Kenan Başaran’ın Arkadan Müdahale: 3 Temmuz Şike Davası Süreci adlı kitabını raflarda görünce, ilk hamlem Tanıl abiyi aramak olmuştu. Kısa ve öz, “okumalı mıyım?” diye sormuştum. O da, “kesinlikle. Çünkü Kenan, davanın başından beri bu işi takip ediyor. Bu yüzden kitap, 3 Temmuz ile ilgili en ayrıntılı araştırma” diye cevap vermişti. Ben de edinip zaman bulunca okumaya başladım.
En son Mehmet Ali Gökaçtı’nın “Bizim İçin Oyna”: Türkiye’de Futbol ve Siyaset adlı kitabını okurken bu kadar heyecanlanmıştım. Çünkü Kenan Başaran, (tıpkı Mehmet Ali Gökaçtı gibi) ne gördüyse onu yazmış, ardından da her iki tarafın “bu durum” hakkında öne sürdüklerimi ortaya koymaya çalışmıştı. Bunu yaparken de, ufak tefek (o da genelde ‘ama bu, iddiaların tam tersi değil miydi?’ tadında) soru/yorumlar hariç, sadece yazılan çizilen ve konuşulanları belgelemişti. Zaten, kitabın önsözünde Uğur Vardan’ın yazdığı, “… Ama her şeye rağmen Arkadan Müdahale, yaşananlar adına şimdiki zamana olduğu kadar gelecek zamana da önemli ve birinci elden tanıklıklar içeren bir belge olarak kalacak” cümlesi kitabı özetlemeye yetiyor.
İşin en güzel yanı ise, Kenan Başaran’ın herhangi bir durumdan bahsettikten sonra, durumun öncesinde ve sonrasında yaşanan/yaşanmış “net” çarpıklıkları dile getirmesiydi. Böylece birkaç adım geriden büyük tabloyu daha net okuyabiliyordunuz.
Kitabı okudukça, birçok “ayrıntıyı” kaçırdığıma ve ilk anından itibaren “3 Temmuz”un her adımının/aşamasının aslında ciddi bir satranç oyunu gibi oynandığını şahit oldum. Bu yüzden birçok bölümü okurken, “kazın ayağı öyle değil” sözünü anımsadım…
Benim Açımdan 3 Temmuz Şike Davası Süreci
Benim gibi, Türk futbolunun kirli olduğuna inanan futbolseverlerin haklı mı, yoksa haksız mı olduklarının “net” bir şekilde ortaya çıkması için 3 Temmuz Şike Davası önemli bir dönüm noktası olabilirdi. Fakat üzerinden geçen 2,5 yıla rağmen, hala, mercek altına alınan kısa dönemde bile şike yapılıp, yapılmadığını “net” olarak anlayamadık. Yargının, TFF’nin ve UEFA’nın kararları ile her şey kördüğüme dönüşmüş durumda. Haliyle, futbolseverler de şikenin olup olmamasından uzakta, “senin takımın, benim takımım” kıvamında takılmakta. Oysa bu süreç özellikle futbolun en üst noktası tarafından iyi bir şekilde idare edilebilse (ki kitabı okursanız neden idare edilemediğini/edilemeyeceğini daha iyi anlayabilirsiniz), “bu ülke futbolu temiz” ya da “bu ülke futbolu kirli ama bundan sonra temiz olacak” diye bir algı oluşturularak ülke futbolunun bu kaostan güçlenerek çıkması sağlanabilirdi. Ama her zamanki gibi top sürekli taca atıldı. Ve bir kere daha günü kurtardık. Ama benim gibi düşünen futbolseverlerin, Türk futbolu hakkındaki “kötü” düşünceleri biraz daha kesinleşti…
Hem, şike ve teşvik suçunu işlediği düşünülerek yargılanan Aziz Yıldırım’ın savunmasının büyük bir bölümünde, (şampiyonluk yarışı içinde bulundukları) Trabzonspor’un şike ve teşvik suçunu işlemeye çalıştığını ve kendilerinin ise sadece bunu engellemek için çabaladıklarını ispatlamaya çalışması bile Türk futbolunun kirli olduğunu ispatlamaya yetmiyor mu?
Ayrıca, kitapta görüşleri yayınlanan (davada zıt taraflarda bile olsalar) neredeyse herkesin dolaylı ya da doğrudan Türk futbolunun kirli olduğunu (ve sürecin doğru idare edilmediği için “temizlik” adına güzel bir fırsatın kaçtığını ve şike konusunda geriye doğru gittiğimizi) söylemelerine ne demeli?
Spor Enstitüsü Derneği Başkan Yardımcısı Alpay Köse ile yapılan söyleşiden;
(…)
• 3 Temmuz’a nasıl bir isim koyuyorsunuz?
— Bu süreç bir milat olacak ve bundan sonra kimse şike yapmaya cesaret edemeyecek diyordum ilk günlerde. Ancak gelinen süreçte şikenin tam olarak cezalandırılamamış olduğu bir noktaya gelindi. Bundan sonra hiçbir takım şikeden dolayı ligden düşürülemez; yapılan değişikliklerle.
• Kişiler kurumlar meselesine gelelim: Yöneticilere ceza verdik ama takım düşmüyor. Peki kazanılan kupa ne olacak bu durumda?
– Sahaya yansıdığı zaman yeni talimat da düşürmeyi öngörüyor ama öyle bir kriter getirildi ki, sahaya yansımayı tam olarak ispatlamak imkânsız.
• Yöneticinin suçu sabit ve takım da düşürülmesin. Tamam ama peki kazanılacak kupa ne olacak?
– Kupa da alınamayacak. Bunu da değiştirdiler. Önceki talimatta ödüllerin iadesi de vardı ama yeni değişiklikle ekstra ödül iadesi yok.
• Yani bir takımın şike yaptığı alenen tespit edilse de kupa el değiştiremeyecek ?
– Evet, takım ligden düşürülse bile eldeki ödülleri alamıyorsunuz. O kupayı alamıyorsunuz. Misal Yargıtay cezayı onaylarsa şike resmileşecek değil mi, o zaman yarım puan bile düşürülse Trabzon’un şampiyon olması gerekiyordu. Peki bu federasyon böyle bir düzenleme yapacak mı? Yapmayacak! Bence yeni gelecek bir sonraki TFF bu talimatı kesinlikle değiştirecektir.
(…)
• O halde bir temizlik operasyonu yürütülemedi, öyle mi?
– Kesinlikle. Bir fırsattı ama Türkiye’nin özel şartlarından ötürü kötü kullanıldı. Gelinen noktada daha geri bir durumdayız.
• Fenerbahçe, “Bu bir operasyon. Gerçekten temizlik istenseydi herkes bu işin içine katılırdı” diyor. Buna ne diyorsunuz?
– Türk futbolunda şike ve kirliliğin olduğu hususuna katılıyorum. Dünyada da kirli ama Türkiye’de daha kirli. “Beş sene önce Galatasaray yapmıştı, 20 sene önce bu yapmıştı.. Onlar cezalandırılmadı biz de cezalandırılmayalım” demek doğru değil. Bu bir süreçti bunun içine giren herkes değerlendirilmeliydi. Daha öncekilerle ilgili bir süreç başlatılmamasından kaynaklanıyor onların değerlendirilmemesi.
• TFF gidebildiği kadar eskiye gidebilirdi ama değil mi?
– TFF şunu yapabilirdi. Herkes elindeki bilgi ve belgeleri getirsin onları da inceleyelim. Ancak sürecin başından itibaren hiçbir zaman toptan bir arınma operasyon yürütülmedi
• Fakat temizlenmesi istenen sistemin aktörlerinin hepsinin kuyruğu birbirine değiyor, nasıl olacak ki?
– Evet. Futboldaki çıkar ilişkilerinin çok girift olmasından kaynaklanan herkesin birbirini mecburen kollaması gereken bir durum söz konusu.
Arkadan Müdahale: 3 Temmuz Şike Davası Süreci’nden macanilari.com’a yapılan alıntılar için tıklayın…
Arkadan Müdahale: 3 Temmuz Şike Davası Süreci, Bugünün Kitapları, 149