1978 yılında Yabancı Dilde En İyi Film Oscar’ını kazanan 1977 Fransa yapımı Madam Rosa’yı izledikten sonra yaptığım ufak araştırmada, birçok kişinin filmin uyarlandığı kitaba övgüler yağdırdığını gördüm. Merak ettim haliyle ve ikinci el bir kopyasını edindim. Kitabın ilk sayfasında soyadını tam olarak okuyamasam da, “Abide Gürpöz 30/eylül/1978 İzmir” gibi bir not düşülmüş…
2. Dünya Savaşı sırasında toplama kampına götürülmüş olan Madam Rosa, savaşın ardından Fransa’ya dönmüştür. Kendisi de eski bir hayat kadını olan Madam Rosa, 50 yaşından sonra hayat kadınlarının çocuklarına bakmak için “gizli” bir yuva kurar. Çünkü yasalar hayat kadınlarının çocuklarını yetimhaneye göndermektedir. Varoşlarda yer alan eski bir apartmanın 6. katında yer alan yuvaya inip çıkmak yaşlı kadın için gün geçtikçe daha zor gelmektedir. Madam Rosa, kendisine bırakılan çocuklar hakkında bilgileri çok düzgün bir şekilde tutmakta ve onları dinlerine göre yetiştirmektedir. En sevdiği çocuk, 10 yıl önce babası tarafından Rosa’ya bırakılan ve bir daha hiçbir bilgi alamadığı Müslüman Momo’dur…
Kitap, Momo’nun kendi ağızından çocukluğunu, Madam Rosa’yı, komşularını, fakirliği, ailesi hakkında bilgi almak için uğraşlarını konu alıyor. Anlatımı son derece yalın ve “çocuk gözünden” olan roman çok güzel. Çoğu zaman ağır drama tadındaki olayların Moma’nun çocuk gözlüklerinde görünenleri okumak çok enteresan bir deneyim.
Çocuk gözü ile yazılmış, okuduğum ilk roman Frank McCourt’un Angela’nın Külleri idi. Daha sonra Charles Bukowski’nin Ekmek Arası‘nı ve John Fante’nin Gençliğin Şarabı‘nı okumuştum. Hepsi çok başarılı idi…
Kitabın yazarı olan Emile Ajar aslında Romain Gary’nin takma adı. Gary, Fransa’da bir kişiye birden fazla verilmeyen Goncourt Ödülü’nü iki kere (bir kez Romain Gary bir kez de Émile Ajar adlarıyla) aldı, bunu da intihar notunda açıklamış. Ödülü ilk olarak kendi adıyla yayımladığı Cennetin Kökleri romanıyla 1956 yılında alan Gary, Émile Ajar adıyla yazdığı Onca Yoksulluk Varken romanıyla, 1975 yılında ödülü tekrar almış. Gary, Onca Yoksulluk Var için bir akrabasının fotoğrafını kullanarak farklı bir yazar sanılmasını sağlamış. Sanırım bahsi geçen fotoğraf benim 2. el kitabımın arkasındaki fotoğraf…
Romain Gary’yi araştırıken rastladığım en ilginç bilgilerden biri de eski eşi Amerikalı aktrist Jean Seberg’a ait. Gary, 1962 yılında kendisinden 24 yaş küçük olan ve bana göre kısa saçın yakıştığı en güzel kadın olan Jean Seberg ile evlenmiş. Gerisini wikipedia’dan alıntıladım;
“1969 yılının sonlarına doğru Meksikalı yazar Carlos Fuentes ile yaşadığı ilişki ile Romain Gary ile evliliğini sonlandırdı. Giysileri ve kısacık saçlarıyla Seberg’i sadece günün modacıları değil, FBI dedektiflerinden John Edgar Hoover de takip ediyordu. Fransız sinemasının Amerikalı aktristi Kara Panterler’e açıktan destek veriyordu. Carlos Fuentes ile olan birlikteliğinden hamile kaldığını bilen FBI, doğacak bebeğin babasının bir zenci olduğu söylentisini yayarak, Kara Panterler’e verdiği desteği önlemek istedi. Yaşadığı bunalım nedeniyle erken doğum yaptı. Bir basın toplantısında bebeğin beyaz ve cansız bedenini gazetecilere göstererek dedikodulara son verdi.
Yaşadığı bunalımlı günlerden sonra depresyona giren Seberg film çevirmeye devam etti.Fakat sık sık intihar teşebbüslerinde bulunuyordu. En son 1978 yılında Paris metrosunda bir trenin altına atlamaya çalıştı. Bir hafta ortadan kaybolduktan sonra 8 Eylül 1979’da Paris’in dışında bir yerde arabasında ölü bulundu. Yanında boşalmış bir kutu uyku ilacı ve bir intihar notu vardı. Ölümüyle FBI’ın bağlantısının olup olmaması hep tartışmalı oldu. Montparnasse Mezarlığına gömüldü.”
Kitaptan birkaç bölüm;
– Korktuğum zaman gider oraya gizlenirim.
– Neden korktuğunuz zaman Madam Rosa?
– İnsanın korkması için bir nedeni olması gerekemez Momo.
Hiç unutmadım bunu, bugüne dek duyduğum en doğru şeydir çünkü.
* * *
İlk kez bu kadar ilgi görüyor, bir teybe alınıyordum. Ben, ilgi çekmek için rehineler mi almam, adam mı öldürmem, yoksa başka bir şey mi yapmam gerektiğini hiçbir zaman bilemedim. Ah ah, valla dünyada o kadar bol miktarda ilgisizlik var ki, aynı anda hem dağa hem deniz kıyısına gidemediğiniz tatillerdeki gibi seçmek zorunda oluyorsunuz. Dünyadaki ilgisizlikler içinde en çok hangisi hoşunuza gidiyorsa onu seçmek zorundasınız, insanlar da hep bu tip şeylerin arasında en iyi ve en pahalı ne varsa onu seçerler, milyonlara malolan Naziler ya da Vietnam gibi. Geçmişinde zaten yeterince acı çekmiş, asansörsüz bri altıncı kattaki bir Yahudiyle gereken ilgiyi çekip televizyona geçecek değildik tabii, yok artık deve. İnsanların ilgisini çekmej için milyonlar gerekir, milyonlar, onlara da içerlememeliyiz, çünkü sayılar küçüldükçe verilen değer de o denli azalır…
* * *
Hiçbir zaman, hiçbir şey için genç olmadım Madam Rosa.
* * *
Yere yattım, gözlerimi kapadım. Ölmek için birtakım hareketler yaptım, ama çimento soğuktu, hastalanmaktan korktum. Böyle bir durumda eroin alan bir sürü herif tanıyorum, ama ben mutlu olmak için yaşamın kıçını yalayacak değilim. Yaşamı süslemek istemiyorum ben, bok yesin o. Birbirimize karşı hiçbir şey hissetmiyoruz. Yasal erginliğe kavuşacağım zaman televizyondaki gibi uçaklar kaçırıp, rehineler alıp, bir şeyler istemek için tehditçilik yapacağım belki, henüz ne isteyeceğimi bilmiyorum, ama boktan bir şey olmayacak. Esaslı bir şey olacak yani. Şimdilik ne istemek gerektiğini söyleyemeyeceğim, profesyonel eğitimden geçmedim çünkü.