı Celsus Kütüphanesi!

El yazmaları rulolar halinde, galerilerden oluşan üst katlarda saklandığı kütüphanenin duvarlarında bulunan motifler efsanevi görünüyordu.

Gezi sırasında birçok farklı açıdan gördüğüm kütüphane gerçekten de çok büyüleyiciydi.

Kütüphaneden çıktıktan sonra ayrıca para verilerek girilen Yamaç Evler’ini dolaşmaya başladık.

Peristilli (sütunlarla çevrili, bahçe gibi avlusu olan ev veya ön yüzünde sütunlu girişi olan ev) ev tipinin en güzel örneklerinden biri olan ve teraslar üzerine inşa edilmiş olan çok katlı evlerde kentin zenginleri oturuyordu.

Modern evlerin konforunda olan evlerin duvarları mermer kaplama ve fresklerle, taban ise mozaiklerle kaplı.

Hepsinde kalorifer sistemi ve hamam bulunan evlerin arasından dolaşırken gördüğüm mozaikler aklıma Gaziantep’teki göz kamaştırıcı Zeugma Mozaik Müzesini getiriyordu.

Yamaç Evlerinden çıktıktan sonra 30+ derecede olmasına rağmen, “dolaşma adrenalim” tavan olduğu için yolculuğuma devam ediyordum. Az ileride ufak bir tiyatro daha vardı.

Taş sokaklarda bir süre daha dolaştıktan sonra çıkışa doğru ilerledim ve arabaya atlayıp Efes Arkeoloji Müzesi’ne doğru ilerlemeye başladık.

Ama önce az da olsa karnımızı şenlendirmeliydik. Müzenin karşısında bulunan Selçuk Köftecisine oturduk ve paylaşmak üzere bir tane şiş ve bir Girit kabağı söyledik. İnce uzun koyu yeşil renkli kabaktan yapılan zeytinyağlı kabak yemeği hafif tatlımsı tadıyla oldukça lezzetliydi.

Türkiye’nin en önemli müzeleri arasında bulunan Efes Arkeoloji Müzesinde ilk olarak gözlerimi kamaştıran şey MÖ 1. yüzyılda yapılmış olan Afrodit heykeliydi.

Müzede Efes Antik Kenti ve çevresinde bulunan birçok önemli heykel ve obje sergileniyor.

51-96 yılları arasında Roma İmparatoru olan Titus Flavius Domitianus’un heykeli de en ilgi çekici eserlerden biriydi.

Ama en etkileyici olanı dünyaca ünlü Efes Artemis heykelleriydi.

MS 1 ve 2. yüzyılda yapılmış olan heykeller ihtişamın ve detayın vücut bulmuş haliydi.

Oldukça etkilenmiş bir şekilde müzeden çıktıktan sonra Selçuk’un sokaklarını arşınlamaya başladık.

Selçuk ufak ve güzel bir kasabaydı. Sallana sallana yaptığımız gezi sırasında leylekler için yapılmış olan yuva platformları gayet ilginç görünüyordu.

Özlem ise heykeltıraş Mehmet Aksoy’un imzasını taşıyan Kurtuluş Yolu Anıtı’nı gösterdi ve oldukça ilginç hikâyesini anlattı. Her yıl 26 Ağustos tarihinde saatler 12.30’u gösterdiği sırada sanatçının yaptığı heykelin gölgesi olarak yere Atatürk’ün görüntüsü düşüyordu. Sanatçının 3 yıl gözlemledikten sonra yaptığı anıt, bugüne kadar gördüğüm en yaratıcı çalışmalardan biriydi. Heykeltıraş Aksoy aynı zaman da, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Sarıkamış şehitlerini anma törenleri için gittiği Kars’ta ucubeye benzeterek, belediye tarafından yıkılacağını ve yerine park yapılacağını söylediği Kars’taki İnsanlık Anıtı’nı yapan sanatçı.

Saat 19.30 civarlarında eve geri döndük ve hızlıca hazırlanıp batmak üzere olan güneşin eşliğinde hemen dibimizde bulunan plajın yolunu tuttuk. Sığ olan kumsaldan ilerleyip kısa bir süre yüzdükten sonra evin yolunu tuttuk.

Akşam nefis bir mangal ve bol bol muhabbetin ardından günü tamamladık.

Efes Antik Kenti, Sisam (Samos) Adası – Bölüm 2’yi okumak için tıklayın…

Efes Antik Kenti, Sisam (Samos) Adası – Bölüm 3’ü okumak için tıklayın…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.