Bursa Büyükşehir Belediye Stadyumu’nun Ankara 19 Mayıs Stadyumu’na uzaklığı: 391 km.
Gaziantep Kamil Ocak, Mersin Tevfik Sırrı Gür ya da Antalya Atatürk gibi Bursa Atatürk stadyumunda da lokal takımla Gençlerbirliği’nin oynadığı hiçbir maçı izlememiş olmam, deplasman kariyerimin eksik sayfalarını oluşturuyor.
Ama diğer stadyumlardan farklı olarak Bursa Atatürk stadyumunda iki kere maç izleme şansını yakaladım. İlki, 2008’de Kayserispor’la oynadığımız ve penaltı atışlarında iki kere “atsak kazanacağız!” heyecanını yaşamamıza rağmen kaybederek hüzünlü bir şekilde tribünleri boşaltıp dönüş yoluna düştüğümüz Türkiye Kupası final maçı, diğeri ise Bursaspor’un Şampiyonlar Ligi’ndeki ilk maçı olan ve 4-0 kaybettiği Valencia maçı.
21 Aralık 2015’te Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açılışı yapıldığında “Timsah Arena” adını taşıyan fakat, 26 Mayıs 2017’de Erdoğan’ın “stadyumlardan Arena isimlerini kaldıracağız” açıklamasının ardından ivedi bir şekilde Bursa Büyükşehir Belediye adını alan stadyuma, 2 yıldır, Ömer ve Ömür Abimle birlikte gitme planı yapsak da, geçen sezon ramazana denk geldiği için, bu yıl ise Ömer Abimin rahatsızlanmasıyla planlar rafa kalkmıştı. Fakat Ahmet Ay’ın Çarşamba akşamı sürpriz bir şekilde, “Bursa deplasmanına gitmek ister misin Abi?” mesajı, planın yeniden raftan masaya inmesini sağladı.
23 Aralık 2017, Cumartesi
Hızlı bir planlamanın ardından 26 TL’ye biletlerimizi aldık, Cuma akşamı Ahmet’in evinde buluştuk ve gece 2.30’da arabaya atlayıp tekerlekleri “33. deplasmanım” için Bursa’ya doğru döndürmeye başladık.
Ahmetin evinde olduğu gibi arabasında da her şey kırmızı – siyah ya da Gençlerbirliği logoluydu.
Ahmet’in Ultra Temkinli Sürüş Tekniği’yle (UTST) genelde tenha olan yollarda ilerleyip 4.30’da Sivrihisar TŞÖF’de bir çorba arası verdik ve yola devam ettik. Yolculuk sırasında sis kısa süreli ‘merhaba’ dese de asıl olay Bozüyük’ten sonra yüzünü gösteriyordu.
Araba farının aydınlattığı yolda ahtapotun kolları gibi bizi sarmaya çalışan kar yağışı her kilometrede hızını arttırırken, Ahmet de hızımızı 5’er 10’ar kilometre düşürüyordu.
İnegöl’e giden dağ yolları tamamen kara teslim olduğundan, birçok araba kenara çekip dörtlüleri yakmış, muhtemelen sabahı, bekliyorlardı. Biz ise tenha yolda bizden önce geçmiş arabaların izlerini takip ederek yola devam ediyorduk. Bir ara Ahmet, “kar küreme arabası geliyor galiba Abi” dedi. Gecenin yarısı ne işi var burada diye düşünsem de, arkamızdan gelen gerçekten de kar küreme arabasıydı. Onun açtığı yolu takip ederek ilerlemek bize nefes aldırmıştı.
Usul usul yola devam ederken Ahmet ilerideki araba yığınını görüp, “ileride bir şey var!” dedi. Fakat dörtlülerini yakmış tır ve birkaç araba dışında sadece dışarıda 1-2 kişiyi gördüğüm için, “yok be yola ara verenler muhtemelen” dedim. Bir süre sonra önü yamulmuş bir araba görünce kaza olduğunu anladık ama ortada kimse olmadığı için “ciddi bir şey yok herhalde” diyerek yola devam ettik.
Sabahın ilk ışıklarıyla İnegöl’e vardığımızda farklı bir coğrafyaya geldiğimizi anladık. Çünkü burada sadece hafif hafif yağmur yağıyordu. Tuvalet molası verdiğimiz benzinlikteki görevliye “buraya kar mı yağmadı, yoksa yağmur mu eritti?” diye heyecanla sorduğumda. Kasadaki görevli şaşkın bir şekilde, “yükseklere kar yağmıştır ama burada dün akşamdan beri sadece yağmur yağıyor” cevabını verdi.
Arabaya atladığımızda tribünden Muzo arayıp, “iyi misiniz?” diye sordu. Şaşırmıştık, “İnegöl’e geldik, iyiyiz” dedikten sonra Arda’nın whatsappdaki, “maça giden minibüs kaza yapmış, Ahmet de oradaydı sanırım” mesajını gördük. Yolda gördüğümüz kaza onlarınkiydi. (Maça girerken kaza yapan arkadaşlarla muhabbet ettiğimizde, bir arabanın minibüslerine çarptığını ama asıl arkadan gelen bir tırın onlara çarpmamak için yandaki tıra çarpması sonucu kurtulduklarını öğrenecektik.)
Saat 9.30’da timsaha benzeyen Bursa Büyükşehir Belediye Stadyumundaydık. Sabah yola çıksak, hava şartları nedeniyle maça yetişemeyebilirdik ama Ahmet’in UTST’si sayesinde sağ salim ve zamanında hedefimize ulaşmıştık.
Bilet gişesinden deplasman tribününün yerini öğrendik ve arabayla oraya ulaşmaya çalıştık.
Stadyum hem şehir merkezine yapıldığı, hem de yanından bir çay/dere geçtiği için çevresi tamamen doluydu. Bu yüzden de neredeyse her farklı tribün için farklı bir yoldan gelmeniz gerekiyordu.
Birkaç denemeden sonra deplasman tribününe giden yoldaydık. Fakat düzgün yönlendirme olmadığı için dönüşü es geçmiş ve VIP girişine varmıştık. Oradaki bir görevlinin yardımıyla deplasman tribününe açılan yola vardık.
Ülkedeki her iş gibi, stadyum açılalı 2 yıl olmasına rağmen hala bir sürü eksiği vardı. Elbette konu stadyum olunca en yavaş yapılacak şey deplasman tribünüydü ki burada da durum farklı değildi. Tribüne ulaşmak için inşaatı devam eden, çamurlu yoldan yürümeniz gerekiyordu.
Girişi kolaçan ettikten sonra arabaya atlayıp atıştıracak bir şey bulmak için etrafta dolaşmaya başladık. Sonunda yakınlardaki bir AVM’yi gözümüze kestirip Ahmet köfteciye, ben ise kahvaltı için bir mekana geçtim. Kasadaki adam atkımı görüp, “maç için mi geldiniz?” diye sordu. “Evet” cevabını verince, “bir şey soracağım, Ümit Özat’la alıp veremediğiniz ne?” dedi. “Valla uzun hikaye Abi ama kısaca, bu kadar kötü takım kurmaya, bu kadar çok para harcamaya ve paramız varken, taraftarın bu kadar çok canını yakmaya ne onun ne de Murat Cavcav’ın hakkı var. Biz de bunun için tepki veriyoruz bu kadar basit” dedim.
Yemekten sonra toparlanıp 12 gibi stadyuma ulaştık. Fakat polisler “arabayla girmek yasak!” dediği için arabayı bırakıp yürüyerek deplasman tribünün ulaştık.
Tam da bu sırada, dün akşam kaza yapan arkadaşların minibüsü yanımızda durdu. Polislerden birine, “ama bizim arabayı almadılar” dediğimizde, görevli bir süre düşündükten sonra, “çünkü bu minibüs ondan izin verilmiştir” diye bir cevap üretti. El mecbur biz de, “eyvallah!” dedik.
Arkadaşlara geçmiş olsun dedikten sonra çayın üstündeki köprüde önce pasolig kontrolü, ardından üst araması ve son olarak da pankartların gösterilmesinin ardından tribündeki yerimizi almayı başardık.
İçeri girdikten sonra ilk iş olarak Alkaralar ve Ahmet’in yanında getirdiği pankartı astık.
Ardından da etrafı kolaçan ettikten sonra en uygun yere Alkaralar stikerını yapıştırdık.
Özellikle Antalyaspor’un basık, dar ve önü kapalı deplasman tribünün gördükten sonra Bursa Stadyumunun deplasman tribünü cennet gibiydi. Çünkü hem geniş, hem de biraz yükselince önü açıktı.
Devre Arası Transferleri Hakkında Sorular
Ahmet Ay’la gece 2’de Bursa’ya doğru yola koyulduk. Bozüyük’den sonra bastıran tipi şeklindeki kar yağışı nedeniyle hızımızı 20’lere kadar düşürerek İnegöl’e kadar ultra temkinli bir şekilde ilerledikten sonra önce Bursaspor’un yeni stadyumunu, ardından da deplasman tribününün girişini keşfettik ve maç saatini beklemeye başladık.
Maça girmek için deplasman tribünün önüne geldiğimizde, bizim gibi geceden yola çıkan ve kar nedeniyle büyük bir kazadan şans eseri kurtulan taraftar arkadaşlara “geçmiş olsun” dedikten sonra hep beraber tribündeki yerimizi aldık.
Devrenin son maçında Ümit Özat, Kasımpaşa maçındaki kadroya göre Diallo yerine Khalili ve cezalı olan Jailton yerine Ahmet İlhan’ı sahaya sürmüştü. Maçın ilk dakikalarından devrenin sonuna kadar Bursaspor’un baskısını ve Gençlerbirliği’nin sadece savunma yapma çabalarını seyrettik. Deplasmanda oynadığınızı ve takımın şiddetle puana ihtiyacı olduğunu düşününce defans yapmak mantıklı görünebilir fakat kurduğunuz takım, sezon başından bu yana zor gol atıp, her halükarda gol yiyorsa yapabileceğiniz tek şey, rakibinize önde basıp planlarını bozmak ve bulduğunuz toplarla bir şekilde pozisyona girip gol atmayı denemektir. Fakat Gençlerbirliği geri çekildikçe çekilirken, Bursaspor iştahla saldırdıkça saldırdı ama buna rağmen Hopf’un güzel kurtarışlarıyla devre golsüz sona erdi.
İkinci yarıya Gençlerbirliği oynaması gerektiği gibi başladı; önde bastı, rakibini bozdu ve sezonun muhtemelen en çok paslı golüne imzasını attı! Manu – Skuletic – Scekic – Ahmet İlhan ve Skuletic paslaşmasıyla gelen golün ardından tribünde çılgına döndük.
Alkaralar, golden sonra da kısa bir süre benzer bir oyun sergiledikleri için mutluyduk fakat birkaç dakika içinde tıpkı ilk yarıdaki olduğu gibi, sahasına gömülen, savunma yapmaya kasan ama bir türlü beceremeyen Gençlerbirliği’ni izlemeye başladık. Sonunda tahmin ettiğimiz gibi Bursaspor golü buldu ve bizler de tıpkı sahadaki takım gibi koltuklarımıza gömüldük. Geri kalan dakikalarda Khalili’nin ceza alanı içinden çektiği şutu çizgi üstünde Bursaspor’lu bir oyuncunun çelmesi dışında tamamen Bursaspor’un hâkimiyeti altında geçti ama maç beraberlikle sona erdi.
Bursa’dan alınan bir puanla birlikte, Gençlerbirliği oynadığı 17 maçta topladığı 14 puanla ligin ilk yarısını düşme hattının ortasında tamamladı. Şimdi gözler devre arasında yapılacak olan transferlere çevrildi.
Geçen sezon devre arasında gelen 8 oyuncudan 5’inin sezon sonu gönderilmesi, birinin kızağa çekilmesi ve sadece 2 tanesinin 2017-18 sezonunun ilk yarısında forma şansı bulması, devre başında alınan 11 oyuncuyla birlikte kurulan takımın, tüm futbol kamuoyunun hemfikir olduğu şekilde, Süper Lig’in en kalitesiz kadrosu olması, istifa eden yönetim kurulu üyelerinin ardından gün yüzüne çıkan transfer rakamlarının, yıllardır taraftara anlatılanlardan taban tabana zıt olduğunun anlaşılması ve tüm transferlerin bizzat Ümit Özat imzası taşıması nedeniyle, devre arasında yapılacak transferler taraftarlar arasında oldukça büyük bir merak konusu oluşturuyor.
Çünkü basına düşen ilk transfer söylentilerine göre devre arasında tüm ipler bir kere daha Ümit Özat’a ve muhtemelen onun güvendiği aynı menajerlere verilecek.
Son bilgiler ışığında; hem kulübün kasasındaki paranın, hem de TFF’den gelecek paranın oldukça azaldığı ve parasız bir şekilde alt lige düşme korkusunun iyiden iyiye yüreklere düştüğü şu günlerde, kulübü yönetenlere, “17 maçta 14 puan toplayan, Özat’ın kurduğu takım başarılı mı?” sorusunu sormak gerekiyor. Eğer bu sorunun cevabı “hayır”sa; transfer konusunda başarısız olduğu ispatlanmış olan Özat’a bir kere daha transferin tüm anahtarlarının verilme sebebi nedir? Yok, eğer sorunun cevap “evet”se, o zaman devre arasında transfer yapmaya ne gerek var? (maç yazısı…)
Bu deplasmanın en büyük kazançlarından biri, Ankara’yla hiçbir bağı olmamasına rağmen çocukluğunu geçirdiği Artvin’de, “isminden ötürü, bir semtin, mahallenin, ilçenin ya da şehrin değil de, Türkiye’nin takımı olduğu için Gençlerbirliği” diyerek Gençlerbirlikli olmaya karar veren ve şu anda Bursa’da yaşayan Coşkun’du. Muhabbetimiz sırasında, İlhan Cavcav’ın İstanbul takımlarına kafa tutuşlarını gururla ve zevkle anlatıyordu.
Coşkun ilk yarının sonlarına doğru ortadan kayboldu. Biraz sonra bir tepsi çayla merdivenden bize doğru gelirken gördük onu, Ankara’dan gelenlere çay servisi yaptı. Yetmedi gitti bir kere daha doldurdu tepsiyi, tekrar çay dağıttı. Coşkun’dan misafirperverlik dersi aldık…
Diğer kazanç ise, Tokatlı olan ve öğretmen olduktan sonra Ankara’da görev yapmasına rağmen çocukluğundan beri Gençlerbirliği’ni tutan ve şu anda Bursa’da öğretmenlik yapan Uğur’du. Maçtan sonra kendi aralarında, Bursa’da yaşayan Gençlerliler olarak nasıl toplanabileceklerinin hesaplarını yapıyorlardı.
Maçın bitişinin ardından “adet olduğu üzere” bir süre tribünlerde bekletildik. Biz de bu sırada dönüş planımızı netleştirdik. Ankara’dan gelirken “merkezde İskender yemeliyiz” desek de, dünkü havayı düşününce hemen yola koyulup, İnegöl’de köfte yedikten sonra, İnegöl – Bozüyük arasını ivedi bir şekilde geçmenin doğru olduğuna karar verdik.
Alkaralar Whatsapp grubumuzdaki gurme arkadaşların tavsiyesiyle 17.30’da Köfteci Orhan’daydık. Çalışanların güler yüzlülüğü ve sıcak davranışlarından ötürü çok mutluyduk. Masamıza gelen tüm garsonlar, içten bir şekilde hem maç, hem de takımın durumu hakkında muhabbet ettiler. Tıpkı köfte ve piyaz gibi muhabbet de çok güzeldi. Orta yaşlı olan garson, Haymanalı olduğunu ve Bursa maçlarından sonra buraya yemeğe gelen İlhan Cavcav’a birçok kez servis yaptığını söyledi.
Yemeğin ardından hızlıca arabaya atladık. İnegöl tarafında yol açık ve hafif kar yağışlıydı fakat Bozüyük’e yaklaştıkça şiddetini arttırmaya başladı. Neyse ki çok sorun olmadan ilerliyorduk. Bozüyük’ten Sivrihisar’a kadar neredeyse hiç kar görmesek de Polatlı’dan Ankara merkeze yaklaştıkça lapa lapa kar yağıyordu.
Saat 00:20’de eve ulaştığımda, tıpkı dün akşam İnegöl yolu gibi sokağım da karlara teslim olmuştu.
Kişisel deplasman karnesi: 33maç, 6g, 12b, 15m, 27ga, 49gy.
Video Anı;
Dip not: Bu maçtan önce gördüğüm 34 stadyum sırasıyla şöyle: Ankara 19 Mayıs, Cebeci İnönü, Mudanya İlçe, Beşiktaş İnönü, Sakarya Atatürk, Yenikent ASAŞ, Bursa Atatürk, San Siro / Giuseppe Meazza, Santigao Bernabeu “Maç yoktu. Stat turu ile gezdim”, Konya Atatürk, Eskişehir Atatürk, 5 Ocak, Ali Sami Yen, Samsun 19 Mayıs, Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu, 19 Eylül, İstanbul Atatürk Olimpiyat, Recep Tayyip Erdoğan, Kadir Has, Türk Telekom Arena, Hüseyin Avni Aker, Dr. Necmettin Şeyhoğlu, De Grolsch Veste, Başakşehir Fatih Terim, Çaykur Didi, Mersin Arena, Gamle Ullevi, Bahçeşehir Okulları Arena “Alanya Oba”, Vodafone Arena, Gaziantep Arena, Medical Park Arena, Konya Büyükşehir Belediye “Yeni Konya”, Antalya Stadyumu.
İlgili Maç: 2017-2018 Sezonu Spor Toto Süper Lig İlhan Cavcav Sezonu 17. Hafta Maçı Bursaspor 1-1 Gençlerbirliği
“Siteye Kayıtlı” Bir Sonraki Deplasman Anım: “34. Deplasmanım ve 2. Kez Kadir Has (312 km)”
“Siteye Kayıtlı” Bir Önceki Deplasman Anım: “32. Deplasmanım ve Gördüğüm 34. Stad: Antalya Stadyumu (485 km)“
Abi emeğine sağlık. Dediğim gibi tadı damağımda kaldı. Eğer kupa maçımız haftasonu olsa 1 ay geçmeden yine giderdik. Ama üzülme Karabük var.