Agos’ta yayınlanan bir röportaj sayesinde, uzun yıllardır Avustralya’da yaşadığını öğrendiğimiz Rafi Abi’nin Ankara’ya gelmesi ve Gençlerbirliği’nin beş parasız bir şekilde yaşam mücadelesi verdiği günleri uzun uzun anlatmasıyla tohumlarını attığımız, Tanıl Abinin desteği ile filizlenen ve yaklaşık 4 yılda tamamladığımız Döğüşenler De Var Bu Havalarda’nın ilk gösterimini 20 Nisan 2016 akşamı yaptık ve derin bir nefes aldık!
1969-1970 sezonu sonunda tarihinde ilk kez 2. Lige düşen ve 13 sezon boyunca alt liglerde yer alıp kapanma noktasına gelen Gençlerbirliği’ni ayakta tutmak için didinen bir avuç insanın mücadelesini konu alan belgeselin çekimlerine 2012 sonbaharında başladık. Dönemin tanıklığını yapan, başkan, yönetici, futbolcu ve taraftarlarla yaptığımız çekimler tamamlandığında elimizde 20 saate yakın ham görüntü vardı.
Çekimlerin izlenmesi, senaryonun yazılması, tema müziğinin ve animasyonların hazırlanması ve son olarak kurgunun yapılmasıyla birlikte belgesel ortaya çıktı. Mart ayında yapılan özel gösterimdeki geri dönüşlerle birlikte son rötuşlar yapıldı ve büyük bir heyecanla beyaz perdeye düşeceği günü beklemeye başladık.
20 Nisan Çarşamba günü saat 18’de galanın yapılacağı Ankara Barosuna geldiğimde, Kutay, Erdem ve Burak tüm hazırlıkları tamamlamış laklak ediyorlardı. Kısa bir sohbetin ardından Kutay, “gösterimden sonra mikrofonu alıp ilk konuşmayı sen yaparsın, ardından bizler de eklemeler yaparız” dediğinde, çekimlere ne zaman başladık, ne kadar çekim yaptık gibi aklıma gelen bilgileri not etmeye ve anlatacaklarımı kafamdan geçirmeye başladım.
Yarım saat sonra davetliler gelmeye başladılar. Teker teker selamlaşıp ayaküstü muhabbet ediyorduk. Neredeyse davetlilerin hepsi gelmesine rağmen özellikle beklediğimiz Hasan Şengel, “Kaptan” Cemalettin Sakallıoğlu, “Kaleci” Turgay Keskin, “Zapo” Asım Gündüz ve “Köfteci” Harun Erol ortalıkta görünmüyordu. Hemen telefona sarılıp önce Turgay ardından Cemalettin Abiyi aradım ama ulaşamadım. Tam kara kara düşünmeye başlamıştım ki, merdivende Turgay Abinin sesini duydum. Hasan Amcayı almış yavaş yavaş geliyorlardı. Nasıl mutlu olduğumu anlatamam.
Herkes yerlerine oturduktan sonra ışıklar söndü ve belgeseli izlemeye başladık. Birkaç dakika içinde, işin mutfağında olunca hislerin daha da yoğun yaşandığını tecrübe etmeye başladım. Bazı sahnelerde gözlerim buğulanıyor, bazılarında ise kahkahalar atıyordum. Ama bir yandan da kulaklarımı kaparmış bir şekilde salondaki insanların tepkilerini duymaya çalışıyor, düşüncelerini merak ediyordum. Hasan Amca’nın beyaz perdede anlatılan muhabbetlere eşlik etmesi, o günü yaşamış izleyicilerin fısıldayarak anlatılanları doğrulaması ya da yanlış olduğunu söyleyip kendince doğru olanı dillendirmesi gerçekten müthişti.
Yazılar akmaya başlayınca alkışların yükselmesi yüreğimize su serpti ama nezaketten de olabilirdi haliyle. Işıklar yandı ayağa kalktım, Kutay ve Erdem bir mikrofonla bana doğru geliyorlardı. Tam sahneye çıkmıştık ki, Hasan Amca ayağa kalkıp tüm içtenliği ve samimiyetiyle, “oğlum çok teşekkür ederim” dedi ve ağlamaya başladı. Tüm salona bir sessizlik çöktü. Mikrofonu uzattık kısa bir teşekkür konuşması yaptı.
Ardından Cemalettin Abi aldı mikrofonu. İsmini söyledi ve o da ağlamaya başladı. Yaptığı kısa teşekkür konuşmasından sonra sahneye döndük. “Hoş geldiniz” demek için mikrofonu ağzıma götürürken Kutay, “salondaki herkes ağlıyor herhalde!” deyip kahkaha attı, tüm salon da onu kahkahalarıyla takip etti.
Erdemle projeye nasıl başladığımızı, neler yaptığımızı anlattık. Kutay da maddi manevi destek verenlere teşekkürlerimizi sundu.
Soru cevap bölümünde “Zapo” Asım söz istedi. Mikrofonu aldı ve “anladım ki biz de varmışız!” dedi. İşte o an, gerçekten doğru bir şey yaptığımızı hissettim.
Teşekkür konuşmasının ardından Asım Abi, belgeselde işlenen ve kaçırdığı net bir golün sorumlusu olarak gösterdiği kötü ayakkabısı konusunda itirafta bulundu. “Rıfat Abi yanıma gelip ‘nasıl kaçırdın o golü?’ diye sorduğunda, kendimi kurtarmak için suçu ayakkabıya atmıştım!” dedi tüm salon kahkahalara boğuldu.
Kokteyl alanına doğru ilerlerken Harun Abi, “tam yerine bitirmişsiniz, elinize sağlık” dedi, “biz de öyle düşündük” dedim ve teşekkür ettim.
Kokteyl alanında içten ve pozitif birçok geri dönüş almak mutluluğumuzu kat ve kat arttırdı.
İlerleyen saatlerde 8. kata çıkıp bol bol muhabbet ettik, kahkahalar attık ve çok mutlu bir şekilde geceyi tamamladık.
Sabah uyanır uyanmaz, Rafi Abinin anlattıklarını, Hasan Amcanın kahkahalarını, Gürbüz Abinin hüzünlü anlatımını, Turgay Abinin tek tek çekim yapacağımız futbolculara ulaşma çabalarını ve her çekimin ardından Erdem, Kutay, Emre ve Maksut’la birbirimize bakıp “çok güzel şeyler anlattılar bunları kesin kullanalım belgeselde” heyecanımızı hatırladım, “iyi ki yapmışız” diye aklımdan geçirdim ve gülümsedim…
Galadan birkaç gün sonra Özhan Yüksel belgeselle ilgili klaspor.com’a bir yazı yayınladı. Son iki paragraf, en başta yola çıkarken aklımızda olan şeyleri özetliyordu;
“Döğüşenler de Var Bu Havalarda Gençlerbirliği’nin sahip olduğu tüm varoluşu tek bir adama tahvil eden ortodoks tarihinin tuzla buz olup, hiç tanımadığımız, hadi mübalağanın ateşini biraz kısalım, yeterince tanımadığımız kahramanlarla vücut bulmuş bir Gençlerbirliği gerçeğini yeniden hatırlatması açısından son derece kıymetli ve paha biçilemez bir iş. Hani derler ya “herkesin izlemesi gereken bir yapım” diye, bu tümüyle mütevazı ve gösterişssiz emek üzerine o türden şaşalı sözler kurmak hadsizlik etmek olur, yerimi bileyim; fakat Gençlerbirliği’nin “duayen başkan”dan öte bir anlam ihtiva ettiğinin ayırdına varmak; sıradan bir muhabette, belki de sadece hangi takımlı olduğunuzu belirtirken Gençlerbirliği dedikten hemen sonra, söz havaya karışırken Hasan Başkan’ın, Rafael Amca’nın, Cemalettin Kaptan’ın, Asım, Turgay, Nevzat Abilerin emeğini oralarda bir yerde hissetmek; bir galibiyet sonrası takım demirin önüne gelmiş ve üçlü çekmeye hazırlanıyorken ister bir sızı ister gözleri biraz -ama sadece biraz- dolduran bir tebessümle bu kahramanları anımsamak bizi daha iyi Gençlerbirlikliler, daha iyi futbolseverler ve en önemlisi daha iyi insanlar yapacaktır.
Asım Abi’nin film sonrası “Anladım ki biz de varmışız” sözlerini unutabileniniz oldu mu? Ben de belgeselden ve o geceden şunu anladım ki Gençlerbirliği’nden anılarımın ve 19 Mayıs Stadı’nda geçen çocukluğumun payına ne düştüyse, sizin varlığınızla avuçlarıma damlamış. Teşekkür ederim.”
Gösterimler;
Belgesel 2 Mayıs 2016 Çarşamba, 17.15’te Ankara Film Festivali kapsamında özel gösterimi yapıldı.Gösterimin ardından Erdem’le galadaki gibi ufak bir konuşma yaptık. Gösterimde belgeseli izleyen Kerem Akça’nın birkaç gün sonra köşesinde yazdığı yazı bizi oldukça gururlandırdı.
11 Mayıs 2016 Çarşamba, 20:00’da Düşkapanı Sanat Merkezi, Ankara.
28 Mayıs 2016 Cumartesi Saat 14:00 İstanbul Anarad Hığutyun Binası Havak Salonu, İstanbul.
29 Mayıs 2016 Saat 15:00 Kadıköy Nazım Hikmet Kültür Merkezi, İstanbul.
11 Ekim 2016 Saat 12:15 Gençlerbirliği U-21 Takımı özel gösterimi;
Belgeselle ilgili röportaj linkleri:
Socrates Dergisi: “Buna çok ihtiyacımız olan günlerde, Ankara’da güzel bir futbol hikayesi anlatılıyor. Film ekibinden dinliyoruz…”
Evrensel Gazetesi: “Karamsarlığa inat döğüşenler de var bu havalarda”
Haber Türk: “Üç büyükleri kıskandıracak Gençlerbirliği belgeseli“, Kerem Akça
Galadan… (Bahtiyar’ın Kamerasından)
Erdem ve Kutay’la Karaca Yiğit Pehlivanlı’nın hazırladığı TRT Kent Radyo Ankara’daki Artı 19’a katıldık. (14 Mayıs 2016 Cumartesi)
B Planı, Ntvspor, 28 Mayıs 2016
Fragman
Belgeselin tamını izlemek için tıklayın…
Emeginize ellerinize saglik. Gala öncesini, galadaki konusmalari ve sonrasindaki duygu ve dusuncelerini o kadar icten ve dogal aktarmissin ki kendimi önce galada sonra da dusuncelerini suracikta karsimda anlatiyormussun da dinliyormusum gibi hissettim.
Bu calisma hem azmin elinden birseyin kacmayacagina hem de sanirim amatör ruh denen o saygi ve sevgi dolu ilgi alanlarinin yasatilma cabalarina en guzel örneklerden biri olmus.
Çok teşekkürler…