Geçenlerde bir sitede BBC belgesellerine göz atarken Yıldız Işığının Yedi Çağı’nı bulmuştum. Dün büyük bir hayranlıkla izledim. Yıldızların doğumundan ölümüne ve mezar taşlarına kadar geçen tüm evreyi anlatan belgeseli küçükken izlesem muhtemelen Astronom olmak isterdim.
Yıldız Işığının Yedi Çağı, basit bir dille bir yandan yıldızlar hakkında birçok bilgi verilirken, bir yandan da hem tarihteki astronomların buluşları, bir yandan da günümüzde yapılan gözlem, deney ve çalışmalar anlatılıyor.
Görüntü, çekim ve kurgusunun çok başarılı olduğu belgesel sırasında verilen devasa rakamları önce algılamakta zorluk çekiyorsunuz, sonrasında ise kendinizin ve dünyanın aslında ne kadar küçük olduğunu anlıyorsunuz.
Belgeselden;
Her gece, güneş battıktan sonra, arkanıza yaslanıp, yukarıya bakarsanız, başınızın üzerinde oynayan destansı oyuna şahit olabilirsiniz. Milyarca oyuncusu olan bir oyun. Yıldızlar. Her birinin anlatacak bir hikâyesi var. Yaşlı Kırmızı Devler, öyle çok şişiyorlar ki, neredeyse dikiş yerlerinden patlayacaklar. Süpernovalar, evrendeki en muhteşem havai fişek gösterileri. Gizemli kara delikler, daha yeni yeni anlamaya başladığımız yıldız mezar taşları. Güneş tekrar yükseldiğinde, yaşamının baharında bir yıldız görürüz. Bu yıldızların yaşamlarını ve zamanlarını çözmek evren ve evrendeki yerimiz hakkında olağanüstü sırları ortaya çıkarmıştır. Hikâyenin sonunda bilimdeki en büyük Yıldızların hikâyesi.
* * *
Oxfordshire’daki Birleşik Avrupa Torusu’na. Burada yıldızların merkezinde neler olduğunu öğrenmeye çalışıyorlar. Hidrojen füzyonu onları canlandırıyor. Aslında JET’te yapmaya çalıştığımız şey Dünya’da küçük bir yıldız oluşturmak. Gerekli koşulları yaratmaya çalışıyoruz. Hidrojen füzyonu yaratmak ve bununla beraber çok miktarda enerjiyi de. Eğer dünyada bir yıldız yaratmaya çalışıyorsanız inanılmaz derecede enerjiye dayanabilecek malzemeleriniz olması gerekir. Bir simite ihtiyacınız var. Dev bir simit şeklinde bir yapı. Bu yerde sıcaklıklar neredeyse 100 milyon dereceye ulaşabilir. İçeride, inanılmaz derecede bir manyetik alan hidrojen yakıtını muhafaza eder.
* * *
Fred Hoyle, Kırmızı devlerin bir simyacı olduğu sonucuna vardı. Ancak tüm elementleri yaratacak sıcaklıkta değillerdi. Süpernovanın gaddar patlamasında olabileceğini düşündü. Onlar mükemmel fırınlar olmalıydı. Arkadaşları ile birlikte bunu kanıtlamak için hesaplamalar yaptı. Anahtar son aşamada meydana gelen koşullardaydı. Büyük bir yıldızın yerçekimine karşı savaşı.
Bu yıldızlar öyle büyük ve sıcaktılar ki, bir dizi nükleer reaksiyonlara girebilirlerdi. Bir dizi nükleer reaksiyonun külleri sonraki nükleer reaksiyon dizisi için yakıt oluşturuyordu. En büyük yıldızlar daha ağır elementler meydana getirme kabiliyetindeydiler. Katmanlardan oluşan bir dizi, yerçekiminin acımasız gücüne karşı karşı koyan bir enerji yaratıyordu. Burada neon, magnezyum ve daha fazla oksijen bulunmaktadır. Silisyum ve kükürt de var. Ve son olarak da merkezde demirden bir çekirdek. Ve bu aşamada füzyon durur. Füzyonun sona ermesiyle, savaşmak için enerjisi kalmamıştır artık. Ve yerçekimi savaşı kazanır. Yıldız ölmeye mahkumdur.
Demir bu top belirli bir kritik kütleye ulaştığında, yaklaşık dünya boyutuna, ya da çok çok daha büyük olduğunda, elektron basıncı yerçekimi kuvvetine karşı artık bu durumu dengeleyemez ve bu nedenle yıldız çökmeye başlar. Bir şehir büyüklüğünde bir top halini alır. Ve sonra geri tepmeye başlar. Ve bu geri tepme onu çevreleyen katmanlarına çarpar. Ve bir süpernova patlamasını başlatır. Yıldızın demir çekirdeğinin çökmesi hızlı ve şiddetli olur. Ve bu durum süpernovayı tetikler. Ve bu içe çöküş bir patlamaya neden olur. Hemen hemen diğer tüm elementleri oluşturmak için yeterli ısı ve enerjiyi yaratır. Süpernova patlaması, demirden daha ağır çok nadir bazı elementleri üretebilme kabiliyetindedir. Çinko, altın, platin, gümüş. Bunlar parçalanmış bir yıldızın çok özel koşullarında üretilip uzaya gönderilirler.
Bizi oluşturan atomların çoğu, soluduğumuz oksijen, kemiklerimizdeki kalsiyum, kırmızı kan hücrelerimizdeki demir, milyarlarca yıl önce üretildi. Yıldızlarda, özellikle ölen yıldızlarda üretildi. Ve bu ölen yıldızlar bu elementleri uzaya gönderdiler. Üretim için kullanılabilir hammaddeler meydana getirdiler. Yeni yıldızlar, gezegenler ve nihayetinde yaşam için. Bizler yıldız tozlarıyız. Ya da daha doğru bir şekilde, daha az romantik, nükleer atık.