Gençlerbirliği’nin forveti yok! Gerçekten yok! Sezon öncesinde Vleminckx’in elden kaçırılmasının ardından yerini doldurmak için hiçbir şey yapmayan yönetim bir de bu yetmezmiş gibi altyapıdan yetişen ve az da olsa tecrübesi olan forvet oyuncumuz Artun’u Fethiyespor’a kiraladı. Elimizde sadece as takım tecrübesi olmayan Atabey kaldı!
Metin Diyadin geldiği günden bu yana kanat oyuncusu ya da belki forvet arkası olan Zec ile Stancu’yu değişimli olarak en ileride oynatmaya çalışıyor. Forvet deneyimi olmadığından olacak her ikisi de pozisyonlarda kanatlara doğru gidiyorlar.
Yıllardır her yazımda “Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray maçlarından gram zevk almadığımı” yazıyorum. Son oynadığım Fenerbahçe maçından önce de bu duygularla maça gittim. “Maç ne olur?” diyen bir arkadaşa sadece “hakem iyi olsun da skor önemli değil!” diye cevap vermiştim.
Ufak tefek birkaç pozisyon haricinde maç boyunca bizim takım sadece mücadele etti ya da daha doğrusu etmeye çalıştı o kadar. Ne gol atacak, ne de rakip defansı korkutacak hiçbir adamımız ya da pozisyonumuz yoktu.
Maçın ikinci yarısında Jimmy’nin ceza alanına girip yerden verdiği pasın önce Egemen’in ayağına ardından da açık olan koluna çarpıp dönmesine hakem devam dedi. Aynı hakem, Kuyt’un attığı golden önce ceza alanında topu kontrol eden Gençlerbirlikliye Egemen’in yaptığı faule de devam dedi. Maçı da Fenerbahçe bu golle 1-0 kazandı.
İşin bir de polis tarafı var. Fenerbahçe’ye ayrılan kale arkası ve kapalıda hiç polis yoktu. Güvenlikler ise sanırım en altlarda duruyorlardı. Bizim tribünün (maraton) Fenerbahçe kale arkasına yakın olan tarafına 200’e yakın polis koridor kurmuştu. Böylece (her yıl Fenerbahçe, Beşiktaş ve Galatasaray maçlarında olduğu gibi) bir kere daha, “kurallar sadece bizim tribünde uygulanarak” Fenerbahçe tribünlerinin basamaklara kadar dolmasına izin verildi. Bir de bu yetmiyormuş gibi polis koridoru bizim tarafımızda olduğu için maç sonu 3 tane olan çıkış kapılarından biri polis tarafından kapatıldı! Güvenliğe önlem veriliyorsa, Fenerbahçe tarafında da polis koridor kurmalı ve herkes tribündeki tüm çıkış kapılarını kullanabilmeliydi!
Bitiş düdüğü ile birlikte polislerin kasklarını takıp bizi “hadi hadi” diyerek diğer 2 kapıya doğru itmeyebaşlaması ise bir başka rezillikti!
Maçın bitmesine 5 dakika kala, kasklarını takmış, kalkanlarını almış 100’lerce polisin tüm tribünlerin tellerinin önüne gelip beklemesi de sanki maç izlemeye gelmemişiz gibi hisler uyandırıyordu.
Uzun lafın kısası, buralarda değişen bir şey yoktu. Ne bizim yönetimin saçmalıkları, ne hakemler, ne faul olması gereken pozisyonda bile golü vermesine rağmen hakeme koşan ‘İstanbullu’ futbolcular, ne de polis ve güvenlikçilerin tek taraflı uygulamalarında bir değişiklik olmadı!
Futbol sevgimizi baltalamak için, sorumlu olan herkes üzerine düşen görevi bir kere daha layıklıyla yerine getirdi!
Bakalım daha ne kadar dayanabileceğiz…