TÜR: Savaş, Dram. SÜRE: 153 Dk. ÜLKE: Amerika. YAPIM YILI: 1979. imdb: 8,5. rottentomatoes: %99.
2. Dünya Savaşı ile birlikte sinemaya en çok konu edilen savaş hiç kuşkusuz, 1955-75 yılları arasında yaşanan Vietnam savaşı. Bugüne kadar izlediğim, Vietnam’ı anlatan filmler arasında en gerçekçi ama bir o kadar sinir bozucu olanı, 1986 yapımı Müfreze (Platoon) idi. Kıyamet ise ondan daha fazla etkileyici ama aynı zamanda ondan daha da fazla sinir bozucu.
Hunharca katledilen insanlar, kan ve ölü bedenlerin serpiştirildiği ormanlar, çıkışı, merhametsizlik ve gaddarlıkta arayan askerler, helikopterlerden bangır bangır Wagner’in Ride Of The Valkyries’ını çalarak köy saldırısına giden Amerikan askerleri ve herkesin akıl sağlığını yitirdiği çivisi çıkmış bir savaş!
Konu, anlatım, çekimler, kurgu, müzikler, oyunculuklar ve gerçekçiliği nefis olan filmin posteri de bir o kadar ürkütücü.
Konu
Vietnam Savaşı’nda yer aldıktan sonra ülkesine giden ama bir türlü uyum sağlayamadığı için Vietnam’a geri dönen yüzbaşı Benjamin L. Willard (Martin Sheen), bir otel odasında kendisine verilecek görevi beklerken, akıl sağlığının sınırlarında dolaşmaktadır. Bir gün askerler tarafından odasından alınır ve kariyeri inanılmaz başarılarla dolu olan albay Walter E. Kurtz’u (Marlon Brando) bulup öldürmesi için görevlendirilir. Kurtz, Amerika ordusundan bağımsız olarak, yerlilerden ve ona katılmış diğer Amerikalı askerlerden oluşan tarikat benzeri topluluğu ile Kamboçya’nın iç bölgelerinde Kuzey Vietnam’lılara karşı savaşmaktadır.
Hakkında
Joseph Conrad’ın Heart of Darkness adlı kısa romanından John Milius ve Coppola tarafından senaryosu yazılan filmi Francis Ford Coppola yönetti.
1979’da Altın Palmiye ödülünü (The Tin Drum ile birlikte) kazanan film, 1980’de 8 dalda Oscar ödülüne aday olup, En İyi Ses ve Sinematografi ödüllerinin sahibi oldu.
8.5 ortalama puanı ile imdb’nin en iyi 250 film listesinde yer alan yapım, rottentomatoes’ın en iyi 100 film listesinde bulunuyor.
32 milyon dolar bütçesi olan film, 150 milyon dolar gişe hasılatı elde etti.
Ivır Zıvır
Hearts of Darkness: A Filmmaker’s Apocalypse adlı belgeselde film çekimleri ve sonrasında yaşanan sıkıntılar dile getirildi. Marlon Brando’nun yüksek kiloları ve çekim için hazırlanmamış olması, Martin Sheen’in kalp krizi geçirmesi, yağmur nedeniyle sürekli setin tahrip olması ve filmin kurgu/montaj aşamasında yaşanan sıkıntılar nedeniyle vizyon tarihinin birkaç kere değiştirilmesi bu sorunlardan bazıları.
Filmin giriş sahnesi olan, Captain Willard’ın tek başına hotel odasında olduğu sahnede elini kesmesi aslında senaryoda bulunmuyordu. Martin Sheen sahne çekimi sırasında alkollüydü ve gerçek bir aynaya yumruk atıp, başparmağını kesildikten sonra bir anda hıçkırarak yönetmen Francis Ford Coppola’ya saldırmaya kalktı. Çekim ekibi müdahale etmek istese de, Coppola, çekimin devam etmesini istedi.
Filmin düzenleme aşaması yaklaşık 3 yıl sürdü. Bu işlemler sırasında yönetmen Francis Ford Coppola, bazı sahneler için Martin Sheen’in dış sesine ihtiyaç duydu. Fakat Coppola, Sheen’in bu iş için zamanı olmadığını fark edince, Sheen’in kardeşi Joe Estevez’i aradı ve onun sesini kullanmaya karar verdi. Estevez, ayrıca Sheen’in kalp krizi geçirdiği dönemde bazı sahnelerde Sheen’in yerine oynadı ama adı filmde yer almadı.
Clint Eastwood, filmi çok “karanlık” hissettirdiği gerekçesiyle Captain Willard karakterini oynama teklifini reddetti.
Francis Ford Coppola, Al Pacino’ya Willard rolünü teklif ettiğinde, yıldız oyuncu, “bunun ne anlama geldiğini biliyorum. Sen helikopterde benim ne yapmam gerektiğini söyleyeceksin. Ben de o sırada 5 ay boyunca aşağıda bataklıkta olacağım!” diyerek reddetti. (Aslında Pacino haksız da sayılmazdı, çünkü çekimlerin 6 hafta olması planlandı ama tam 16 ay sürdü.)
Laurence Fishburne, filmde yer alabilmek için yaşı konusunda yalan söyleid. Çekimler sırasında 14 yaşındaydı.
Brando, çekimler sırasında Kurtz’un birçok repliğini, senaryodan bağımsız olarak uydurdu. Birçok sahnede yaşanan bu tutarsızlık pozitif olsa da, final sahnesindeki 18 dakikalık konuşmanın sadece 2 dakikası kullanılabildi. Brando, son sahnenin çekiminden sonra Coppola’ya dönüp, “Francis, gitmem gerek. Eğer daha fazla konuşulması gerekiyorsa kendine başka bir aktör bul” dedi.
Marlon Brando 1 milyon dolar avans aldı. İşi bırakmak ve avansı geri vermemek konusunda birkaç kez yönetmene tehditler savurdu. Coppola, Brando’nun menajeriyle konuşup “o umrumda bile değil, Jack Nicholson, Robert Redford veya Al Pacino’yu ayarlayın ayarlayabilirseniz” dedi. Brando’nun çekimlere geç gelmesi, esinlenilen kitabı okumayı reddetmesi, 40 kilo fazlasının olması, repliklerini uydurması yanında, bulunduğu sahnelerin karanlık ortamlarda çekilmesini istedi ve yönetmen de uymak zorunda kaldı.
Francis Ford Coppola, sette Marlon Brando varken, günlerce, filmin esinlenildiği “Heart of Darkness” romanını yüksek sesle okudu.
Yönetmen Francis Ford Coppola çekimler sırasında 40 kilo kaybetti.
Conrad, 1899’da yayınlanan Heart of Darkness’ı, Kongo’da kaptan olarak çalıştığı yıllardaki tecrübelerine dayanarak kaleme aldı. Filmdeki karakterler, Kurtz ve Marlow (kitapta Willard) Afrikalı yerlileri kendi çıkarları için kullanan ve onlara oldukça kötü davranan Belçikalı bir şirketin çalışanlarıdır. Marlow, Kurtz ile tanıştığında, kendini Tanrı zanneden birine dönüştüğünü anlar.
Coppola romanın doğasını bozmamak ve saygı göstermek adına, askeri bota mızrak ve oklarla saldıran Vietnamlıların olduğu sahneler gibi bölümler ekledi.
Coppola, Kurtz karakterini yaratırken, Vietnam savaşıyla paralel bir şekilde Laos’da yaşanan “gizli savaş” sırasında görev alan CIA ajanı ve yarı asker Tony Poe “Anthony Poshepny”nin (kesik kollar anısı gibi / gerçekte kesik kulaklar olarak yaşanmış) anılarından faydalandı. Fakat Coppola temel karakter olarak Poe’dan değil aslında yine Vietnam savaşında 2 tane Amerika yanlısı Vietnamlı ajanı şüpheli bir şekilde öldüren ve tutuklanan Albay Robert B. Rheault’ı örnek aldığını ifade etti.
Coppola’nın editörlüğünde filmin orjinal süresinden 49 dakika daha uzun olan Redux versiyonu, 3 Ağustos 2001’de 30 ülkede gösterime girdi ve 12 milyon dolar gişe hasılatı elde etti.
Filmden;
Burada böyle yapıyorduk işte. Onları makineliyle ortadan ikiye ayırıp yara bandı veriyorduk. Bu bir yalandı. Bunlardan daha çok gördükçe yalancılardan daha da nefret ediyordum.
* * *
Dehşeti gördüm. Senin de gördüğün dehşeti gördüm. Ama bana katil demeye hakkın yok. Beni öldürmeye hakkın var. Bunu yapabilirsin. Ama beni yargılayamazsın.
Dehşetin ne olduğunu bilmeyen insanlara gerekeni kelimelerle tarif etmek imkansız. Dehşetin bir yüzü var. Onunla dost olmalısın. Ahlaki şiddet ve dehşet senin dostundur. Eğer değillerse korkulması gereken düşmanlardır. Gerçek düşmanlarındır.
Özel kuvvetlerde olduğum zamanları hatırlıyorum. Sanki bin asır önceydi. Bir kaç çocuğa aşı yapmak için bir kampa gitmiştik. Çocuk felci aşısı yaptıktan sonra kamptan ayrıldık. Yaşlı bir adam ağlayarak bize yetişti. Ağlıyordu. Konuşamıyordu. Oraya geri döndük. Kampa gelip bütün aşılı kolları kesmişlerdi. Kesik kolları yığmışlardı. Küçük kollardan oluşan bir yığın. Hatırlıyorum da aynen aynen bir büyükanne gibi ağladım. Dişlerimi sökmek istedim. Ne yapacağımı bilmiyordum. Ve hatırlamak istiyordum. Asla unutmayacaktım. Asla unutmak istemiyorum.
Derken farkına vardım. Sanki alnımdan elmas bir kurşunla vurulmuşum gibi. Sonra düşündüm, Tanrım, bu olaydaki deha böyle bir şeyi yapabilmek için gereken irade Kusursuz, gerçek, eksiksiz, kristal gibi berrak. Ve bizden daha güçlü olduklarını anladım. Çünkü buna dayanabiliyorlardı. Bunlar canavar değildi, insandı. Bu adamlar eğitimli askerlerdi. Bütün yürekleriyle savaşıyorlardı. Bir aileleri, çocukları vardı. Sevgi doluydular ama bunu yapabilecek güçleri de vardı. Eğer böyle altı tümen adamım olsaydı buradaki sıkıntılarımız hemen biterdi. Ahlaklı adamların olmalı hem dürüst olacak aynı zamanda da en ilkel öldürmek için içgüdülerini kullanabilen adamlar. Duygusuzca, merhametsizce. Yargılamadan. Bizi bozguna uğratan yargılarımız.
* * *
Gençleri halkın üzerine napalm atmaları için eğitiyoruz. Ama komutanları uçaklarının üzerine küfürlü sözler yazmalarına izin vermiyor. Neden? Çünkü bu müstehcen!