38 haftalık “karın içi” gözlemlerinin ardından “Akıllı Rüya Ruhumuz” Yula Us teşrif etti.
Ben de bu seride ufaklığımızla ilgili kısa kısa gözlemlerimi(zi) paylaşacağım.
Yula’nın doğduğu gün gerçekten efsaneviydi! Doğumda olmak, doğduğun ana şahitlik etmek gerçekten pahabiçilmez bir duyguydu. Doktorumuzun Cansın’ın karnından Yula’yı çıkarışı, ellerine alıp bize gösterişi, ilk çığlığı, hızlı şekilde temizlenmesi, giydirilmesi sırasında şaşkın bakışlarım, heyecanım gerçekten eşsiz bir duygu yumağı yaşamamı sağladı.
Odaya geçtiğimizde, ki bunları yazarken bile, ara ara Cansınla birbirimize bakıp, “ne ara geldi bu bebe?” ya da “aslında hep burdaymış” diye ağzımızdan dökülen şaşkın cümleler herhalde içinde bulunduğumuz halet-i ruhiyeyi çok iyi anlatıyor. Hala bir hayalin ortasındayız! Çok güzel!
İlk 2 gün kucağımdayken Yula’nın ani tekmeleri, dönmeye çalışması, birden irkilmesi, hıçkırması, yumruk yapıp kolunu hızlıca kroşe gibi vuruşu ya da dizlerini birden karnına çekip top gibi oluşuyla “karın içi” gözlemlerimiz sırasındaki, “nasıl yapıyor bunu?” ya da “şimdi bu yuvarlaklık onun neresi?” sorularımız da cevaplandı. Yula anne karnındaki hareketlerini tekrarlıyor ve adeta sorularımıza cevap veriyordu.
Ayakları, ellerini, ağzı burnu, göbeği, dizleri, götü derken insan sürkli ufaklığı keserken yakalıyor kendisini. O kadar ufak ki, “kaç pille çalışıyor bu?” diye soruyorum arada Cansın’a!
İlk günlerde öyle bir savaşın içinde bulduk ki kendinizi adeta gözlerinize perde indi. Tek amacınız ufaklığın hayatta kalmasıydı. Emdi mi, doydu mu, gazını çıkarttı mı, kakasını yaptı mı, çişi daha önemli yaptı mı, kaç kere ıslattı, uyudu mu, nefes alıyor mu, kustu mu, niye kustu, kakasında neden beyazımsı balonlar var, ya uyurken kusarsa, ya kusmuğu üstüne düşerse, ya ya ya… Gerçekten bu anksiyete halini özellikle ilk 2 hafta bu yoğunlukta yaşadık. Ve o sürede hiçbir şey anlamadık! Ama ufaklığın ritüellerine, çıkarttığı seslere, az çok neye ihtiyacı olduğunu anlamaya ve bunun için ne yapacağınızı öğrenmeye başladıktan sonra birden gözlerinizdeki perdeler yavaş yavaş kalktı. Ve o andan itibaren mucizemizi incelemeye ve tadını çıkartmaya başladık. Mıncıklamaya, öpmeye, “iyi ki yapmışız”lara… Kısaca azcık sabıra ihtiyacınız oldu.
İçinde bulunduğumuz ilk 2 ay Emel hocamızın söylediğine göre “haz dönemi.” Bu dönemde bebeklerin tek derdi besin ve güven sağlamak için memeymiş. Kısacası memeyi her şeyi için kullanıyor. Doymak için, rahatlamak için, sarılıp uyumak için… O yüzden Yula’yla bol bol sonu memede biten kısa sekanslar yaşadık. Kısa derken 2-3 saatte bir. 🙂 Şunu da belirtmeliyim, meme kullanma tarzı bence de oldukça mantıklı ve olması gerektiği gibi! Kısaca meme güzel bir şey. Kızımızla keşfettiğim ilk ortak noktamız! 🙂
Sonu memede biten sekansların en pahabiçilmezi anı ise “mutlu son” diyebileceğim süt sarhoşluğu! Tek kelimeyle inanılmaz! Çünkü Yula’nın memeden ayrıldıktan sonra uyumadıysa ağzı gözü sağa sola kaymış tipi efsanevi! Bu anlarda altını değiştirsek, mıncıklasak, öpüp koklasak bile gıkının bile çıkartmıyor. Bu yüzden bence bizim için ilk en güzel anlar bunlar! Hem gözlemlemek çok komik hem de mıncıklamak, öpmek, koklamak çok ama çok zevkli!
Doğduğu andan itibaren sürekli kendimizi Yula’yı keserken yakalıyoruz demiştim, işte o anlarda direk ağzımız sulanıyor ve ufaklığı yememek için dişlik takmayı bile düşünüyoruz! 🙂
Doğar doğmaz siz başta olmak üzere herkesin klişe oyunu olan “kime benziyorculuk” başladı. Evet derenin altından çok sular akar ama ilk tahlilde gözleri bana çekmiş gerisi annesine ki ben son derece mutluyum. (Kalp emojisi)
Doğar doğmaz ellerine ve ayaklarına dokununca direk parmaklarımızı yakalayıp sıkmaya çalıştığını fark ettik! Çok tatlı!
Bebekler doğduklarında 20 cm mesafede ve sadece koyu şeyleri görüyorlarmış. Oldukça ilginç ama tek ihtiyaçları olan memenin koyu halkasını bulmak için yeterli bir yeti sonuçta. Gözlerine bakınca ilk fark ettiğimiz şey gözleriyle bizi takip ediyor olmasıydı. Bence bu olayı çok bilinçli yapsa da bebek gelişimiyle ilgili okuduğum yerlerde bu takip olayının aslında sonraki aylarda olması bekleniyormuş!
2. hafta yüzünde ufak sivilceler çıktı. Emel hocamız bunların ergenlik sivilcesi gibi olduğunu, anneden geçen hormonlardan ötürü yaşandığını ve son derece normal olup 2. ay yok olacağını söyledi. “Minik ergenimiz” diye dalga geçiyoruz!
Kucaktayken Yula Us’la konuşunca gözlerini bize dikip, kulaklarını açıp çok ciddi şekilde dinlediğini fark ettik. 3. haftadan itibaren ise arada elleriyle yüzümüzü yaklamaya, dokunmaya çalıştığını. Çok acayip bir şey! Bizle kontak kurmaya çalışıyor!
Yula doğduğundan beri ara ara sırıtarak o an yaşadığınız her şeyi unutturup kalplerimizi eritiyor. Hatta arada kahkaha atıyor pislik! 🙂
2 saatle başlayan emzirme uyutma bölümü an itibariyle 3 saate kadar uzadı. Ve daha da önemlisi ilk günlerdeki gibi “uyandırma” paniğini yaşamıyoruz. Yani kendiliğinden acıkınca uyanıyor. Bu herhalde ebeyvenlerin bebek büyürken yaşadığı ilk “oh” durağı!
Bazen Yula emiyor, süt sarhoşluğu nedeniyle 5-10 dakika kestiriyor ardından ayılıp yeniden emiyor. Yani bir kısır döngüye giriyoruz. Haliyle önce doymak ardından da emzik gibi kullanmak, sarılmak, rahatlamak, yanında olmak gibi şeyler için memede kalmayı seviyor. Ama Cansın’ın da bir enerji seviyesi ve daha önemlisi meme sağlığı var. Böyle olunca da bazen onu kurtarmak için elinden alıp pış pışlıyorum. İşte o anlarda Yula’yı uyutmak için yaptıklarım o anda çok normal gelse de sonrasında düşününce gerçekten çok gülüyorum!
İlk günlerde ister istemez Yula’nın beşiğinin olduğu odada yaşadık. Ama zamanla o bize, biz ona alıştıkça odadan çıkıp evin diğer odalarında da takılmaya başladık. O an normale döndüğümüzü fark edip mutlu olduk.
Yula’nın doğdupu günden bu yana gözlemlediğimiz el kol hareketleri ve mimikleri efsane. Kafasını ellerinin arasına alırken yüzünü kaplayan arabesk mimik mesela ya da on binlerce dinleyiciye bir şey anlatıyormuşcasına kolunu kaldırıp hareket etmesi, sallaması veya gülümseyen, sinirlenen mimikleri her biri ayrı ayrı ilginç. Ama herhalde en etkileyicisi çenesini titreterek ağlaması! Bunu sorduğumda doktorumuz yüzünü henüz kontrol edemediği için tittrettiğini yoksa amacının ebeveynlerini paniğe sevketmek olmadığını söyledi. Bunu öğrenmek insanın içine su serpiyor! 🙂
Altını değiştirirken, pantolonunu/şortunu çıkartıp bezini çıkartmadan önce dizlerini toplayıp bacaklarının orasını burasını, ayaklarının altını filan öpmek kelimelerle anlatılmayacak bir his!
Bu süre zarfında sadece Yula’yı değil Cansın’ı da gözlemledim elbette. 🙂 Annelik hissi gerçekten çok acayip! Mesela doğum sonrası ağrılar içinde kıvranırken Yula’nın en ufak cıyaklamasında bir anda tüm acıyı, ağrıyı unutup hatta zıplayarak olay yerine ulaşıp, Yula’ya müdahale etmesine şahitlik etmek gerçekten şaşkınlık verici! Bunu bir filmde izleseniz, hadi canım oradan dersiniz net!
“Annesini emen bebek sahnesi”ni aklınıza getirdiğinizde bir yandan insanın yüzünü bir tebessüm kaplarken bir yandan da içi sıcacık oluyor! Ama en azından ilk 1 ay gözlemlerime göre olay tamamen Hollywood yalanı! Çünkü bebek meme ucunu tam anlamıyla kavrayıp emmeyi öğrenene, anne memesini tam anlamıyla onun ağzına doğru açıda tutmayı öğrenene kadar inanılmaz ağrı çekiyor. Meme ucu çiziliyor, yara oluyor hatta kanıyor. 🙁
Spoiler alert!!!
“Tabi deneyimli anneler “bunun bir de diş çıkartma evresi var” deyip susuyorlar…
Spoiler alert sonu!!!
Son olarak, Cansın, babası Zekeriya ve babannesi Kamile sultanla ilk tanıştığımda fark ettiğim şeylerden biri, üçünün de evde çorap giymeyi sevmeyip, çıkartıp oraya buraya atmaları ama birbirlerini çorapsız yakalayınca, kendi ayaklarında çorap olmasa bile, büyükten küçüğe doğru “çorabını giy, bak üşüteceksin” nasihatlarıydı. Çok tiye alıp çok eğlendiğim bir özellik! Ve bingo: Yula doğduğu günden bu yana, en azından tek çorabını, nasıl attığını anlamadığım bir şekilde atıyor! Bu da Cansınların aktardığınıı düşündüğüm ilk özellikleri! 🙂
Benim de çok hızlı uykuya dalışlarım çok meşhur. Yula da bazen herhangi bir nedenden ötürü feryat figan ortalığı yıkarken çat diye uyuyabiliyor. Şok edici! Benim için bile!! Ama bence güzel özellik. İyi ki aktarmışım. 🙂
Tabi bu arada yazmadan geçmeyeyim. Her yeni gün ufaklık aslında değişiyor. Kilo alıyor, yüzü, eli kolu, götü, göbeği değişiyor. Biz de bunu daha iyi anlamak için ara ara fotoğrafını çekip, bastırıp (bir fotoğraf basma makinası almıştık) ortalığa asıyoruz. Bir gün ona ve fotoğrafa bakınca “ana!” demek için. 🙂
