Her şey bundan birkaç hafta önce Hakan ile yaptığım telefon görüşmesi ile başladı. Hakan, İstanbul’a ne zaman geleceğimi soruyordu. Geçen hafta sonunun en iyi tercih olduğu konusunda karar kıldık.
13 Eylül Salı günü, Avenue’da Alper Tunga Özdemir’in yönetmenliği ve Ali Ekber Düzgün ile Hakan Kaynar’ın danışmanlığında hazırlanan, Gençlerbirliği başkanı İlhan Cavcav’ın hayatını konu alan “Büyük Başkan” belgeselinin galasına Ural ve Zeynep ile birlikte katılmıştım. Orada bulunan Bağış Erten ile birkaç yıl önce Livorno – Adana Demirspor maçında yüz yüze tanışma fırsatım olmuştu. Tanıl abi beni, Banu Yelkovan, Yiğit Uluer ve Akif Kurtuluş ile tanıştırmıştı.
Belgesel herhangi bir dış anlatım olmadan İlhan Cavcav’ın kendisi ve etrafındakilerin “İlhan Cavcav”ı anlatması ile hazırlanmıştı. İsmine tezat bir şekilde “neyse o” tadındaydı.
Bu geceden bir-iki gün sonra Bağış, Yenilsen de Yensen de programına katılacak bir Gençlerbirlikli olup olmadığını sordu. Benim de hafta sonu planıma uygun olduğu için kendisine, gelebileceğimi ilettim. İlk planda program için Erdem de vardı ama uygun gelmedi…
Cuma akşamı İstanbul’da Hakan ve Özlemle buluştuk. Çukur’da nefis bir şeyler atıştırdık. Tek üzüntü kaynağı oranın en özel yiyeceği olan Patates köftesinin olmamasıydı. Bir sonraki gün Maslak’daki NTV binasına gitmek için yola çıktım. Mecidiyeköy’den metroya atladım ve Sanayi mahallesinde indim. Yukarı çıktığımda buranın yanlış adres olduğun fark ettim. Ben Atatürk Oto Sanayi durağına gitmeliymişim. Tekrar metroya bindim. Boş metroda iki kişinin spor muhabbetlerine kulak kabarttım. İçimden bir ses, onların da NTV’ye gittiklerini söylüyordu. Metro’dan inerken onlarında indiğini görünce iyice emin oldum. Çıkışa doğru yanlarına yaklaşıp arkadaşlardan birine, “Büyükdere caddesi nerede acaba?” diye sordum. Tam anlatırlarken, “aslında ben NTV’ye gideceğim” dedim. Beklediğim gibi “Biz de oraya gidiyoruz” dedi. Sonra, “NTV mi? NTV Spor mu?” sorusuna “NTV Spor” diye yanıtlayınca, “Yenilsen de Yensek de’ye mi?” diye sordu. “Evet” dediğimde ise bana dönüp, “Bağış abi?.. Ankara?.. Gençlerbirliği?..” dedi. Ben de içimden “bu kadar da değil yahu” diye geçirdim. Sonradan bana soruları soranın programın mutfağından Onur olduğunu, diğer arkadaşın ise programa katılacak Kemal olduğunu öğrendim.
Bu güzel rastlantıdan sonra Onur ve Kemal ile birlikte Onur’un masasına gittik. Programa daha 1 saatten fazla vardı. Benim algıladığım kadarıyla, NTV, NTV Spor ve CNBC-e’nin iç içe bulunduğu ve ciddi anlamda labirent gibi olan ofiste tuvaleti ararken ve dönüşte ufak çaplı kaybolmalar yaşadım…
Onur bize yiyecek bir şeyler ısmarladıktan sonra, Bağış, Banu Yelkovan ve diğer arkadaşlar geldi. Bir şeyler atıştırırken genel bir tanışma bölümü yaşadık. Bunun ardından toplantı salonunda Bağış ve Banu Yelkovan, programın konusunu ve ufak bir şekilde nelere dikkat etmemiz gerektiğini söylediler. Toplantı son derece eğlenceli geçti.
Ardından canlı yayına girdik.
Programın başında, arkamdaki kameraman arkadaş birilerine yavaşça “Gençlerbirliği, Ankara, Alkaralar” diye bir şeyler anlatıyordu. Ben de altyazı yazacaklar herhalde diye geçirmiştim içimden.
İlk anlarda biraz heyecanlı olsam da, Bağış, Banu Yelkovan’ın rahat tavırları beni son derece normale döndürdü. Zaten program sırasında sürekli konuklara bakıp hafifçe el kaldıranları süzüyorlar ve konuşan arkadaşın cümlesi biter bitmez ona söz hakkı veriyorlardı. Arada yaptıkları eklemeler ve yönlendirmeler ise programı akıcı kılıyordu.
Reklam aralarında verilen su molaları ve yapılan muhabbetler ise son derece güzel ve eğlenceli idi. Program bittikten sonra Onur’un yanıma gelip, “abicim yukarıda senin Ortega’ya mı yoksa Carvalho’ya mı daha çok benzediğini tartışıp durduk” demesi üzerine arkadaşlardan biri “abi arkadaş Kolombiyalılara benziyor” sözlerine çok güldüm.
Program çıkışında Sine Büyüka’yı gördüğümde bir an duraksadım 🙂 Ondan sonra da Bağış, Hilal Gülyurt ve Galatasaraylı bir arkadaşla Kadıköy’e kadar beraber gittik. Yolda doğal olarak futbol üzerine muhabbet ettik.
Kadıköyden sonra vapurla Beşiktaş’a geçtim. İlk amacım Ortaköy’e gitmekti ama Adem aradı ve “İstanbul’a geliyorsun haber vermiyorsun” diyince yönümü İstiklal’e çevirdim. O ve kız arkadaşı ile buluşup çay içerken elimi cebime attım ve… Kimliğimi NTV güvenliğinde bıraktığımı fark ettim. Söylenmeler ve küfürler arasında onlardan ayrılıp 1.5 saat sürecek git-gel ile kimliğimi geri alıp döndüm.
Sonra da Hakan’ın arkadaşı Kerem’in doğum gününde zaman geçirdik… Pazar günü Ankaragücü – Gençlerbirliği maçına 30 dakika kala yetiştim. Vasat bir maçtı. Ankaragücü kötü ötesi biz ise yüzde 15 daha iyiydik. 86. dakikaya kadar 1-0 götürdük ama maç 1-1 bitti…
güzel bir programdı ama galiba işin özünü beşiktaşlı arkadaş özetlemiş: ”Keşke Quaresma’nın o kaprislerini seyredeceğime, alt yapıdan çıkacak yeni yeni Metin-Ali-Feyyaz’ları seyredebilsem…”