Dün akşam Cermodern’de sahne alan DOT’un interaktif tiyatro oyunu Dövüş Gecesi’ne gittik. Alexander Devriendt’in tasarladığı ve yazdığı oyunun girişinde hepimize birer tane keypad verdiler. Son dakikada oyuna yetiştiğimiz için bize en arka sıra kalmıştı ve oturma düzeni nedeniyle görüş açımız pek de güzel değildi. Fakat hemen arkamızda bir basamak daha olduğunu fark edip sandalyelerimizi oraya aldığımızda daha güzel bir açıya ulaştık.
Prömiyeri 30 Mart yerel seçimlerinden kısa bir süre önce, 14 Martta yapılan Dövüş Gecesi, izleyicilerin oylarıyla yön bulan bir demokratik sistem simülasyonu. Mert Öner’in sunuculuğuyla başlayan oyunun ilk adımında seyircileri daha iyi tanımak için, yaş, cinsiyet, gelir gibi birkaç soru soruluyor, onlar da ellerindeki keypadlerin tuşlarına basarak oylamaya katılıyorlar. İkinci adımda, 3 erkek (İbrahim Selim, Serkan Altunorak, Tuğrul Tülek) ve 2 kadından (Ece Dizdar, Pınar Töre) oluşan 5 kişilik yarışmacı sahneye çıkıyor ve seyircilerden, görünüşleri dışında haklarında hiçbir şey bilmediği bu kişilerden birini seçmeleri isteniyor. Ve akabinde oyun resmen başlıyor.
Seçim sistemlerinin karışık yapısını, oy almak için şekilden şekle giren, nabza göre şerbet veren siyasetçileri/adayları, sistemin tuzaklarını, kandırmacalarını, istenildiği gibi eğilip, bükülebilmesini konu alan oyundan çıktıktan sonra aklıma gelen ilk şey, oyunda kime ve niye oy verdiğimi sorgulamaktı. Bazen adayların sadece görünüşüne, bazen yaptıkları herhangi bir espriye, bazen de ağızlarından dökülen güzel birkaç kelimeye tav olmuştum. Peki, ama hamlelerim doğru muydu?
Dövüş Gecesi’nden sonra ülkemizde uygulanan seçim sistemini, verdiğimiz oyları, nedenlerimizi, sistemden çıkıp çıkamayacağını, sistemi değiştirip değiştiremeyeceğimizi, oyunun ne kadarının doğaçlama, ne kadarının senaryo olduğunu, gidişatın ve sonun değişip değişmediği hakkında bol bol konuştuk.
Oyunun resmi tanıtımı;
Dövüş Gecesi, seyircinin oylarıyla yol alan ve yön değiştiren bir “demokratik sistem simülasyonu”.
Modern seçim sisteminin çetrefilli yapısını ve tuzaklarını keşfetmeye çalışan oyun, “neye göre oy veririz?”, “bizi belli bir adaya oy vermeye iten şey nedir?”, “seçmen ve adaylar arasındaki ilişkinin derininde ne yatar?” gibi seçim sürecine dair kritik sorulara cevap arıyor. Oyun, seçmenin “çoğunluk” ve “azınlık” fikirleriyle olan ilişkisini kurcalarken, çoğunluğun kurmaya meyilli olduğu tahakküme dair de söz söylüyor.
Hanımefendiler ve beyefendiler,
Dövüş Gecesi başlıyor!