Ölüm Pornosu (Snuff, 2008), Chuck Palahniuk

https://www.mehmetalicetinkaya.com/category/dostlar/sukru-gokduman/

Hayatımın kötü evrelerinden birinde Chuck Palahniuk’ın Görünmez Canavarlar’ını okumuştum. İlgi çekici ve gizemli bir havası vardı ama ısınamamıştım. Kim bilir belki de bu his, geçirdiğim dönemle ilgili bir algısızlık ya da yanlış algılama halinden ileri geliyordu. Sonraları Şükrü‘nün isteği ile Tunalı’da uğradığım bir sahaftan, Göçmenler ve Mülteciler‘i almıştım. O da ilgi çekici ama çok da bir şey bulamadığım bir kitaptı. Sonraları bunu da “pek de yaver gitmeyen bir tercih” olarak düşündüm. Çünkü birkaç gün sonra 2 ya da 3 arkadaşım konu Palahniuk’dan açılınca Ölüm Pornosu’nu önermişti. Sadece ismi bile ilgi uyandırıcı olan kitabı Kutay hediye ettiğinde gözlerim yaşardı… 🙂

Yazarın 9. romanı olan ve Amerika’da 2008’de Türkiye’de ise Ayrıntı tarafından 2011’de yayınlanan Ölüm Pornosu, çoğu insan için tabu olan bir sektörde yaşanan gizemli ve ilginç bir hikayeyi konu alıyor.

Orta yaşlarında olan ünlü porno yıldızı Cassie Wright, 600 erkekle beraber olacağı bir film çevirecektir. Bu aslında bir daha kimsenin göze alamayacağı bir rekor denemesi olacaktır. Çünkü muhtemelen film çekimleri sırasında ölecektir. Ama asıl amacı kazandığı paralarla hayatındaki en “büyük hatasını” telafi etmektir. Filmde rol olacak 600 erkeğe bir rakam verilir ve bu rakam kollarına yazılır. Hikaye Wright’ın asistanı Sheila, bay 600, bay 72 ve bay 137’nin gözünden dönüşümlü olarak anlatılıyor. Bu 3 adam, Cassie Wright ve asistanı Sheila’nın aslında çok enteresan bir kesişim hikayeleri vardır…

Kitapta Palahniuk yine çok ilgi çekici ayrıntılara ve bilgilere yer veriyor. Hikayenin kurgusu ve giderek artan heyecan çok güzel. Kitaptaki kurgu, anlatım ve bilgilerin enteresanlığı dışında, en çok ilgimi çeken şey, bir şekilde herkesin duyduğu ama aslında mutfağından hiçbir şey bilmediği porno sektöründe yer alan insanların yaşamlarından ilginç kesitlerden/nedenlerden/hatalardan bahsetmesi…

Kitaptan;

Bayan Wright’ın takma kirpikleri rimel sürdüğü için daha da bir ağırlaşmıştı, gözlerini kırpamıyordu. Norma Talmadge’ın sessiz filmlerin yıldızı olduğunu söyledi. 1923 yılında gişe hasılatında bir numaraydı. Her hafta üç bin hayran kendisine mektup gönderiyordu. 1927 yılında Grauman Çin Tiyatrosu’nun önündeki yaş çimentoya yanlışlıkla ayak basan işte bu Norma’ydı ve ondan sonra bütün film yıldızları el veya ayak izlerini bırakmaya başladı.

Çimento olayından birkaç yıl sonra Hollywood sesli filme geçti. Bir yıl boyunca ses koçuyla birlikte çalışmasına rağmen, Normal Talmadge ağzını her açtığında, kulak tırmalayıcı Brooklyn çığlığı atıyordu. Hollywood’un en ünlü erkek yıldızı John Gilbert ses tonunu tıpkı bir kanarya gibi en tiz noktalara taşıyabiliyordu. Kızları ve genç hanımları oynayan Mary Pickford, kamyon şoförlerinin ki gibi boğuk bir sesle adeta havlıyordu. Macar aksanıyla konuştuğu için Vilma Banky’nin diyalogları anlaşılmıyordu. Emil Jannings’inki de Alman aksanında kayboluyordu. Karl Dane’in diyalogları kalın Danimarka aksanında boğuluyordu.

Dışarıdaki alçak bulutlar havayı karartmıştı. Pencerenin üzerindeki tente de bir işe yaramıyordu. Bayan Wright orada kendi yansımasına odaklanmış bir halde oturdu. Gözleri ve dudakları kafenin vitrinine yansıyordu. “John Gilbert başka bir film daha yapamadı. Karl Dane, otuz yedi yaşında kendini vurana kadar tam bir içki batağındaydı” dedi.

Bütün bu yıldızlar, film sektöründeki en güçlü aktörler, bir anda ortadan kaybolmuştu.

Harbiden doğru.

Sesli filmler, bu kariyerlere ne yaptıysa, yüksek çözünürlük de şimdi aynısını yeni jenerasyon oyunculara yapıyor, dedi Bayan Wright. Çok fazla bilgi veriyor. Gerçeklerden oluşan aşırı bir doz. Artık sahne makyajı, ten gibi görünmüyor. Ruj, kırmızı yağ gibi görünüyor. Fondöten, sıva gibi. Tıraş bıçağının sebep olduğu tahriş ve batık kıllar, pekâlâ cüzam olarak algılanabilir.

He-man gibi görünen film yıldızları meğer eşcinselmiş… Veya sessiz film oyuncularının sesi, kaydedilince meğer berbatmış. İzleyici, gerçekleri bir noktaya kadar bilmek istiyor.

Harbiden doğru.

Ona şişme bebeği icat eden kişinin Adolf Hitler olduğunu bilip bilmediğini sordum.

Ve Bayan Wright siyah güneş gözlüğünün ardındaki gözlerini bana çevirdi.

Birinci Dünya savaşı sırasında Hitler yaya habercisiydi; bir Alman siperinden diğerine mesaj iletiyordu ve silah arkadaşlarının Fransız genelevlerini ziyaret ettiğini görünce midesi bulandı. Aryan soyunun saf kalmasını sağlamak ve zührevi hastalıkların bulaşmasını engellemek için Nazi bölüklerinin savaşa giderken yanına alabileceği şişirilebilir bir bebek yapması yönünde talimat verdi. Bebeği Hitler tasarladı. Bebeğin saçları sarıydı ve kocaman memeleri vardı. Müttefikler Dresden’i bombalayınca fabrika yıkıldı ve bebekler dağıtılamadı.

Harbiden doğru.

Cassie, Marilyn Monroe’nun yürürken kalçası daha güzel sallansın diye ayakkabılarından bir tanesinin topuğunu birazcık kısalttığını biliyordu. Cassie, Marilyn’in ömrü boyu zatürree ve bronşitten mustarip olmasının muhtemel sebebinin, halkın huzuruna çıkmadan veya çekim için kamera önüne geçmeden önce buzla dolu bir küvete girme alışkanlığı olduğunu biliyordu. Çektiği acıyı dindirmek için uyuşturucu alıp buzun içinde saatlerce çırılçıplak yatarak memelerinin ve poposunun dik olmasını sağlardı.

Bilmiyor muydunuz yoksa?

Cassie, Marily’in gizli ismini, Monroe’nun kim olmak istediğini biliyordu. Bebek gibi konuşan, poposunu sallayan bir sarışın olmak istemiyordu. Monroe, Arthur Miller gibi bir entelektüel, Stanislavsky tarafından yetiştirilmiş bir aktrist olmak ve saygı görmek istiyordu. Değerli bir insan olmak. Monroe makyaj yapmadan, film stüdyosundan ödünç alınmış özel tasarım kıyafetler giymeden, ünlü saçını bir eşarpla kapatıp kemik çerçeveli okuma gözlüğünün arkasına gizlenerek seyahat ettiğinde o kişi oluyordu. Bu sade, zeki, eğitimli aktrist kendine Zelda Zonk diyordu. Uçak bileti alırken veya otel rezervasyonu yaptırırken bu ismi kullanıyordu. Zelda Zonk. Kitap okuyordu. Sanat koleksiyonları vardı. Zelda Zonk, sarışın seks tanrıçası Marilyn Monroe’nun olmak istediği kişiydi.

“Ölüm Pornosu (Snuff, 2008), Chuck Palahniuk” üzerine 2 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.