Özellikle ilk devrenin sonlarına doğru, oynamaya çalıştığı takım oyununun meyvesini toplamaya başlayan ve sezon başında koyduğu hedef çıtasını yükselten Gençlerbirliği, ikinci devrede oynadığı ilk iki maçta sadece bir puan çıkartarak herkesi şaşırtmıştı. Fakat üst sıralardaki en büyük rakiplerinden Eskişehirspor’u Ankara’da yenerek hem moral kazandı hem de ilerisi için umut verdi.
Play-off hesapları yapan Kırmızı-Siyahlılar hafta sonu ezeli rakipleri Ankaragücü’ne konuk olacaklar. Normal koşullarda her zaman ilgi çekici ve sürpriz sonuçlara açık olan Türkiye’nin süre gelen en eski 3. derbisi (daha ayrıntılı bilgi için tıklayın ) bu sefer eskiye oranla daha farklı bir atmosferde oynanacak.
Ankaragücü lig tarihinin en kötü sezonlarından birini (ve belki de en kötüsünü) yaşıyor. İlk yarıda oynadıkları 17 maçta sadece 7 puan kazanan Sarı-Lacivertliler çok kötü günler geçiriyorlar. Lig istatistiklerine göre şimdiden “düştü” gözüyle bakılan ekip aslında iki sezondur sürekli kaynayan bir kazan gibi.
Açık konuşmak gerekirse dışarıdan bakan bir futbolsever olarak Ankaragücü’nün nasıl bu hale geldiği konusunda net bir fikir sahibi değilim. Çünkü bu konuda çok fazla taraf var. Her biri her gün farklı bir suçlama ile diğerini (ya da diğerlerini) suçluyor. Kısacası ortada çok büyük bir bilgi karmaşası var. Kimin ne dediği, kimin ne yaptığı belli değil…
Sanırım bilinen en büyük gerçek, Ankaragücü’nün çok büyük bir borç batağında olduğu. Bu yüzden aylardır para almadan oynayan futbolcular, kötü gidişatın da etkisiyle sözleşmelerini birer birer fesih edip gidiyorlar. Uzun bir süre önce sonunculuğa demir atan ve borçları nedeniyle transfer yapması yasaklanan ekibin tek kurtuluşu “1. Lig” tecrübesi olmayan, genç futbolcuların omuzlarına yüklenmiş durumda…
Bahsi geçen genç oyuncularla sahaya çıktığı için iddaa tarafından “liste dışı” edilen Ankaragücü’nün ikinci devrenin ilk maçında Mersin’i deplasmanda 2-1 yenmesi herkesi şaşırtmıştı. Ardından Ankara’da şampiyonluk mücadelesi veren Beşiktaş’tan alınan bir puan ile moraller iyice düzelmişti ama geçen hafta Sivas’ta oynanan ve 3-0 kaybedilen maç tekrar moralleri bozdu…
Kısacası hafta sonu yapılacak olan Ankara’nın en büyük derbisi “Ankaragücü’nün durumu” gölgesinde oynanacak.
Gelinen noktada Gençlerbirlikli taraftarlar da bu maç konusunda garip duygular yaşıyorlar. Hafta başında Kara-Kızıl’ın yaptığı ve basına da yansıyan “Gençlerbirliği Ankaragücü maçına A2 takımı ile çıksın” önerisine bazı taraftarlar onay verirken diğer tarafta yer alan taraftarlar bir yandan maçın Gençlerbirliği için de çok önemli olduğunu söylerken diğer yandan da maç için “Ankaragücü alırsa kurtulur” gibi bir havanın yaratılmasına ve bu havanın Kırmızı-Siyahlıları baskı altına almasına kızıyorlar.
Ankaragücü’nün yerine kendi takımımı koyup düşündüğümde ben de Ankaragücü’nün düştüğü duruma çok üzülüyorum. Hele 102 yıllık bir kulübün sahipsiz kalmasına, bu düşüşte başrol oynayanların yıllardır kulübü siyasi ve kişisel çıkarlarına alet etmesine çok sinirleniyorum.
Bu maç Gençlerbirliği’nin play-off hedefi için, Ankaragücü’nün ise ligde kalma hedefi için büyük önem taşıyor. Gençlerbirliği’nin daha güçsüz bir ekiple rakibinin karşısına çıkması önerisi ise ilk bakışta “futbol romantizmi için” güzel bir düşünce gibi görünse de aslında bana göre birçok açıdan “sağlıksız” görünüyor.
En başta “güçleri dengelemek için” A2 takımıyla maça çıkmamız etik açıdan düşmeme mücadelesi veren diğer takımlara karşı da “onların güçlerine göre” bir takımla saha çıkmamızı gerektiriyor ki bu son derece göreceli ve mantıksız bir durum.
Bir diğer sağlıksız durum da maç sonucunun Ankaragücü’nü tüm dertlerinden kurtaracakmış gibi bir havanın yaratılmasından kaynaklanıyor. Şunun altını özellikle çizmek gerekiyor ki, bu maçta alınacak bir galibiyet Ankaragücü’ne “sadece” moral verecektir. Ama bu moralle geri kalan 13 maçın da alınıp ligde kalınması gibi bir durumda bile Sarı-Lacivertliler “tüm” dertlerinden kurtulamayacaklar. Çünkü sahada oynanan futbol ve alınan başarılar ne yazık ki yönetim zaaflarını temizlemeye yetmiyor. Yetmeyecek. Kulüp yazılıp çizilene göre onlarca milyon dolar borç batağına düşmüş durumda. Sağlıklı bir geliri olmayan bir Anadolu takımının bu şartlar altında ayakta kalması son derece zor görünüyor.
Ankaragücü-Gençlerbirliği derbisinin en büyük özelliklerinden birinin güçsüz ve iddiasız görünen takımın galip gelmesi ya da çelme takması olduğunu hepimiz biliyoruz. Biraz eski sayfalara bakarsanız her iki takımın da son derece kötü durumlarda rakibini defalarca alt ettiğini görebilirsiniz. İlk yarıda oynanan ve benim gibi birçok Gençlerbirliklinin fark beklediği maçın 1-1 bitmesi de bunun en iyi göstergelerinden biri.
Uzun sözün kısası; yüzyıllık kulüpleri bile siyasi ya da kişisel çıkarları için “yok eden” yöneticiler cezalandırılmadıkça, bu bataklığı yaratanlar Türk futbolundan uzaklaştırılmadıkça ve bu işin en tepesinde yer alan Türk Futbol Federasyonu kulüplerin transfer işlerini “adam gibi” kontrol altına almayıp içi boşaltıldıktan sonra “kulübü cezalandırmak dışında” hiçbir şey yapmadıkça biz bu senaryoyu daha çok defa izleriz.
Maça dönersek; normal koşullarda Gençlerbirliği’nin favori olduğu bir karşılaşmaya çıkıyoruz. Ama sonuç ne olur bunu tahmin etmek çok güç. Ankara derbisinde birkaç kere dilim yandı bir daha yansın istemiyorum. İyi olan, mücadele eden ve en önemlisi hak eden kazansın…
Dip not: Lig tarihi boyunca Ankaragücü’nün evinde oynanan 36 maçta tam bir eşitlik söz konusu. Her iki takımın 12’şer galibiyeti ve 12’de beraberliği var. İki takımı ayıran tek konu atılan goller. Ankaragücü bu maçlarda 53 gol atmış ve 49 gol yemiş. Kısacası; maç öncesi Ankaragücü “evinde” oynadığı maçlarda averajla önde bulunuyor.
İstatistikler için kaynak: gencler.org