Küçük Prens’i sanırım ilk kez Esra’nın blogumda yazdığım Baobab Meyveli Organik Çikolata‘ya yaptığı yorumdan duymuştum. Çocukken okuduğu Küçük Prens’te bahsi geçen Baobab ağaçlarının meyvesi olduğuna şaşırmıştı. Sonraları Yıldıray’ın Küçük Prens koleksiyonu olduğunu öğrenip şaşırmıştım. Gel zaman git zaman Arzu’nun da benzer bir koleksiyonu olduğunu öğrenince koleksiyoner ruhum tavan yapmış “bu küçük prens ne ola ki!” diye ufak bir araştırma yapmıştım. Doğum günümde ise Arzu hediye etti. Ben de okudum.
Küçük Prens Fransız yazar ve pilot Antoine de Saint-Exupéry tarafından 1943’te New York’ta bir otel odasında kaleme alınmış. Yazar, Temmuz 1944’de çıktığı bir keşif görevi sonucunda kaybolmuş ve o günlerde öldüğü kabul edilmekteymiş. Çok kariyerli bir pilot olmasına rağmen, ölümünden sonra 250 dil ve lehçeye çevrilen Küçük Prens hikayesi ile Fransa’da ulusal kahraman olmuş. Yılda ortalama 1 milyon kopyası satılan Küçük Prens’in bugüne kadar 200 milyon kopyası satılmış. Bu rakam ile hikaye, Charles Dickens’ın 1859’da kaleme aldığı İki Şehrin Hikayesi (A Tale of Two Cities) romanı ile birlikte gelmiş geçmiş en çok satılan iki kitaptan biriymiş.
Uçak kazası sonucunda sahra çölüne düşen uçağını onarmaya çalışan bir pilot, bir gün karşısında küçük sevimli bir prens bulur. Çok fazla anlatmayı sevmeyen ve sürekli sorular sorarak öğrenmeye çalışan prensin anlattıklarından küçük bir çocuğun gözünden büyüklerin dünyasını görmeye başlar…
Küçük Prens’te hikaye dışında resimlerin de olmasının koleksiyoner değerini yaratmasında önemli bir unsur olduğunu düşünüyorum. Hikayede en çok Küçük Prens’in pilottan koyun çizmesini istediği bölümü ve sonlardaki “birini hatırlatan somut öğelerden” bahsedildiği bölümü çok sevdim.